ABD, bu hafta yeni başkanını seçecek. Seçim, Ankara’da da dikkatle takip ediliyor. Zira Türk-Amerikan ilişkilerinde ‘parlak bir dönem’ olması umuduyla başlayan Obama dönemi, Ankara için tam bir hayâl kırıklığı oldu. Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra ilk denizaşırı ziyaretini Türkiye’ye yapan Obama, “İletişim kanalları iki ülke arasında giderek iyileşecek, bunun hem ABD hem Türkiye için iyi olacağını düşünüyorum. Birlikte çalışarak Batı ve Müslüman dünyası arasında birleşmeyi sağlayacak bir strateji şekillenebilir” demişti. Ancak ilişkiler sadece iki yıl içinde geriye doğru seyretmeye başladı. ABD ile Türkiye’nin ilişkileri, belki de tarihinin en derin krizlerinden birini yaşıyor. İşte Obama’nın başkanlık koltuğuna oturduğu 2009’dan bu yana Türkiye-ABD hattında yaşanan gerilimli konular ve detaylar... MAVİ MARMARA OLAYI Obama, ABD başkanları arasında İsrail’e, en azından kendi dönemindeki İsrail yönetimine en mesafeli duran isimlerden biriydi. Buna rağmen İsrail’in Gazze saldırıları, Filistinlilere yönelik tutumu ve Mavi Marmara baskınında Ankara, Obama’dan beklediği tepkiyi alamadı. Bu hayal kırıklığını dile getirmekten de çekinmedi. Mayıs 2010’da İsrail’in uluslararası sularda Gazze'ye insani yardım götüren filoya silahlı müdahalesinde 9 Türk vatandaşının hayatını kaybetti. Dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Amerika’nın önde gelen gazetelerinden New York Times’a “Uluslararası sularda vatandaşları öldürülen Türkiye, ABD’den bu konuda dayanışma görmeyi beklemektedir. Bu milli bir gurur meselesidir” demişti ancak ABD bu olayda Türkiye’nin yanında yer almak bir yana BM’de İsrail’in çizgisinde durdu. MISIR’DA DARBEYE DESTEK Obama dönemi Türkiye ile ABD ilişkilerinde bir başka kırılma noktası da Arap Baharı oldu. Tunus’ta başlayıp öncelikle Libya’ya sıçrayan eylemlerde, Türkiye, baskıcı yönetimlere karşı ayaklanan ve serbest seçimler isteyen halkların yanında yer aldı. Olayların Mısır’a sıçramasının ardından, iki müttefik ülkenin Arap Baharı’na bakışındaki farklılık belirginleşti. Mübarek dönemi sonrası ilk demokratik seçimde iktidara gelen Mursi hükümetini ‘stratejik ortak’ ilan eden Erdoğan hükümeti, Mursi'yi deviren 3 Temmuz 2013’teki askeri darbeye karşı sert bir tavır takındı. Mısır’da General Sisi liderliğindeki darbe yönetimiyle ilişkileri askıya aldı. İki ülkenin diplomatik ilişkileri hâlâ maslahatgüzar seviyesinde. Bu sırada Obama Sisi’nin yönetimi silah gücüyle ele geçirmesine ‘darbe’ demedi. Sisi’nin protestoları güç kullanarak bastırmasını ve yüzlerce kişinin ölümünü ‘kınamakla’ yetindi. ABD, darbecileri politik ve finansal olarak destekledi. Mısır ordusuna silah, helikopter ve eğitim desteği de sürüyor. Darbeden iki yıl sonra Ağustos 2015’te Obama, Sisi’ye bir mektup yazarak “ABD-Mısır Stratejik Diyaloğu’nun, iki ülke arasında ilişkileri tüm alanlarda derinleştirmesini ve Mısır’ın aradığı kapsamlı kalkınmayı sağlamaya katkı sağlamasını umuyorum” ifadelerine yer verdi. SURİYE SAVAŞI 2010’da Arap ülkelerinde başlayan ayaklanmalar