'Barzani akıllıdır Türkiye'yi hasmı yapmaz!
Abone olAK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Suriye’de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çelik Suriye’de yaşanan
gelişmeleri değerlendirirken “PKK işin içine girerse rengi
değişir” dedi. Çelik yeni bir açılım olup olmadığı
sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Biz 500 paket açsak PKK’yı da BDP’yi
de memnun edemeyiz.”
İktidar Partisi sözcüsü, Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik,
gündeme ilişkin soruları şöyle yanıtladı:
- Suriye’ye giden peşmergelerin görüntülerini, Kürt
bölgesinin PKK’nın eline geçtiği haberlerini dinledik. İddia
edildiği gibi sınır komşumuz artık PKK mı?
Bana göre bu abartılan bir mesele. PKK’nın içinde azımsanmayacak
kadar Suriyeli olduğunu biliyoruz. Şu anda Suriye’de bir otorite
yok. Muhalif grupları da çok homojen olarak değerlendirmemek lazım.
Hepsinin temel hedefi Beşar Esad’ı devirmek. Ama kendi içlerinde de
Keldanisi’nden Kürdüne, Suriyeli Araplara, Nusayrilere kadar bir
çok etnik grup var.
Asılan PKK bayraklarını nasıl yorumluyorsunuz?
Bir yere bir PKK bayrağı veya Öcalan’ın resim asıldı diye “Burayı
onlar kontrol ediyor” şeklinde bir değerlendirme yapamazsınız. O
zaman Diyarbakır’ı, Van’ı, Muş’u da onlar mı kontrol ediyor? Çünkü
zaman zaman mitinglerde, bazı gösterilerde kısa süreliğine de olsa
pankartlar açıyorlar. Bu Suriye için de geçerli. Suriye muhalifleri
içerisinde, bir grup PKK sempatizanı böyle bir gösteri yapmıştır.
Zaten iki dakika bayrak asıp fotoğraf çekildi mi yetiyor. Apo’nun,
PKK’nın bayrağını oraya asıyor olmaları Suriye’de PKK’nın hakim
olduğu, ‘Kuzey Suriye’ problemi olduğu anlamına gelmez.
Barzani fotoğrafın neresinde duruyor size
göre?
Ben açıkçası Mesut Barzani’nin şu anda Türkiye’yi karşısına alacak
ve hasımlığını üzerine çekecek bir eylem içerisinde olacağı
kanaatinde değilim. Çünkü birazcık aklı olan insan bunu
yapmaz. Ki Barzani’nin akıllı bir adam olduğunu biliyoruz. Barzani
elbette oradaki Kürt gruplarla diyalog halindedir. Türkiye’deki
Kürtlerle Kuzey Irak’taki Kürtler arasında da akrabalık bağları
var, böyle bir iç içe geçmişlik durumu var. Suriye’yi
okurken hemen feverana kapılmamak lazım. Ama birileri istiyor ki
işler daha kötüye gitsin, Türkiye orada daha sıkıntılı bir duruma
düşsün ve onlar da AK Parti’ye vursunlar. Bu yurtseverlikle
bağdaşmaz.
PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in, ‘PKK ile felsefi ve
ideolojik olarak yakınız’ açıklamasını nasıl yorumlamak
gerekiyor?
Biz kendi dışımızdaki coğrafyalarda yaşayan bir başka etnik unsuru
kontrol etme hakkına sahip değiliz. Suriye’deki Kürtler kendilerine
vatandaşlığın çok görüldüğü insanlardır. Sayın Başbakan, Beşar
Esad’la bir çok görüşmesinde ‘Bu meseleyi çözmeniz
gerekiyor’ telkininde bulundu. O da her seferinde ‘tamam yapacağız’
deyip bizi de, onları da oyaladı. Ermenistan, Lübnan, Azerbaycan’da
da Kürtler var. Ama dünyadaki Kürtlerin yarısı Türkiye’de yaşıyor.
Biz kendi ülkemizde birliğimizi dirliğimizi muhafaza edelim. Kürt,
Türk, Alevi, Sünni tüm vatandaşlarımızı bu topraklara, bu ülkeye,
devletine vatandaşlık bağıyla bağlı, memnun vatandaşlar haline
getirelim. Kuzey Irak’taki, Erbil’deki, Süleymaniye’deki Kürtler
İstanbul’a, Antalya’ya geldiği zaman kendini Paris’e gitmiş gibi
hissediyor. Refah, gelişmişlik açısından Türkiye cazibe noktası.
Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızı memnun insanlar haline
getirebilirsek komşularımızdan endişe etmemize gerek yok.
