Bana 'Namussuz' diyen Ali Ünal'a cevabımdır!

Zaman Gazetesi yazarı Ali Ünal, '7 Şubat MİT krizinin hiç bilinmeyenleri' başlıklı yazımda dile getirdiğim gerçekleri yalanlamaya devam ediyor.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Zaman Gazetesi yazarı Ali Ünal, '7 Şubat MİT krizinin hiç bilinmeyenleri' başlıklı yazımda dile getirdiğim gerçekleri yalanlamaya devam ediyor.

Hatırlarsanız daha önce Zaman Gazetesi'ndeki köşesinde benim iddialarımı çürütmeye çalışırken, neredeyse beni doğrular nitelikte bir yazı kaleme almıştı.

Kendisine verdiğim cevap yetmemiş!

Allah biliyor ya, kendisini ne takip ederim, ne de okurum. Sosyal medyada beni takip edenler, "Ali Ünal sana yine cevap vermiş" diye uyarıda bulununca, ne yazmış diye merak ettim.

İlginç olan şu ki yazı Zaman Gazetesi'nde yayınlanmamış. Yazıdaki detaylar ciddiye alınmamış olacak ki ismini ilk kez duyduğum bir internet sitesinde yayına verilmiş.

Gelelim yazının içeriğine...

Ünal, "Süleyman Özışık'ın 7 Şubat'la ilgili uydurduğu yalan ve senaryoyu Zaman'da deşifre edince Özışık, verdiği bilgilerin yüzde 100 doğru olduğuna şerefi, namusu, ailesi, haysiyeti ve bütün değerleri adına yemin etmiş. Keşke ailesini karıştırmasaydı; namusu, şerefi, haysiyeti ve değerlerini de bu kadar ucuza pazara sürmeseydi; yalan yere yemine de hiç başvurmasaydı" diye başladığı yazıda Hakan Fidan gözaltına alınmaya çalışılırken Erdoğan'ın ameliyata gitmediğini ısrarla savunuyor.

Namus, şeref ve haysiyetle ilgili yazdığı satırlara aşağıda cevap vereceğim. Ama ondan önce bir detaya dikkat çekeyim...

Ali Ünal 7 Şubat günü Hakan Fidan'ın gözaltına alınmaya çalışıldığını, evinin etrafını polislerin sardığı gerçeğini, savcıya gitmemesi durumunda evinin bir terör yuvası gibi basılacağı gerçeğini yazdığı iki yazıda da yalanlamıyor.

Sadece, "Erdoğan o gün ameliyatta değildi ve ameliyat olmayacaktı" diyor ve bu tezini ilginç haberlerle destekliyor.

O tez şöyle:

"Erdoğan, o gün parti grubundaki konuşmasının ardından İstanbul'a geçti ve ikindi sırası merhum İbrahim Subaşı'nın Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazına katıldı. Bu haberin ise, AKP'nin sitesine 16.49 itibariyle girdiği görülüyor. İbrahim Subaşı'nın cenazesinden sonra, Özışık'ın ameliyat için evinden çıktığı dediği saatte Fatih'ten Haliç Kongre Merkezi'ne geçti; çünkü saat 18.00'de dönemin Irak Başbakan Yardımcısı Salih el-Mutlak'la randevusu vardı ve görüşme, 18.30'da başladı. Herhalde bu görüşme bir emr-i vaki ile olmadı; önceden kararlaşmıştı. Dolayısıyla, 7 Şubat günü Erdoğan'ın ameliyat gibi bir programı da yoktu."

Fevkalede bilgiler toplamış Ali Ünal! Ama bazı yerlerde işine gelmeyen saatleri ya görmemiş, ya da değiştirmiş!

Bunu nasıl yaptığını anlatayım...

Erdoğan'ın Fatih Camii'nde merhum İbrahim Subaşı'nın cenazesine katıldığı doğru. Ama Ali Ünal'ın söylediği gibi saat 16.49'da değil. Beyefendi Anadolu Ajansı'nın haberi servis ettiği saati es geçip, Sabah Gazetesi'ndeki saati baz alıyor.

Anadolu Ajansı'nın haberi servise verdiği saat 14.32. Şubat ayı başlarında ikindi namazı saatleri üç aşağı beş yukarı bu saat dilimine denk geliyor. Mesela İkindi namazı saati, 2015 yılı itibariyle Ocak ayında 14.30'dan başlıyor.

Hadi diyelim ki "Erdoğan cenazeye katılacak" haberi revize edildiği için bu saatte yayına verildi. O zaman ortaya başka bir ayrıntı çıkıyor. Erdoğan'ın tabuta omuz verdiği cenaze namazının haberi gazetelere saat 15.21'de aynı ajans tarafından servis ediliyor. Muhabirlik yaptığım için bilirim. Bu tür bir haberin yazılması ve haber merkezine servis edilmesi nereden bakarsanız bakın yarım saati buluyor. (Bak kaynağın doğrusu burada Ali Ünal: http://www.aa.com.tr/tr/s/3308--erdogan-dan-subasi-na-son-g--rev )

Şimdi Ali Ünal'a soralım...