Mart 2011’de Suriye’ye sıçradığında ABD, Türkiye’den Esed ile ilişkilerini kesmesi ve muhaliflere destek vermesini istedi. Türkiye de esasen farklı görüşte değildi ancak Esed rejiminin kanlı bir şekilde yıkılmasının büyük katliamlara ve büyük göç dalgalarına yol açması endişesiyle bu değişimin yönetilmesi için Esed’e bir şans verilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla en az altı ay Esed rejimini serbest seçimlere geçiş ve demokratik reformlar için ikna etmeye çalıştı. Türkiye bu çabasından sonuç alamayacağını görünce Esed rejimiyle ilişkisini kesip muhalifleri desteklemeye başladı. Ancak Obama yönetimi o sırada tutumunu değiştirmişti, artık rejimin devrilmesine dönük herhangi bir adım atmaya yanaşmıyordu. Bir başka deyişle Türkiye Esed’in gitmesi gerektiğini savunan politikasında ABD tarafından başta teşvik edilirken artık yalnız bırakılmıştı. ‘Kimyasal silah kırmızı çizgisinde’ geri adım Sonraki dönemde Obama yönetimi rejimin kimyasal silah kullanmasını 'ABD'nin ‘kırmızı çizgisi' olarak ilan etti. Ancak burada da sözünü tutmadı. O sırada Başbakan olan Erdoğan, ABD'nin bu noktadan sonra rejime müdahale etmesini bekliyordu. Mayıs 2013’te Erdoğan “Rejimin kimyasal silahlar ve füzeler kullandığı ortada. Obama’nın ilan ettiği kırmızı çizgi çok zaman önce geçildi. ABD’nin daha fazla sorumluluk almasını ve daha ileri adımlar atmasını istiyoruz” dedi. Obama yönetimi bunu yapmadı. Eylül 2013’te ABD’nin Suriye’ye yönelik müdahalesi ABD Kongresi’nde görüşülse de onay alamadı. ABD yönetimi, rejimin sivil insanların hayatını kaybettiği kimyasal silah saldırısına sessiz kaldı. ABD, BM gözetiminde Suriye’nin kimyasal silahtan arındırılması karşılığında Esed rejimiyle yaşamaya devam etti. Bundan bir yıl sonra, Eylül 2014’te ABD ilk kez Suriye’de hava operasyonu yaptı. Operasyon IŞİD’e yönelikti. Pentagon, bugüne kadar süren operasyonlarda rejime karşı herhangi bir adım atmadı. Sadece IŞİD’le mücadeleye odaklanan ABD yönetimi, bu sırada Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği PYD’yi de destekleyince ilişkiler en gergin dönemlerinden birine girdi. PKK – PYD’YE SİLAH DESTEĞİ Bundan bir yıl sonra, Eylül 2014’te ABD ilk kez Suriye’de hava operasyonu yaptı. Operasyon IŞİD’e yönelikti. Pentagon, bugüne kadar süren operasyonlarda rejime karşı herhangi bir adım atmadı. Sadece IŞİD’le mücadeleye odaklanan ABD yönetimi, bu sırada Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği PYD’yi de destekleyince ilişkiler en gergin dönemlerinden birine girdi. 20 Ekim tarihinde Kuzey Irak’tan temin edilen mühimmat, ABD uçakları aracılığıyla Kobani’de PYD’ye ulaştırıldı. Telefon görüşmesinden birkaç saat önce Erdoğan ““PYD bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan, NATO’da beraber olduğumuz Amerika’nın silah desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden ‘evet’ ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeye biz ‘evet’ diyemeyiz” demişti. Obama yönetiminin PYD’ye verdiği destek ilişkilerde son iki yılda ciddi bir krize yol açtı. Türkiye