Bakın Güney İran’da 22 milyon Azeri yaşıyor. Ama İran, ‘Azerbaycan
devleti benim güneyimi ele geçirecek’ endişesini taşımıyor. Akraba
olan toplulukların birbirine yakın olması, sınırdaş olması tehlike
olarak algılanamaz.
4 ülkenin topraklarını içine alan bir Kürdistan projesinin
Irak ve Suriye’den başlayarak hayata geçirildiği, sırada Türkiye ve
İran’ın olduğu iddialarına cevabınız nedir?
Birilerinin böyle bir arzusu olabilir. Hayallere sınır koyamazsınız
ama İran, Türkiye buna müsaade edecek mi? Bir de Irak’taki yapıyı
karıştırmayalım. Irak Kürdistan’ı dediğimiz bölge yarım asırlıktır,
PKK yokken vardı. Ama altını çiziyorum Türkiye, İran ve Suriye’nin
yapması gereken tüm etnik grupların insanca yaşayabilecekleri,
anayasal vatandaşlık esasına dayalı eşitlik statüsünde birer ortam
oluşturmalarıdır.
- Bir dönem size çok yakın olan yazarlar Suriye meselesinde artık
iktidarı eleştiriyor. “Davutoğlu’nun vizyonu hatalıydı, MİT
PKK’yla mücadele etmesi gerekirken, Oslo görüşmeleri
başladı” yorumları yapanlar var...
Yazarları takım tutar gibi parti tutan yazarlar olarak
değerlendirirseniz dediğiniz doğru olur. Gerçek yazar bizim iyi
icraatımızı tutan, kafasına yatmayan icraatımızı eleştiren yazardır
bana göre. Demokratik ülkelerde bu böyledir. Her köşe yazarının
kendine göre haklı sebebi var, haksız sebebi var. Tartışmaların
Davutoğlu ekseninde yapılması son derece yanlış. Davutoğlu kendi
başına bir figür değil, hükümetin üyesidir. Başbakan’a bağlı.
İcranın başında anayasal olarak Cumhurbaşkanı var, milli güvenliği
ilgilendiren meseleler MGK’da konuşulur. Başından beri de bizim
iddiamız etkin ve aktif bir dış politikadır. Hala devam ediyor.
Çevremizde yaşanan arızalar bize fatura edilemez.Suriye sorununu
biz mi çıkardık?
ALİ’SİZ ALEVİLİK PROJESİ OLUR
-CHP’li Aygün’ün cemevi açılsın’ önerisi
reddedildi...
Aygün’ün durduğu yer yanlış. Aygün ‘Alevilik bir dindir’ diyor.
Biz, “Bir din değildir. İslam kültür ve medeniyeti içerisinde
ortaya çıkmış İslam dininin farklı bir yorumudur. Alevi
Müslüman’dır” diyoruz. Hz. Ali’yi sevmeyen bir Sünni biliyor
musunuz? İran Şii, Alevidir ama ‘cemevi’ yok, ‘cami’ var. Çıkıp
‘Alevilik ayrı bir dindir’ derseniz bu ‘Ali’siz Alevilik
Projesi’dir.
KAPIMIZ AÇIK
HAS Parti size katılacak. Birleşme ne zaman
gerçekleşecek?
31 Temmuz’da MKYK’mız var. Ama tekrar söylüyorum: Has Parti’nin tüm
teşkilatlarının bizimkine eklenmesi diye bir şey söz konusu değil.
Numan Bey ve belki bazı başka arkadaşlar olabilir bu manada bir
bütünleşme söz konusu olacak. Tüm kongrelerimizi yaptık. İl ve ilçe
başkanlarımız belli. Esasen HAS Parti teşkilatına kapılarımız açık.
Ancak en azından büyük kongreye kadar teşkilatların resmi
bütünleşmesi mümkün olmaz.
EYYAMCILIK MI YAPSAYDIK?
- Türkiye’nin Esad’a çok erken ‘Çek git’ dediğini,
stratejik bir hata yaptığı ve şimdi de ‘Ne yapacağını şaşırdığını’
düşünenler de var...
Bizden eyyamcı olmamızı mı istiyorlar? ‘Kenardan seyredelim.
Gidecek gibiyse gitsin diyelim. Yeni gelenle iyi geçiriniz.
Direnecek gibi olursa niye erken git diyenlerden olalım’ mı
diyecektik? Biz dış politika eksenimizi, Türkiye’nin,
vatandaşlarımızın menfaati esasına dayalı olarak oluşturuyoruz. Ama
bir de insanlık vicdanının gerekleri doğrultusunda hareket etmeniz
gerekiyor. İnsanların kanı üzerinden temin edilmiş bir menfaate tav
olmak en büyük ahlaksızlıktır. Hiçbir zaman zalimlere şapka çıkaran
bir iktidar olmadık. İsrail’in, ABD’nin zulümlerine de şapka
çıkarmadık.
