'Bana gelip Erdoğan'ı silahlarla koruyalım diyorlar'
Abone ol'Silahlı eğitim kampı' iddialarını bir kez daha reddeden SADAT kurucusu Adnan Tanrıverdi, 'Sivil silahlı organizasyonlar, prim verilecek veya tasvip edilecek bir hareket olarak kabul edilemez.' dedi.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in gündeme getirdiği
'silahlı eğitim kampı' iddialarının odağındaki isim Uluslararası
Savunma Danışmanlık Şirketi’nin (SADAT) kurucusu Adnan Tanrıverdi,
Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtladı. Aynı zamanda
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanı olan Tanrıverdi, iddiaları kesin
bir dille yalanlarken, "Uçuk insanlar yok mu? Elbette var. Bana
gelip 'Cumhurbaşkanı’nı silahlarla koruyalım'
diyorlar" açıklamasını yaptı.
Röportajın bir bölümü şu şekilde:
SADAT’la ilgili çok kritik iddialar var. Bunlardan en dikkat çekeni, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Tokat ve Konya’da silahlı eğitim kampları olduğunu söylemesiydi. Ümit Özdağ da bu iddiayı sürdürdü ve bunların SADAT’la ilişkili olduğunu ima etti. Sizin Türkiye’de silahlı eğitim kamplarınız var mı? Bu iddialara ne diyorsunuz?
Tamamen iftira, hayal mahsulü! Bunların SADAT’la alakası yok. Hiçbir eğitim tesisimiz yok. Ümit Özdağ bunu 2017’nin temmuzunda da söyledi. 2012’de de bir gazete bu iddiaları ortaya attı. O gazete hakkında tekzip davası açtık ve kazandık. ABD’de yayınlanan ve 'Kontrollü darbe' iddiasını pekiştirmek, Cumhurbaşkanı’mızı (Recep Tayyip Erdoğan) yıpratmak için ortaya atılmış bir propaganda haberini gerçek olarak algıladılar. Devlete böyle ağır bir iddiada bulunmak, bir siyaset insanına yakışmaz. Tabii bunun sonucu yargıdan çıkacak.
Web sitenizde bireysel eğitim vermediğinizi
belirtmişsiniz. Ama yine de sorayım, sivillere yönelik askeri
eğitim veriyor musunuz?
Bu tür asılsız iddialar SADAT’ın kurulduğu zamandan beri sürdürülüyor. Aslında mevzuatımız dikkatlice incelense SADAT’ın neye hizmet ettiği çok rahat bir şekilde anlaşılır. Kuruluş amacımıza uygun olarak dost ülkelerin devlet organlarını muhatap alıp kendi ülkelerinde kendi hukuki mevzuatlarına uygun olarak kurumsal bazda danışmanlık, eğitim ve donatım hizmeti veriyoruz. Bunun dışındaki yakıştırmalar, mesnetsiz ve iftira niteliğinde…
Halk Özel Harekât (HÖH) gibi sivillere yönelik askeri yapılanmalara nasıl bakıyorsunuz?
HÖH’ü tanımıyorum. Askeri yapılanma içinde olup olmadığını da bilmiyorum. Ama her tür sivil silahlı örgütlenme tehlikelidir, gerekmez, uygun değildir. Bunlar kontrol edilemez. Devletin emniyet güçleri yeterlidir.
Bu anlamda HÖH gibi yapılanmalara sıcak bakmıyorsunuz, öyle mi?
Sivil silahlı organizasyonlar, prim verilecek veya tasvip edilecek bir hareket olarak kabul edilemez. Uçuk insanlar yok mu? Elbette var. Bana gelip "Cumhurbaşkanı’nı silahlarla koruyalım" diyorlar. Neden öyle bir şey istediklerini sorduğumda, devletin Silahlı Kuvvetler’ine güvenilmeyebileceğini söylüyorlar. "Peki size nasıl güvenilecek?" diye soruyorum. Ben de militarist yapıya sahibim zannediyorlar. İncelediğiniz zaman, adamın psikolojik bir sorunu veya eksik bir tarafı var, normal bir insan böyle düşünmez! (Gülüyor)
Geçen hafta Afrin harekâtı konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında yapılan 'Güvenlik Zirvesi'nde siz de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yanında yer alırken gördük. O toplantıya hangi sıfatla davet edildiniz? SADAT kurucusu olarak mı?
Ben 'Güvenlik Zirvesi'ne Cumhurbaşkanımızın 'Güvenlik Politikaları' konusundaki başdanışmanı olarak katılıyorum. Afrin konulu zirveye de bu sıfatla katıldım. MİT Müsteşarlığı ile fiili bir bağlantımız yok.
Sizin AK Parti ile bağınız var mı?
AK Parti ile gönül ve oy veren seçmen bağlantım vardır. Parti üyesi değilim.
Adnan Bey, bir kez daha sorayım, AK Parti’nin ideolojik çizgisine uygun şekilde bir parti ordusu hazırladığınıza dair bir iddia da var, ne diyorsunuz?
Ben böyle bir fikrin tam karşısındayım! Partinin silahlı gücü ya da silahlı milislerin oluşması son derece yanlıştır. 'Devletin resmi silahlı gücü dışında silahlı militanlar olsun' fikrine taban tabana karşıyım. Ayrıca Cumhurbaşkanı’mız, güncel olaylara ilişkin kararlarını resmi kurullarla alır. Danışmanlar buna etki edemezler.
Gücünüzü biraz abartıyorlar mı yani?
