Barlas:ABD'li olanı dinliyorlar

Abone ol

Mehmet Barlas'ı ABD hakkında yazılanlar sıktı. Yerli medyada da işlenen aynı konunun bu kadar tepki almamasına kızan Barlas, sözünü dinletmenin yolunu da bulmuş oldu.

Mehmet Barlas, cümlesinde medyada sözünüzü nasıl dinleteceğinizi ortaya koydu.

Kaç gündür hemen hepimiz, bir Amerikalı gazete yazarının Türkiye hakkındaki olumsuz yorumuna laf yetiştirmek için kendimizi paralıyoruz.
Bu arada alışkanlığımızı da yenemiyoruz. Yani The Wall Street Journal yazarının bu olumsuz yorumuna topyektepki gösterirken, hiç kendi kendimize sormuyoruz:
- Buna benzer eleştirel yorumlar Türk basınında da zaman zaman yer alıyor. Ama bu yerli malı yorumlar hiçbir etki ve tepki yaratmıyor bizim kamuoyumuzda. Bir yorumun veya uyarının etkili olması için ille de Amerikan veya Avrupa kaynaklı olması mı gerekiyor?
Buradan giderek Türk demokrasisinin bir zaafını belki saptayabiliriz.
Bu arada Türkiye'nin gerçekten kendine özgü sosyo-politik yapısını da irdelememiz mümkün olabilir.
Amerika'nın ve Bush'un Irak'a dönük tutumunu bizdekinden çok ağır biçimde eleştiren yorumlar ve görüşler Batı Avrupa'da ve Amerika'da da yayınlanıyor, duyuluyor. Ama bunların algılanmasında çok önemli bir fark var.
Batı'daki anti-Amerikanizm'in, 3'üncü Dünyacı bir anti-emperyalist ideolojiye dönmesi ihtimali yok. Amerikalı ve Avrupalı kamuoyunu oluşturan aydın odaklar, dünyada hukukun üstün olmasını, Bush'un da buna uymasını ve ancak bu şekilde her çeşit terörizmle mücadele edilebileceğini söylüyorlar.
Yani oralarda Amerika ne kadar şiddetle eleştirilirse eleştirilsin, sonunda kimse kendini Taliban'ın, El Kaide'nin, Bin Ladin'in veya Zarkavi'nin yerine koyup, bunların temsil ettiği dünya görüşünü veya eylemlerini haklı bulmuyor.
Bush'un Evangelizmine karşı, Katolik veya Fransisken reflekslerle değil, hukukun ve insan haklarının üstün tutulduğu laik dürtülerle karşı çıkılıyor. Ayrıca artık ne Marx ne Marcuse ne de Fanon var.
Belki bu farklı toplumsal yapıdan ötürü, Türk kamuoyundaki antiAmerikan ve antiBatı eğilimler, onlarda farklı değerlendirmelere konu olmakta.
Belki işin özünde Erkan Mumcu'nun saptadığı gibi, "Özgürlükler" ile "Değerler" arasındaki çatışma, Türkiye'yi Batı'dan farklı kılmakta.
Bir diğer önemli mesele de, Türk toplumunun bu farklı yapısına dayalı yaşanan düalizm sonucu, Türkiye'deki güçlülerin, iç kamuoyundan çok dış dünyayı dinlemesine dayalılığı. Bu güçlüler değişen dönemlere göre laikçi, İslamcı, sağcı, solcu olabilir. Bunun önemi yok.
Ama kim o anda iktidar sahibi ise, içeriden gelen eleştirileri "Zaten onlar" diye başlayan cümlelerle değerlendiriyorlar. Örneğin başörtüsü konusunda çözüm önerene "Zaten onlar şeriatçı" deniyor. Veya başörtüsü nedeniyle üniversite sisteminin alt üst edilmesini eleştirenlere "Zaten onlar laikçi" deniyor.
Son somut örnek "Zina" konusunda yaşanmadı mı? Bunun gündeme getirilmesi önce iç kamuoyunda eleştirildi, ama iktidar aldırmadı. Avrupa Birliği sözcüleri rest çekince konu gündemden çıktı.
Peki ne yapalım bu durumda? Bir işin yanlışlığını anlamak için, ya Genelkurmay'ın, ya Amerika'nın, ya AB'nin, ya da IMF'nin rest çekmesine dayalı bir katılımcı demokrasi, ne kadar sağlıklı olabilecek? Sonuçta "Sakalım olsa sözüm dinlenirdi " yerine "Amerikalı olsam sözüm dinlenirdi " mi diyeceğiz?

YAZI:Mehmet BARLAS/SABAH

Günün Önemli Haberleri