Barlas'tan 'polemik' uyarısı
Abone olBu satırların Yazarı Mehmet Barlas, bir uyarıyı yapmayı da ihmal etmiyor. Barlas'ın uyarısı şu:
Gazete-içi polemiklerin ölçüsü kaçırılmamalı!.. Sabah
gazetesinin yazarları olan bizler de, aramızda polemiklere
giriştiğimiz için, diğer gazetelerin içindeki köşeler- arası
tartışmaları ilgi ile izliyorum. Rüzgar gibi geçen 44 yıllık
gazetecilik yaşamımda, bu tür iç polemikleri, her dönemde ve her
gazetede gördüm. Eğer bazı kriterlere uyuluyorsa ve polemiklerin
amacı okura daha ilgi çekici bir gazete sunmaksa, bunlar
yararlıdır, doğrudur. Örneğin bizim Sabah'ta geçen haftalarda
Hıncal Uluç, Emre Aköz ve bu satırların yazarının çeşitli konular
üzerinde sürdürdüğümüz tartışmalar, bence hoştu.. Bu tartışmalara,
Cumhuriyet'ten beri arkadaşım Refik Durbaş da katkıda bulundu..
Radikal'de Hakkı Devrim, cesaret veren yorumlar kattı.. Umur Talu,
taca çıkan toplara vurmaya çalıştı. Hürriyet'ten Fatih Altaylı,
oyuna katılmayı denedi. Bizim Sabah'taki yazıişleri toplantısına
katılanlar veya Sabah kadrosunun ilişkilerini bilenler, bunun,
Bab-ı Ali geleneğine uygun bir arkadaşlık ocağı olduğunu da
görürler. Bir Savaş Ay'ın haber peşinde nefes nefese koşması, bir
Balçiçek Pamir'in söyleşilerinin rüzgarına kapılması, Memed
Güler-Şirin Sever ikilisinin "Günaydın"ı ikinci bir gazete gibi
özenle hazırlamaları, Şelale Kadak'ın biz yazarları basın dışı iş
dünyası ile tanıştırma çabaları, Mansur Forutan'ın büyümemekte
direnmesi.. Bu arkadaşlarımızla bir aradayken, aynı meslekten
olmanın ve aynı heyecanı paylaşmanın zevkini yaşarız. Bir dönem
Cumhuriyet de, Milliyet de böyleydi. 28 Şubat öncesi Sabah da
böyleydi. Sonra bir an gelir... Her köşe ve her masa, sanki birer
siyasi fraksiyon oluverir. Çok yakın geçmişte mesleğin ve
arkadaşlıkların ortak hazlarını paylaşanlar, birbirlerini "Hain",
"Karşı Taraf", "Düşman" gibi görmeye başlarlar. Geçmişte genellikle
böyle oldu. 28 Şubat öncesi Sabah'ta da böyle oldu. 12 Mart öncesi
Cumhuriyet'te de böyle olmuştu. Demek istediğim şu: Gazeteleri bir
"Şirket" veya bir "Siyasi Parti" olarak algılamak, o gazetenin
felaketini de hazırlar. Aynı bordrodan maaş alanların, o bordroyu
bir siyasi manifesto olarak görmekten kaçınmaları şarttır. Gazete
patronları siyasi parti lideri, genel yayın yönetmenleri de
partinin genel sekreteri değildir. Şu anda Türkiye Avrupa Birliği
yolunda çok önemli bir dönüm noktasında bulunduğu için, üyeliğe
taraftar ve karşıt olanlar arasında, ciddi gerginlikler yaşanıyor.
Eğer gazeteciler geçmişten ders almaz ve AB konulu mücadelenin
cepheleri gazeteler içinde açılırsa, bizim meslek büyük yaralar
alır. Çünkü serde "Şarklılık" var. Bazılarımızın genlerindeki
bilgi, onların uygarca ve meslek etiğine uygun biçimde görüşlerini
açıklamalarını, aydınlatıcı polemikler yapmalarını engelliyor.
Karşıt görüş sahiplerine "Hain" veya "Satılmış" ya da "Karen
Fogg'un Çocukları" demek, daha kolay geliyor onlara. Eğer bu tür
davranışlar aynı gazetenin sütunları arasında sahnelenirse, sonuç
gazete için iyi olmaz. Yani, bazı iç-polemikleri, meslek açısından
endişe ile izliyorum.