Abartıyorlar! Ben de şaşırıyorum hatta "Biz neler yapabilirmişiz meğer" diyorum! Gülüyorum açıkcası… Böyle bir şey mümkün değil. Çok saf, temiz duygularla İslam ülkelerine, Silahlı Kuvvetler’imizin tecrübelerini nakletmek istedik. Hepsi bu… Ayrıca İslam ülkelerinin birlik olmasını istiyoruz, bu bizim 'kızıl elma'mız.
Peki SADAT neden şüphe uyandırıyor? Neden hep tartışmaların odağında?
SADAT’a saldırı okyanus ötesinden başladı. (ABD'li yazar) Michael Rubin, ABD’den SADAT hakkında yazılar yazmaya başladı. Hain FETÖ’nün hoparlörü Suat Avni sazı aldı. Mehmet Eymür de iftiralara katıldı. Saldırı ABD’den geldiğine göre, İslam ülkelerindeki etkili faaliyetlerinden rahatsız olunduğundan dolayı SADAT tartışma konusu yapıldı. Son zamanlarda da ben Cumhurbaşkanı Başdanışmanlığı’na getirildiğimden Cumhurbaşkanı’mıza saldırı için SADAT ve şahsım mesnetsiz iddialarda kullanılmak isteniliyor.
SADAT’la ilgili en çok ortaya atılan iddialardan biri Suriye’deki muhalif grupları eğittiğiniz yönünde. SADAT’ın Özgür Suriye Ordusu’nu veya başka muhalif gruplara yönelik örgütlenmesi var mı?
Hayır. Suriye’nin içerisinde veya dışarısında herhangi bir eğitim veya örgütlenme faaliyeti olmadı. 2012’de, Suriye devriminin yeni başladığı zaman Hatay’ın güneyinde mülteci kampında Özgür Suriye Ordusu’nun kurucularından Riyad El Esad adında bir albaydan bahsettiler, onu ziyarete gittik. Ziyarete gidişimizin sebebi rejimin yaptığı katliamları Türkiye’nin bir tehdit olarak görmesiydi. Suriye’de muhalefet dağınıktı. Henüz Özgür Suriye Ordusu yoktu ve oradaki gerçekleşecek bir muhalefetin organizasyonu için görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerimizin tamamını devletin ilgili kademelerine rapor halinde ilettik.
Yine başka açıdan sorayım. Türkiye, ÖSO ile ortak operasyon yürütüyor. Orada muhalif grupların desteğe ihtiyacı olabilir. SADAT neden Türkiye’nin orada işbirliği yaptığı gruplara eğitim danışmanlığı vermedi?
SADAT, hizmet alıp hizmet satan ticari bir şirket. Amacı kâr değil misyon. Dolayısıyla, bir hizmeti vereceği zaman onun karşılığında bir ücret de alması lazım. O grupların böyle bir ödeme imkânı yok. Eğer olsaydı, Türkiye’nin de müsaadesiyle Özgür Suriye Ordusu’na eğitim verirdik. Onlar bunu finanse edebilecek güçte değiller. Biz bunu tamamen proje olarak o dönemde hükümete intikal ettirdik, “Bunların böyle bir eğitime ihtiyacı var. Türkiye bu eğitimi desteklerse, biz bu grubu 1 senede rejimle mücadele edecek duruma getiririz. Türkiye kendisi desteklerse 6 ayda getirir. Ya siz resmi olarak destekleyin ya da bize imkân sağlayın, biz destekleyelim” dedik. Ancak o tarihlerde de bu gün de Suriye’de SADAT’ın bahsettiğim istişare türü dışında aktif ve operasyonel bir faaliyeti olmadı.
Türkiye’nin NATO üyeliğine nasıl bakıyorsunuz?
NATO, Türkiye’den istifade etmek için bizi dâhil etmişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kafkaslardan veya Trakya’dan, o zamanki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin tehdidi altında Türkiye bir savunma grubu olarak girmiş. Ama somut olarak baktığımız zaman, Türkiye’ye bir tehdit olduğu zaman NATO’nun laftan öte çok desteği yoktur; sembolik olarak bir tugay gönderir. Geçmişte Kafkaslardan Türkiye’ye karşı herhangi bir askeri harekâta girişilseydi, NATO bizi kendi topraklarımızda destekleyecekti. Almanya veya başka bir NATO ülkesi üzerinden yeni bir cephe açıp da bizi korumak için bir girişimde bulunması mümkün değil. Dolayısıyla, Türkiye belki bir süre NATO’nun faydasını gördü. Bunun eksiklikleri de oldu.
NATO’ya üye olmasak yerli savunma sanayimizin tamamını kendimiz yapacak halde olabilirdik. Ama NATO’ya üye olunca Amerika veya diğer ülkelerden, askeri yardım kisvesi altında silah araç gereçlerimizi almak durumunda kaldık, bu da gelişmemizi engelledi. Mesela, Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra savunma sanayimiz biraz daha millileşti. Son zamanlarda da bunun üzerinde daha çok duruluyor.
Bir ülke savunma sanayi açısından bağımsız değilse, tam bağımsız değildir. O bakımdan muhakkak savunma sanayimizin milli olması lazım. Barışın garantisi silahlı güçtür. Eğer silahlı gücünüz yoksa, ister ekonomik ister siyasi olarak güçlü olun, tam olarak güçlü hale gelemezsiniz. Bizim de bu alana ağırlık vermemiz lazım. Ağırlık verdiğimiz zaman sermaye ve pazar da bizim için önemli hale gelecek. Şu an İslam ülkelerinin ellerinde küresel güçlerden aldıkları 20 bin tank, 2 bin savaş uçağı, 2 bine yakın da gemi var.