Barlas'ın unutamadığı darbe!
Abone olMehmet Barlas, büyük olmaktan yakındı. Çocuk olmaya özlem duydu. Peki Barlas'ı büyük olmaktan soğutan nedenler neydi? Barlas bu soruya şöyle yanıt verdi:
Mehmet Barlas, 1980'li yılların ortalarına doğru yaşadığı bir
olayı anlattı. Darbe sonrası yaşanan bu olay, Barlas'ın çocukluk
özlemini arttırdı. Barlas, dedi ve başından geçenleri şöyle
özetledi:
Çocuk kalabilmek ne güzel. Hiçbir anınız, hiç deneyiminiz yok. Her
şeyi ilk defa görüyor ve öğreniyorsunuz.
Belleğiniz beyaz bir sayfa gibi.
O kitapları okumamış, o filmleri görmemiş, o besteleri
dinlememişsiniz henüz. Bunlarla tanıştığınız zaman insan olmanın
anlamını da kavrayacaksınız.
Toplumsal ilişki olarak sizi ilgilendiren tek olgu, anneniz ve
babanızla olan sevgi bağınız. Cahit Sıtkı'nın 35 yaşına geldiği
zaman "Ateş yakar, su boğarmış" diye kavradığı gerçekten haberiniz
yok henüz.
Ben gazetecilik yaşamımın 45'inci yılını yaşadığım bu günlerde,
yurt ve dünya olaylarını izlerken, hep "Keşke çocuk olsaydım, hiç
olmazsa mesleğe yeni başlamış, deneyimsiz ve eksik bilgili bir
stajyer olsaydım" diye iç geçiriyorum.
Çünkü yaşanan her olay, bana geçmişte defalarca tekrarlanan
benzerlerini hatırlatıyor.
Örneğin 1'inci Ordu Komutanı Org. Tolon'un da katıldığı ve
İngilizler'in 16 Mart 1920'de Şehzadebaşı Karakolu'nu basmaları
sırasında şehit edilenlerin anıldığı törenle ilgili haberler ile
Hürriyet'te Ertuğrul Özkök'ün bu konudaki yorumunu okuduktan sonra,
yine anılarım geçmeye başladı belleğimin monitöründen.
Ertuğrul Özkök bu törene ilişkin sorular sormuştu:
- Acaba bu hazırlık Genelkurmay'ın bilgisi dahilinde miydi, yoksa
sadece Birinci Ordu Komutanı Hurşit Tolon Paşa'nın girişimiyle mi
yapılmıştı? 47 yıl önce terk edilen bir anma töreni şimdi niye
hatırlanmıştı? Artık tarih kitaplarında bile yer almayan 'Sinsi
İngiliz' vs gibi sözler niye raftan indirilmişti? Bu mesajın hedefi
kimdi? İngilizler mi? Yoksa Amerikalılar mı? Yoksa bütün Avrupa mı?
Ortada bir 'balans ayarı' vardı ama bunun adresinin ne olduğunu tam
olarak çıkaramamıştık.
Yıl 1983 ya da 84'tü. Milliyet'in başyazarıydım. 1'inci Ordu ve
Sıkıyönetim Komutanı olan Org. Necdet Öztorun beni evimden
telefonla aradı ve ertesi sabah Kalender Orduevi'nde olmamı
söyledi. Açıkçası ürktüm. Acaba Milliyet için bir kapatma kararı mı
vardı?
Ertesi sabah Orgeneral Öztorun'un karşısında oturdum.
- TRT Genel Müdürü oldunuz. Komutanım emretmiş, ben de size tebliğ
ediyorum, dedi.
"Komutan "ın kim olduğunu sordum. " Devlet Başkanı Orgeneral Kenan
Evren" diye cevap verdi. Ben kendisine bu görevi kabul
edemeyeceğimi, mesleğimi bırakıp kamuda çalışmaya niyetim
olmadığını söyledim. Hafif sinirlendi, "Komutan emredince bu
tartışılmaz " dedi. Ben de kararımın kesin olduğunu yineledim.
Konuşacak fazla şey kalmamıştı. Bana "Sormak istediğiniz bir şey
varsa sorun, her konuda cevabım var. Bütün cevaplar bu kitaplarda "
dedi. Masasının üzerindeki Atatürk'ün "Nutuk"unu, "Söylev ve
Demeçleri"ni işaret etti.
Ben de "Komutanım, Türkiye'de askerler ne zaman neden darbe
yaparlar " diye sordum. Org. Öztorun, "Nutuk" tan bir bölüm
açtı.
- Biz, ülke yönetiminde boşluk olduğu zaman duruma müdahale ederiz.
Atatürk anlatıyor. 1920'de İngilizler önce 16 Mart'ta Şehzadebaşı
Karakolu'nu, sonra 18 Mart'ta Meclisi Mebusan'ı bastılar.. Ülkede
yasama ve yönetim boşluğu doğmuştu. Bunun üzerine 23 Nisan'da
Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kurduk. Siyasetçiler
kavga edip ülkede yönetim boşluğu doğunca duruma biz müdahale
ederiz" dedi.
Keşke çocuk olsaydım. Karakol baskını töreni haberlerini okuyunca,
keşke bu baskının bir başka yorumlanışını hatırlamasaydım.
Ayrıca ülkede bir yönetim boşluğu da yok. Siyasetçiler birbirleri
ile kavga etmiyorlar ki.. Sadece başbakan biraz gölge boksu yapıyor
sanki. Böyle bir durumdan vazife değil, ancak anma törenleri
çıkar.
YAZI:Mehmet BARLAS
SABAH