sınırında, Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı kontrol eden PYD’ye askeri eğitim, istihbarat paylaşımı ve mühimmat desteği sağlandı. ABD askeri danışmanları PYD’nin kontrol ettiği bölgelerde kurulan üslerde görev yapıyor. SON KRİZ RAKKA OPERASYONU Ankara ise PYD’nin eline geçen mühimmatın doğrudan PKK’ya ulaştığını ve Türkiye içinde bu mühimmatla eylemler yapıldığının ısrarla üzerinde duruyor. Obama yönetimi, buna rağmen Suriye’deki gelecek operasyonlarda da, örneğin Rakka’da da PYD’yi destekleyeceğinin sinyallerini veriyor. IRAK’TA MEZHEPÇİ POLİTİKALARA SESSİZ KALDI 2006’da Irak Başbakanı olan Maliki, Irak’ta zaten ABD işgali sonrası ortaya çıkan mezhep çatışmalarını daha da körükledi. İran etkisindeki Şii Başbakan Maliki, mezhepçi politikalar izleyerek Sünni halka ve Sünni politikacılara baskı yaptı. Bu baskıcı politikaya Ankara itiraz ederken, ABD Maliki’yi desteklemeyi sürdürdü. Bu da komşu ülkesinde çatışmalar devam ederken, Türkiye için hayal kırıklığı oldu. Hatta Maliki, görevden aldığı Sünni politikacılar Türkiye’ye sığınınca Ankara’yı şikayet etmek üzere ABD’ye gitti. Bu sırada binlerce ABD askeri, işgale karşı Sünni direnişin kalesi olan Anbar’da görev yapıyordu. IŞİD’in ülke topraklarının önemli bir kısmını ele geçirmesinin ardından, Ağustos 2014’te Maliki görevi bıraktı. Ancak ülkedeki İran etkisi yani Şii eksenli politikalar devam etti. İran’ın kontrolündeki Şii milisler Sünnilere yönelik katliamlar yaptı, Sünni halk yerinden edilerek bazı bölgelerin nüfus yapılarıyla oynandı. Obama yönetiminin bu katliamlara göz yumması da Türkiye ile anlaşmazlık noktalarından biri oldu. FETHULLAH GÜLEN’E EV SAHİPLİĞİ VE KORUMA Ankara ve Obama yönetiminin ilişkileri, Türkiye’de devleti ele geçirme çabalarını darbe planlamaya kadar götüren Gülen örgütüyle mücadele sürecinde daha da gerildi. Erdoğan’ın Türkiye’ye getirilmesini talep ettiği Gülen örgütü lideri Fethullah Gülen, ABD’nin Pensilvanya eyaletinde. 2013’ten bu yana Erdoğan sıklıkla Gülen’in iadesi talebini dile getirdi. Talep olumlu karşılanmadı. Türkiye Milli Güvenlik Kurulu kararıyla Mayıs ayında Gülen Cemaati’ni ‘terör örgütü’ olarak nitelendirdi. Ancak Obama yönetiminden ‘Gülen hareketini terör örgütü olarak görmediklerine’ dair açıklamalar geldi. Fethullah Gülen’in örgütlediği 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminde 241 kişi hayatını kaybetti, iki bin dört yüz kişi yaralandı. ABD’nin Gülen’i koruduğuna yönelik bir izlenim ortaya çıkaran iade gerginliği 15 Temmuz sonrasında daha da büyüdü. Türkiye’de, Obama yönetiminin darbeyi bildiğine yönelik bir algı oluştu. Washington ise Gülen’i iade etmek yerine bu algıdan rahatsız olduğunu duyurdu. 15 Temmuz sonrası Washington’daki yetkililerin Gülen’e yönelik söylemlerinde bir değişim görülse de henüz iade için ciddi bir adım atılmadı. ABD Adalet Bakanlığı’ndan bir heyet gelerek incelemelerde bulundu. Son olarak iade talebini görüşmek üzere Washington’a giden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan da yeni belgeler talep edildi.