Barlas'tan Aköz'e nasihat
Abone olMehmet Barlas, Emre Aköz'le anlaşamadı noktaları yazmış. Aköz'ün kullandığı bazı cümlelerine takılması Barlas'ı biraz kızdırmış. Bunun üzerine Barlas, şu cevabı vermiş.
Mehmet Barlas, başlıklı yazısıyla Emre Aköz'e şu nasihatlarda
bulundu.
Yazar arkadaşım Emre Aköz'le sayısız ve bence önemli konularda
anlaşıyoruz. Ama mesele "Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan
çıkar" benzeri konulara dayandığı zaman, Emre Aköz'ün bir anda
başkalaştığını görüyorum.
Bu, "Tavla şans oyunu mu, yoksa bilgi oyunu mu" konusunda böyle
oldu.
Tamer Karadağlı'nın kırdığı cevizi kamuoyu ve eşi öğrenince kopan
gürültüde, Emre Aköz işi getirip "Kadın dırdırı"na dayadı ve
Karadağlı'nın müebbeden kadın dırdırına (yani eşinin dırdırına)
mahkum olduğunu yazdı.
Şimdi de "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak" konusu üzerine
benim söylediğim "Yanlış bilgi ile saçma fikirlere sahip olunur"
cümleme iki gündür takılmış durumda.
Son olarak önceki gün de şunları yazmıştı:
-Canlı ve cansız doğasıyla, toplumu, tarihiyle, fiziğiyle,
kimyasıyla evren sonsuzdur. Bu sonsuz evrenin bilgisi de sonsuzdur.
O halde bilgi edinmek için önce bu sonsuzluğun belli bir bölümüne
bakmamız gerekir. İyi ama nereye bakacağız? Ve niye oraya bakacağız
da, başka bir yere bakmayacağız? Demek ki önce bir fikre
ihtiyacımız var.
-Peki bu 'fikir' nereden geliyor? Cevap: İhtiyaçlardan,
inançlardan, dilden, ideolojilerden, çıkar çatışmalarından, hatta
psikolojik takıntılardan... Mesela... Bir kişi önce hayattaki
eşitsizliklerden rahatsızlık duyar. Ardından bu dengesizliğin
toplumsal kökenini aramaya başlar. Siz Marx'ın eserlerini okuduktan
sonra sosyalist olan kaç kişi gördünüz?
-Çok basit bir örnek daha vereyim: Geminin kalkış saatlerini
bildiğin için deniz yolculuğuna çıkmazsın; gemiyle seyahat etmek
gerektiği için tarifeyi öğrenirsin.
Olayın esası budur.
Evet, durum böyle.
Emre Aköz'ün savına göre Amerika'nın 1492'de Kristof Kolomb
tarafından keşfedildiğini "Bilmeyebilirsiniz" ve parlak
"Fikirlerinizle" siz her gün Amerika'yı yeniden keşfedebilirsiniz
mesela.
Ya da Kristof Kolomb'un kendisi Amerika'yı keşfettiğini "Bilmediği"
veya sadece buranın Hindistan veya Çin olduğu "Fikrine kapıldığı"
için, keşfettiği kıtaya Floransalı Amerigo Vespucci'nin adının
verilmesine sonsuza kadar razı olur.
Problemin çözümü "Bilgi"de değil "Yanlış veya eksik bilgi"dedir
özetle. Tabii ki her insan geceleri de ışık arar. Ama önce ateşi,
sonra da elektriği bilmezse hep karanlıkta kalır. Çağlar geçse de
hep fikirle, ateş veya elektrik bulunabilse bile, bu doğru
mudur?
Ya da kendi tarihinizi yanlış veya eksik bilirseniz, "Türkiye",
"Türklük" ve benzeri olguların, bundan 100 yıl önce de
tartışıldıklarından haberdar olmaz ve temcit pilavını yeniden ateşe
sürersiniz.
Bakın işte mesela değerli bilim (veya bilgi) adamı Prof. Dr. Şükrü
Hanioğlu, geçen hafta Zaman'daki yorumunda, 1906'da Abdullah Cevdet
Bey tarafından kaleme alınan ve bir Ermeni Osmanlı vatandaşı ile
yapılan hayali bir diyalogu nakletmişti.
Ben de aynen aktarıyorum:
"- Ermeni'ye sorarım: Sen nesin:
- Osmanlı.
- Bu isim nereden geliyor?
- ... Osman hanedanı tarafından Türkiye ve Türkiye teb'asına
verilmiş isimdir.
- Sevgili vatandaş, müsaade et sana sorayım: Peki, Türkiye
kelimesini biliyorsun değil mi?
- Evet...
- A iki gözüm vatandaşım, o halde böyle bir hanedan-ı istibdad ve
fesadın namını taşımaktansa şimdi tavsif ettiğin milletin namına
nisbeten Türkiyelilik, Türklük namını taşımak evla değil mi? Sen
Ermeni'sin, ben Kürd'üm; fakat Şura-yı Türkiye'de senin de benim de
milletvekili, meb'us olarak bulunmaya hakkımız var. Türkiye
hepimizin vatan-ı müşterekimiz değil mi?"
Şimdi bunları bilmeden, sadece fikir üreterek soruna yaklaşırsanız,
durum "Dön baba dönelim, hacılara gidelim" gibi olmaz mı yani?
YAZI:Mehmet BARLAS