Size en çok ‘Esad diktatör de diğerleri değil mi?’
eleştirisi yapılıyor. Suudi Arabistan özellikle en çok verilen
örnek.
Biz bütün dünyaya rejim ihraç eden, dünyadaki bütün ülkelerin
yönetimini belirleme görevi üstlenmiş bir siyasi kadro veya ülke
değiliz. Suudi Arabistan demokratikleşme talebinde bulunan halkına
karşı Beşar Esad’ın yaptığını yaparsa şundan herkes emin olsun ki
Türkiye Suudi Arabistan’a da tavır alır. Sayfayı çevirelim Rusya’yı
ele alalım. Rusya’da seçim falan var ama demokratik standartları
dünya ölçeğinde değerlendirdiğinizde demokrasisi kaç alır?
GEÇER NOT ALAMAZ
Koparmak gerekmiyor ama Türkiye Rusya ile ortak bakanlar kurulu
toplayacak kadar yakın da olmadı hiçbir zaman.
Orada bir yanlışlık var. Rusya, dünyadaki ekonomik partnerlerimiz
içinde her geçen gün önemi artan bir ülke. Gerek enerji anlaşmaları
gerekse diğer ticarette ekonomik olarak Rusya ile belki tarihteki
en parlak dönemi yaşıyoruz. Ama biz tüm aleme nizam vermek üzere
vazifelendirilmiş hükümet, bir devlet değiliz. Ama bitişik
nizamdaki komşu kendi evini yakıyor. Ona ‘Yakamazsın’ dediğinizde
‘Sana ne’ diyemez. Çünkü o yangının size sıçrama ihtimali yüzde
yüzdür. Türkiye orada olanlara ‘Olsun varsın’ diyemez. Ayrıca biz
topumuzla, tüfeğimizle gidip Şam’ı mı bastık? Hayır. BM konseyini
tavır almaya çağırdık.
PKK İŞİN İÇİNE GİRERSE...
Ama oradan da bir sonuç çıkmadı...
Çünkü Çin ve Rusya veto etti. BM’de kabadayıların, kabadayılığına
dayanan bir sistem var. Daimi konseyin 5 üyesi. Bu kabadayıların
yeğenleri var. Suriye, Çin, Rusya’nın yeğeni. İsrail, ABD’nin
yeğeni... Esas bu yanlış yapı düzeltilmeli. Sayın Başbakan BM Genel
Kurulu’nda bütün dünya liderlerine haykırarak söyledi.
- Bölgede artık El Kaide’nin de olduğu biliniyor. “Irak ve
Suriye’de İslam devleti istiyoruz” açıklamalarını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Diyelim ki orada El Kaide var. Orada PKK da vardır, El Kaide de
vardır, başka kaideler de vardır. Kurt puslu havayı sever. Nerede
bir kargaşa, kaos olursa dünyadaki terör örgütleri gidip kamp
kurarlar.
Kimin eli kimin cebinde, hangi sınır kapısını kim kontrol ediyor
belli değil. Biz de sınırımızı güvenlik altına aldık, kapılarımızı
kapattık ve bu belanın bizden uzak olmasına çalışırız.
Başbakan gerekirse müdahale ederiz dedi...
PKK unsurlarını Suriye’nin kendi bünyesinde barındırması ve oradan
Türkiye’ye saldırtması halinde Türkiye üzerine düşeni kararlılıkla
yerine getirecektir. Sayın Başbakan’ın ‘müdahale ederiz kabul
etmeyiz’ dediği mesele budur. Öte yandan bizim Suriye’deki,
Irak’taki, İran’daki Kürtlerle de bir problemimiz yok. Onlar bizim
vatandaşlarımızın akrabalarıdır. Ve bugüne kadar tüm bu
coğrafyalardaki hakları gasp edilen Kürtlerin de savunucusu Türkiye
olmuştur. Ancak işin içine PKK girdi mi işin şekli değişir.
Türkiye’nin Esad sonrası için planı var mı? Bir yıldır
‘Esad gitsin’ diyoruz ama gelecek yapının ne olduğu da belli
değil.
Bir marangozun eline çekiç keser alıp tahta yontması gibi
toplumlara şekil verilmez. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman
‘Türkiye padişahlık sonrasına hazır mı?’ sorusunu soran biri de
olabilirdi. Ama demek ki hayatın normal dinamiği içinde bütün her
şey rayına gidiyor. Kaddafi, Hüsnü Mübarek gitti.
