Barlas, çalışkan dostu unutmayacak
Abone olMehmet Barlas, bir haftada iki sevdiği insanı kaybetti. Recep Bilginer ve Nuri İyem'i hiç unutmayacak. Barlas, basın dünyasından tanıdığı Bilginer'le yaşadıklarını yazdı.
Mehmet Barlas, diyerek. Son bir haftada kaybettiği iki
yakın dostundan Recep Çalışkan'la geçen günlerini anlattı.
Yazı : Mehmet Barlas
Kaynak :
Biri basın ve edebiyat dünyasında iz bırakan, diğeri resim sanatına damgasını vurmuş iki eski dostu, Recep Bilginer ve Nuri İyem'i bir hafta arayla kaybettim.
Recep Bilginer'i (D.1922) tiyatroseverler "Yunus Emre", "İsyancılar", "Sarı Naciye", "Mevlana", "Oyun Bitti" ve özellikle "Parkta Bir Sonbahar Günüydü" oyunları ile hatırlayacaktır. Ama benim anılarımda Recep Bilginer, çalışkan, dostluklarına ve meslek dayanışmasına hem önem hem değer veren bir gazetecidir.
Gazeteciliğimin ilk yıllarında, 1960'larda Elif Naci ve Agop Arad'ın yanında vazgeçilmez üçüncü kişi olarak yer alırdı sohbet masalarında. Gazeteciler Cemiyeti yönetiminin Burhan Felek kadar vazgeçilmez isimlerindendi.
Gazeteciliğe 1944 yılında Vatan'da başlamıştı. Yazısından ötürü hapse girmek de, Belediye Meclisi üyeliği de vardı yaşam serüveninde. "Hapiste Bir Gazeteci" kitabında, İETT'nin Belediye Murakıbı olarak görev yaparken, Sultanahmet Cezaevi'ndeki ilk gece kendisine kötü muamele eden gardiyanın yıllar sonra karşısına aksi ve kaba bir biletçi olarak çıktığını anlatır.
Biletçinin "bilet" sorusuna, Bilginer, "basın" karşılığını verir. Biletçinin "Görelim" diye seslenmesiyle o sesi ve sahibini hatırlar. Biletçi, Sultanahmet Cezaevi'ndeki gardiyandır. Bilginer, "soğuk, asık, sinirli yüzün" sahibinin yaka kartını alır ve İETT'ye gelir. Sekreterine, aldığı yaka numarasını verip, numaranın sahibinin yanına gelmesini söyler. Ertesi gün bürosuna gelen Bilginer'in sekreterin karşısında geçmiş zamanın gardiyanı olan biletçi süklüm püklüm oturmaktadır... Bilginer biletçiye kendisini tanıyıp tanımadığını sorar. Biletçi tanımadığını söyler. Bilginer ona, otobüse binen insanlara artık bir mahkûm gibi değil bir müşteri gibi davranmasını tavsiye eder.
İnönü-Çakmak gerginliğinin son tanıklarından biri de gazeteci Bilginer'dir.
Kısa süre sonra (14 Nisan 1950) ölecek olan Mareşal Fevzi Çakmak, Teşvikiye Sağlık Yurdu'nda yatarken, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü onu ziyaret eder. Ama Çakmak İnönü'yü kabul etmez. Recep Bilginer, İnönü'nün Sağlık Yurdu'na gelişini izler ve Çakmak'ın neden onu kabul etmediğini Mareşal'in eşi Fitnat Hanım'ın şu sözleri ile öğrenir:
-Ankara'daki tapulu evimizi elimizden alan, bizi kiralık evlerde süründüren, bize kömür tahsis ettirmeyerek kara kışta tir-tir titrememize sebebiyet veren Milli Şef İnönü'yü eşim Mareşal Çakmak neden kabul etsin?
Recep Bilginer böyle binlerce anıyla sonsuz yolculuğuna çıktı. Onu hep güler yüzü, sevgili, saygılı hali ile hatırlayacağım.
Yazı : Mehmet Barlas
Kaynak :
Biri basın ve edebiyat dünyasında iz bırakan, diğeri resim sanatına damgasını vurmuş iki eski dostu, Recep Bilginer ve Nuri İyem'i bir hafta arayla kaybettim.
Recep Bilginer'i (D.1922) tiyatroseverler "Yunus Emre", "İsyancılar", "Sarı Naciye", "Mevlana", "Oyun Bitti" ve özellikle "Parkta Bir Sonbahar Günüydü" oyunları ile hatırlayacaktır. Ama benim anılarımda Recep Bilginer, çalışkan, dostluklarına ve meslek dayanışmasına hem önem hem değer veren bir gazetecidir.
Gazeteciliğimin ilk yıllarında, 1960'larda Elif Naci ve Agop Arad'ın yanında vazgeçilmez üçüncü kişi olarak yer alırdı sohbet masalarında. Gazeteciler Cemiyeti yönetiminin Burhan Felek kadar vazgeçilmez isimlerindendi.
Gazeteciliğe 1944 yılında Vatan'da başlamıştı. Yazısından ötürü hapse girmek de, Belediye Meclisi üyeliği de vardı yaşam serüveninde. "Hapiste Bir Gazeteci" kitabında, İETT'nin Belediye Murakıbı olarak görev yaparken, Sultanahmet Cezaevi'ndeki ilk gece kendisine kötü muamele eden gardiyanın yıllar sonra karşısına aksi ve kaba bir biletçi olarak çıktığını anlatır.
Biletçinin "bilet" sorusuna, Bilginer, "basın" karşılığını verir. Biletçinin "Görelim" diye seslenmesiyle o sesi ve sahibini hatırlar. Biletçi, Sultanahmet Cezaevi'ndeki gardiyandır. Bilginer, "soğuk, asık, sinirli yüzün" sahibinin yaka kartını alır ve İETT'ye gelir. Sekreterine, aldığı yaka numarasını verip, numaranın sahibinin yanına gelmesini söyler. Ertesi gün bürosuna gelen Bilginer'in sekreterin karşısında geçmiş zamanın gardiyanı olan biletçi süklüm püklüm oturmaktadır... Bilginer biletçiye kendisini tanıyıp tanımadığını sorar. Biletçi tanımadığını söyler. Bilginer ona, otobüse binen insanlara artık bir mahkûm gibi değil bir müşteri gibi davranmasını tavsiye eder.
İnönü-Çakmak gerginliğinin son tanıklarından biri de gazeteci Bilginer'dir.
Kısa süre sonra (14 Nisan 1950) ölecek olan Mareşal Fevzi Çakmak, Teşvikiye Sağlık Yurdu'nda yatarken, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü onu ziyaret eder. Ama Çakmak İnönü'yü kabul etmez. Recep Bilginer, İnönü'nün Sağlık Yurdu'na gelişini izler ve Çakmak'ın neden onu kabul etmediğini Mareşal'in eşi Fitnat Hanım'ın şu sözleri ile öğrenir:
-Ankara'daki tapulu evimizi elimizden alan, bizi kiralık evlerde süründüren, bize kömür tahsis ettirmeyerek kara kışta tir-tir titrememize sebebiyet veren Milli Şef İnönü'yü eşim Mareşal Çakmak neden kabul etsin?
Recep Bilginer böyle binlerce anıyla sonsuz yolculuğuna çıktı. Onu hep güler yüzü, sevgili, saygılı hali ile hatırlayacağım.