Erdoğan cenaze namazından 15.00'de ayrıldığına göre, Haliç Kültür Merkezi'ne sıkışık trafik nedeniyle 3 buçuk saatte mi geçti? Yok eğer böyle değilse 3 buçuk saat içinde neredeydi ve ne yapıyordu?

Anlamak istemiyorsun ama anlatayım.

O gün ikinci ameliyat olacağı için tüm basın mensupları atlatıldı ve Erdoğan izini kaybettirdi. O sırra kadem bastığı 3 buçuk saatin son bir saati Hakan Fidan kriziyle meşgul oldu ve ameliyattan vazgeçti.

Yine anlamadıysan şöyle sorayım...

Dönemin Irak Başbakan Yardımcısı Salih el-Mutlak'la saat 18.00'da randevusu olan Erdoğan bu görüşmeye neden 18.30'da yetişebildi? Daha da önemlisi resmi görüşmelerin tek merkezi Ankara'yken, Salih el-Mutlak'a neden İstanbul'da randevu verdi?

Sağır sultan biliyor ki Erdoğan'ın o gün gireceği ameliyat, ikinci ameliyat olacaktı. Yani önceki bağırsak ameliyatını tamamlayıcı bir operasyon yapılacaktı. O operasyonun yapılması, Haliç Kongre Merkezi'ndeki buluşmaya bir engel teşkil etmiyordu. Salih el-Mutlak'a bunun için İstanbul'da randevu verildi. Kaldı ki görüşme resmi kabul niteliğinde değildi. Ajansın "Günün gündemi" haberine bakarsan bu buluşmanın saati 17.00 olarak belirtilmiş ama, Erdoğan 1 buçuk saat gecikmiş. Mesele basını atlatmak, ameliyatı gizlemek anlıyor musun Ali Ünal?

Bana laf yetiştireceğine gidip, 10 Şubat'taki operasyonu yapan hastaneden bilgi alsana? Bak sana ne cevap veriyorlar...

Benim adım Ali Ünal olsaydı, doğrulara "uydurma", yalanlara "gerçek" derdim ama şükür ki o ismi taşımıyorum.

Şimdi gelelim namus meselesine...

Ünal yazısında benim, namusumu, haysiyetimi ve şerefimi ucuz fiyata pazara sürdüğümü söylemiş. Bununla da yetinmemiş, benim bu iddiaları dile getirdiğim Kanal A televizyonuna, "Tezgâhınızda şeref, onur, haysiyet ve değerler, bu kadar mı ucuza pazarlanıyor?" diye sormuş.

Kendim ve yayın yaptığım Kanal A adına cevap vereyim sana Ali Ünal!..

Madem programı izliyordun. Peki neden iddialarıma cevap vermen için canlı yayına çıkman hususunda defalarca yaptığım çağrılara cevap veremedin? Neden o ekranın arkasına sinip sessiz kaldın? Yukarıda sıraladığım "uydurmalarını" yüzüne çarpmamdan mı çekindin? Milyonların önünde rezil rüsva olmaktan mı korktun?

Bana, "namusunu ucuza pazarlayan adam" demişsin. Ben namusunu ucuza veya pahalıya pazarlayan bir insan olmadım, olmam da...

Sen git namussuzları, milletin yatak odalarına kamera koyanların, kendisine biat etmeyenleri kaset şantajıyla tehdit edenlerin arasında ara Ali Ünal...

Devletinin istikbaline, milletinin ikbaline kasteden alçakların ve onlara yayınlarıyla destek veren vatan hainlerinin içinde ara sen o namussuzları...

Allah'ı, Peygamberi, Ashab-ı Kiram'ı, dini, imanı, Kur-an'ı himmet koparabilmek için kullanan kim varsa git namussuzları onların arasında ara...

Devletin mahremine sızarak, milli güvenliği ilgilendirecek konuşmaları dinleyip, daha sonra da bu konuşmaları Güneyde sevdiği ülkeye servis edenler kadar namussuzlaşmadım hamdolsun...

Milletin namusu saydığı "rey"ine iradesine tecavüz etmeye yeltenirken hadım edilmiş olarak gerisin geri püskürtülen halk düşmanlarının arasında ara namussuzları...

Kanal A televizyonu; tezgahında namus, şeref ve haysiyet gibi değerleri ucuza pazarlayan bir kanal değil ve hiç bir zaman da o seviyeye düşmeyecek.

Sen o tezgaha sadece ama sadece, İsrail'in katlettiği Filistinli şehitler için "Terörist" benzetmesi yapan bir kanalda rastlarsın...

Özetle...

Yalan yazan bir köşe yazarı okumak istiyorsan, aç kendi köşeni oku...