Demek ki gidiyorlar. Kıyamet falan da kopmuyor. Orada oluşmuş
otoriter yapı dağıldıktan sonra demokratik hayatın başlaması öyle
sabahtan akşama hokus pokus yöntemiyle olmaz. Türkiye her zaman
muhaliflere ‘Bu ülkede çoğulcu bir yapı oluşturup beraber yaşamak
zorundayız’ diyor. Suriye Suriyeli’lerindir. Yönetimin ne
olacağına, Esad sonrası kimin Suriye’yi yöneteceğine Türkiye karar
vermiyor.
Bu ateş İran’a sıçramaz mı Suriye’nin
arkasından?
İran’ı diğer ülkelerle mukayese etmemek lazım. İran ölçeği, rejimi
çok farklı olan bir ülke.
Orada bir dini otorite var ve İranlı’lar buna son derece bağlıdır.
Belki gevşek yapı yine Sünni olan Kürtler ve diğerleridir. Ama o
ezici çoğunluk içerisinde onların fazla manevra alanı yoktur. İran
aynı zamanda şu anda Suriye’deki yönetimin de hamisi konumunda. Bu
aslında sıkıntılı bir durum. Burada ABD’nin çok büyük günahı
var.
ABD’den gelen heyetlere söylüyorum: Irak ve İran birbirinin can
düşmanıydı. Fakat şu anda İran ve Maliki hükümeti balayı yaşıyor.
Bizim güneyimizde ABD’nin yanlış politikaları sayesinde bir Şii
bloğu oluştu.
Ana dilde eğitim Kürt çocuklarının lehine
olmaz
- Suriye’deki gelişmelerin ardından Türkiye’deki Kürtleri
“memnun vatandaş” yapmak için atılacak yeni adımlar var mı
iktidarın gündeminde?
Bizim Kürt insanımız olup bitenlerden memnun. Biz 500 paket de
açsak PKK’yı ve BDP’yi memnun edemeyiz. Çünkü PKK’nın Kürt sorunu
diye bir derdi yok. Kürtlerin PKK sorunu diye bir derdi var. PKK
kendi varlığını sürdürmek için mücadele ediyor. On sene önce Kürt
yoktur denilen ortamdan bugünlere geldik. AK Parti iktidarında
işkence ve kötü muamele, faili meçhul ortadan kaldırıldı. Yayın mı
istiyorsun yap, dergi gazete mi çıkarmak istiyorsun serbest. Et ve
tırnak gibiyiz diyoruz. Eskiden bu ifade kullanılırdı. Ama
AK Parti ile şöyle oldu: Biz et ve tırnak gibiyiz doğru. Ama ete et
tırnağa tırnak diyoruz. Tüm bunları hayal bile edemeyenler,
olabileceğine ihtimal vermeyenler bunları beğenmediler. Kürtçe
seçmeli ders için ‘niye seçmeli?’ dediler.
- Sizin partinizden bazı milletvekilleri de dahil BDP’liler
‘Ana dilde eğitim’ talebini sürdürüyor. Mümkün müdür?
Önce niye seçmeli onun cevabını vereyim: Mesela bir ilköğretim
okuluna gidiyorsun ve ‘Kürt çocukları el
kaldırsın’ diyorsun. 30 kişilik sınıfın 10’u el
kaldırıyor. “Size Kürtçe zorunlu ders” diyorsunuz.
Böyle bir şey yapalım mı? Bu Türkiye’yi etnik olarak bölmek
anlamına gelir. Çocuk anadan babadan Kürt’tür ama Kürtçe ders almak
istemeyebilir. Ya da anadan babadan öz be öz Türk’tür.
‘Kürtçe öğreneyim’ diyen Türk çocuklarına mani mi
olacağız? İşte bu nedenle ders seçmeli. Kuranı Kerim dersini,
Peygamberin Hayatı’nı seçmeli veriyoruz. ‘Müslüman çocuğuna seçmeli
Kuran dersi verilir mi‘ diye itiraz ediliyor mu, hayır. Bu ülkede
resmi dil ve eğitim dili Türkçe. Bir de bölgesel olarak mı bunu
uygulayacaksınız?
BDP galiba bunu önerecek en
sonunda...
