Baro başkanının kafasına sıkacaklarmış!
Abone ol1992’de 38 kişinin öldüğü olay sonrası gözaltına alınan Emin Aktar, kafasından vurulmaktan telsiz anonsuyla kurtulmuş...
Diyarbakır Alay Komutanı Albay İsmet Yediyıldız ‘avukat
gözlüklüyse derede kafasına sıkın’ talimatı verdi. Beni dereye
götürdüklerinde kadınlar ağlaştı. Onlara gülümsedim. Asker
‘gözbağı, mendil var mı’ diye sordu.”
Şimdi “kötü bir anı” olarak anlatılan bu olay, 1992’de Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’nde yaşandı. Baş kahramanı ise Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar.
90’lı yılların başında Diyarbakır’da İHD yöneticisi olan Aktar, Bismil’de avukatlık yapıyordu. JİTEM’in kurucularından “yedi bela” lakaplı Albay İsmet Yediyıldız da Diyarbakır Alay Komutanı’ydı.
16 Nisan 1992’de Bismil- Savur sınırında bulunan bir köyde 38 kişi öldürülür. Ölenlerden biri Aktar’ın arkadaşının oğludur. Aktar, ertesi gün, hem İHD yöneticisi hem de avukat olduğu için bir grupla köye gider ve hayatının sonuna kadar unutamayacağı bir “anısı” olur. Mehmet Emin Aktar aklına her geldiğinde gözlerinin dolduğu, korku filmini andıran ve son anda kurtulduğu infaz girişimini ilk kez Taraf‘tan Burhan Ekinci'ye anlattı:
38 ceset sıralanmıştı
“Yıkılan bir evin önünde kefenlere sarılı cesetler
sıralanmıştı. Bazılarının adları, bazılarının da kod isimleri
yazılıydı. 38 kişiydi, beşi köylüydü. Kurşuna dizilmişlerdi. 33’ü
ise yığınak altında kalarak ölmüştü. Örgüte yeni katılmış
PKK’lılar, harabe bir evin içinde saklanmışlar. Teslim
alabilecekken hepsini nefessiz bırakarak öldürmüşler. Çok ölüm
görmüştüm ancak ilk defa bu kadar cesetle karşılaşmıştım. Devam
eden bir savaş vardı ve o savaşta insanlar ölüyor, öldürülüyordu.
Bu da onun bir parçasıydı. Ama şimdi dönüp baktığımda, yıllar geçse
de hiç unutamadığım bir dehşet anıydı. O manzara gözlerimin önüne
her geldiğinde gözlerim dolar, buğulanır, yutkunurum.
Ne avukatı, o elebaşı
Cesetleri alıp döndüğümüzde askerler bizi durdurdu. Bir mercimek
tarlası vardı. Kadınlar dışında hepimizi tarlanın içinde yüzükoyun
yatırdılar. Kimlik kontrolü yapıldı. Asker, avukatlık kimliğimi
görünce komutanına bildirdi. Bir astsubay geldi. Askere
‘oğlum ne avukatı, bu elebaşı. Asıl adamı
tanımamışsın’ dedi. Ondan sonra hakaretler, dipçik
darbeleri, küfürler başladı.
Derede işini bitirin
Şoförleri başka bir yere yatırmışlardı. Biri arkadaşımdı. Daha
sonra ondan duydum. Askerler telsizle dönemin Diyarbakır Alay
Komutanı Albay İsmet Yediyıldız’a ‘Burada bir avukat var, ne
yapılım’ diye sormuş. Yediyıldız ‘gözlüklü mü’
diye sormuş. Askerler ‘evet deyince ‘Derede işini bitirin’ talimatı
vermiş. Bismil’de gözlük kullanan tek avukat bendim. Bu talimattan
sonra bana karşı davranışlar daha da sertleşti. Beni alıp
götürdüklerinde kadınlar ağlaştı. Onlara gülümsedim. ‘Asker gözbağı
mendil var mı?’ diye sordu. Tüm bunlar yaklaşık 500 kişinin önünde
bir tarlada oluyordu. Hakaret, küfür ve aşağılamanın haddi hesabı
yoktu. Bu aşağılamayı yaşamaktansa ‘enseme bir kurşun sıksınlar da
kurtulayım’ diyordum.
Kürt müsün Türk mü?
Birden herkesi araçlara bindirdiler. Ne olduğunu anlamadık. Biz
altı kişiyi tekrar dere kenarında yüzükoyun yatırdılar. O esnada
bir helikopterin sesini duydum. Helikopterden inen muhtemelen
Albay’dı. Gelip sırtıma bastı. ‘Kürt müsün Türk
müsün?’ diye sordu. ‘Kürdüm’ dedim. Tek
ayağıyla çok sert sırtıma basıyordu. Neyse ki mercimek tarlası
yumuşaktı da kaburgalar kurtuldu. ‘Kürtlüğüne bir şey dedik
mi’ dedi. ‘Daha ne yapacaksınız belli olmuyor
mu’ diyebildim. Sonra öğrendim ki, ‘derede işini
bitirin’ anonsundan sonra olay yerine o zaman SHP
milletvekili olan Orhan Doğan ve Leyla Zana gelmiş. Yanlarında bir
İngiliz parlamenter ile Diyarbakır Emniyet Müdürü olduğu anonsu
yapılmış. Bunun üzerine ‘avukatı gözaltına alın’ talimatı veriyor.
Telsiz anonslarını duyan şoför arkadaşım o anda derin nefes
aldığını artık kurtulduğumu anladıklarını söyledi.
Savcı: Albay beni tehdit ediyor
Bismil’e getirdiler. Jandarma beni tanıdığı için o gece yemekhanede
tuttu, nezarethaneye atmadı. Albay İsmet Yediyıldız, bunlara
fırçayı basmış, ‘bari yatak verseydiniz’ demiş.
Ertesi gün dört karış suyun olduğu iki metrekarelik bir hücreye
bizi doldurdular. Savcılığa çıkarıldım. Birbirimizi tanıyoruz.
‘Orada ne işin var’ dedi. ‘Orada değiliz
Adliye’deyiz ne yapman gerekiyorsa yap’ dedim.
‘Ben şimdi ne yapayım’ dedi. Tutuklamaya sevk
etti. ‘Sen geç yerime. Sen bunu bana yapabilecek miydin? Senin
suçlu olduğuna inanmıyorum ki’ dedi. ‘O zaman serbest bırak’ dedim.
‘Albay seni değil beni tehdit ediyor’ dedi.
‘O zaman istifa et’ dedim. Bunun üzerine ‘çık
dışarı’ dedi. DGM’ye çıkarıldım. Mahkeme serbest bıraktı.”