Peki Muğla’daki Kürt çocuğuna öğretecek misiniz? Ayrı sınıf açıp
Kürtçe eğitim mi yapacaksınız? Yoksa Kürtçe eğitim alacakların
hepsi bir bölgeye mi toplanacak? Eğer tüm Türkiye’ye yayarsanız
Kürtçe ÖSS, Kürtçe SBS ve tüm diğer merkezi sınavları ayrı yapmanız
lazım. Kürtçe üniversite, yeni bir sınav sistemi lazım. Tepeden
tırnağa sadece Kürt dilinde bir mühendislik eğitimi verdiniz
diyelim. Kürtçe eğitim almış mühendis oldu. Nerede
çalıştıracaksınız o insanı? Kürt çocuklarına rekabet açısından
büyük bir haksızlıktır. Her ırk Allah’ın bir ayetidir.
Herkes anadilini öğrenme hakkına sahiptir. Öğrensin ve öğretsin.
Müziğini yapsın, ağıtını yaksın... Hepsine tamam. Sonra
Türkiye’deki Kürtlerin üçte ikisi batıda yaşıyor. Şu çok tehlikeli:
Kürt çocuklarına zorunlu olsun demek, Türkiye’de etnik bir sayıma
gitmek anlamına gelir. O sayım sınıfta olursa daha korkunç olur.
Biz ders kitaplarını bedava dağıtırken niye zengin çocuklarına da
veriyorsunuz diye eleştirdiler. Şöyle bir endişemiz vardı: Sınıfa
gidip fakirler el kaldırsın mı diyeceğiz? Babasının maddi
durumuna göre diye tespit ettik diyelim çocuklar bunu öğrenmeyecek
mi? O zaman ‘bunlar fakir, bunlar zengin’ denmeyecek mi? Travmatik
sonuçlar doğururdu.
İlkokula yansırsa zaten durması da mümkün
olmaz...
Olmasın istiyoruz. Ana dilde eğitim olabilir. Demokratik ülkelerde
bu talep insanlar tarafından dile getirilebilir ama benim şahsi
fikrimi sorarsanız bu Kürt çocuklarının lehine olmaz. Ama emin olun
ana dilde eğitim verseniz de PKK veya BDP’yi tatmin etmezsiniz.
İster Kürt, ister Türk ırkçılığı olsun ırkçılık bir hastalıktır.
İliklerine kadar bu hastalığa kapılmış olanlar var ama memleketin
geneli bu değil.
DERİN DEVLETİ BİLMEYİZ!
CHP Genel Başkanı sizi ‘AKP derin devleti yok etmiyor,
kendi derin devletini kuruyor’ diye eleştirdi...
Biz derin devleti bilmiyoruz, çünkü derinlerden gelmiyoruz. Bizim
için en son söylenecek şey budur. Oysa CHP kendisini sadece devlet
partisi olarak kabul etmiyor kendisini devletin ta kendisi olarak
görüyor. Kılıçdaroğlu, CHP’nin bütün mirasına sahip çıkıyor.
Kurultaylarına ‘Değişim ve demokrasi’ kurultayı dediler. Bir yandan
bunu söyle, bir yandan CHP’nin bütün günahlarına sahip çık. Doğrusu
ikisini bir arada yapmak için cambaz olmak lazım. 34’üncü
kurultaylarını yaptılar, düşünebiliyor musunuz?
- Ama onlar da, ‘Biz 90 yıllık partiyiz, çınarız. Parti içi
demokrasi var’ diye savunma getiriyorlar
Ben de şöyle diyorum: CHP ‘eski’ bir parti değil, ‘eskimiş’
bir partidir. Bu ikisi birbirinden tamamen farklı. Eskiden kökü
mazide olan kurumsallaşmış müesseselere kadim denirdi. CHP keşke
kadim bir parti olsaydı. Ama değil; eskimiş bir parti. CHP
değişmiyor, değişemiyor. Sadece şunu gördüler, ‘Laiklik,
Atatürkçülük, cumhuriyet elden gidiyor’ demekle iktidar
kazanılmıyor.
Kılıçdaroğlu Başbakan’la Kürt meselesiyle ilgili görüştü,
değişim sayılmaz mı?
Sonra ne oldu? MHP, BDP yanaşmayınca Başbakan, “Gelin bir
inisiyatif başlatalım” dedi. AK Parti ve CHP yüzde 75 oya tekabül
ediyor. Ana muhalefet ve iktidar kol kola verdiği zaman diğerlerine
söyleyecek fazla söz düşmez. Gelmiyorlar. Çünkü dert başka. Zaman
zaman Sayın Kılıçdaroğlu lider olduğunu falan hatırlıyor, bir şey
yapmaya çalışıyor ama hemen o statükocu yapı ağzına biber sürüyor.
Esas derin yapılanma, derin devlet CHP’nin içindedir.