Bana asker dahil kimse karışamaz
Abone olAksiyon Dergisi'nden Birol Uzunay'a konuşan Aygün, 'Bana asker dahil kimse karışamaz' iddiasında bulunuyor..
Aksiyon Dergisi'nden Birol Uzunay, Aygün ile konuştu ve
izlenimlerini yazdı. İşte o söyleşi: Yakın zamana kadar en etkili
sivil toplum lideri olan ve kampanyalarıyla parmak ısırtan
birisinin statükocu sıfatıyla anılması hayli ilginç. Demokratik
tepkicilikten devletçi statükoculuğa geçen Aygün’e değişimini
sorduk.-Daha birkaç yıl öncesine kadar nalburdunuz. Bugün ise gücü
inkar edilmeyen bir lider. Fayansların, çivilerin arasından çıkıp,
ülke siyasetini belirlemek zor olsa gerek. Ben nalbur değil
hırdavatçıyım. Nalbur bizim mesleğin eski ismi. 1984 yılında 36
metrekarelik dükkanım vardı, yine aynı dükkandayım. Müteahhitlik
işlerim de var. Babam ve dedem de kum taşımacılığı ve müteahhitlik
yapardı. Her şeyin bir zorluğu var tabii. Sosyal meseleler benim
hayat amacım ya da hobim. -Sivil toplantılara pek katılmayan
generaller siz ev sahibi olunca cümbür cemaat geliyor. Son
toplantınızda 6 orgeneral, 2 korgeneral vardı... Kastettiğiniz
toplantıda ben ev sahibi gibi göründüm; çünkü bizim salonumuzda
yapıldı. Ancak bu toplantıyı Atatürkçü Düşünce Derneği organize
etti. Programa her türden setçi katıldı. Ben askeri, bayrağımı
severim. Asker de beni seviyorsa, benim için şereftir. -Muhalefet
eksiği yaşayan bir ülkede en etkili muhalif oldunuz. Nedir sizi
güçlü kılan? Siyaseti isteseydim bugün seçim meydanlarında olurdum.
Biz yanlışları önceden söylüyoruz. Bu hükümetin üyeleriyle onlarca
kez işbirliği yaptım. 14 bakanla on yıldan fazla ilişkim var. Eski
hükümet yüzde 300 küçüldü ve hepsi Meclis dışında kaldı. İkazlarımı
dinleselerdi yüzde 65 oy alırlardı. Ekonomik olarak muhalifim çünkü
enflasyon ve dövizin düşmesi bir aldatmacadır. Dolar, en küçük
gelişmede 3 milyonun üstüne çıkacak. Tüketici kredileri artıyor;
biz gelirimizi değil 24 aylık, 36 aylık geleceğimizi satın
alıyoruz. Siyasi olarak muhalifim çünkü Annan Planı kabul edilemez.
Asker ve hükümet de bu planın olmayacağını söylüyor. Kıbrıs bu
planla elimizden gidecek. Kimse ses çıkarmıyor. Ben muhalif
olmayayım da kim olsun? -Gücünüzü nereden aldığınızı açıklamadınız
ama. Geçen haftaki Kıbrıs toplantısında büyük bir ses çıkardınız.
Hükümet bu sesi nasıl algıladı? Gösterimiz hükümete karşı değil
Avrupa’ya karşıydı. Toplantıya Başbakan ve birçok bakan mesaj
gönderdi. Toplantıdan hemen sonra Abdullah Gül ile görüştüm.
Sesimizi AB’ye, IMF’ye iletiriz; hükümete değil. -Yakın zamana
kadar “işadamı” ya da “ATO Başkanı” olarak tanımlanıyordunuz.
Bugünse sizden “statükocu” olarak bahsediyorlar... “Süregelen
konumu korumaya meyilli” anlamına gelen statükoya uyuyorum.
Kıbrıs’ta süregelen durumu korumak istiyorum. Statükocu mevcut
değerlerin korunmasıysa ben statükocuyum. Mevcut durumu Tayyip
Erdoğan daha iyi koruyor; ben statükocuysam Tayyip Bey de
statükocudur. -Sizi sivil toplum lideri olarak tanıdık ama siz
devlet güçleriyle işbirliğini tercih ettiniz... Hükümetle de,
toplumla da işbirliği yaptım. Onlarca yardım kampanyası düzenledim.
Tüketici hakları için hükümeti destekledim. Türk ve Kıbrıs halkını
bilinçlendirmek benim görevim. Hem Türk vatandaşıyım hem de KKTC
vatandaşı. Kıbrıs’ta Kıbrıslı olan bir tek eşekler vardır. Kıbrıslı
diye bir şey yok; Kıbrıs'taki herkes Türk’tür. Kıbrıs’ın
Yunanlaşmasına dur demeyecek miyiz? -Yaptıklarınız yanlış
diyemeyiz, sonuçta sizin tercihiniz. Ancak konumunuzu net
söylemiyorsunuz. “Sivil” misiniz, “devletçi” mi? Benim milli
duygularımı destekleyen damarlarım biraz yukarıdadır. Türkiye’de
IMF öyle politikalar uygulamış ki ekonomik kaygıları düşünmekten
milli duyguları unutmuşlar. İşçisi, memuru, köylüsü, zengini hep
mantarlaşmış. Biz Leh Kralına para göndererek “Bugün para alan
yarın emir alır” diyen bir nesilden geliyoruz. Şimdi IMF’den para
ve emir alıyoruz. Bu konuda hükümete destek veriyorum. IMF’ye karşı
bazen dik durmasını biliyor. Savaş çıksa ben ATO başkanıyım, fayans
satarım diyebilir miyim? Tüfeği boynuma takar askere giderim.
Kıbrıs’ta savaş çıksa kim gidecek? Biz gideceğiz.
-Koleksiyonlarınızı bırakmak ya da kolunuzdaki muhteşem saatle
tüfeği boynunuza takmak zor olurdu herhalde. Evet, zor olur ama
olur. -ATO başkanı olarak siyaseti belirlerken Ankaralı
işadamlarının ekonomik taleplerini belirlemeye vaktiniz kalıyor mu?
Üyelerimin yüzde 92’si beni siyasete yollamadı. Sosyal meseleler
benim hobim. İşin içine girmeden rahat edemem. ATO’da görevimi
yapıp yapmadığıma gelince ekonomik konulardaki projelerimi Türkiye
kullanıyor. -28 Şubat sürecinin vurucu gücü 5’li çete denilen sivil
toplum örgütleriydi. 28 Şubat benzeri bir oluşum var da biz mi
bilmiyoruz? Siz de bu oluşumun sivil liderlerinden misiniz? Tabiî
ki hayır. Toplantılar için AKP’ye davet göndermeseydim beni hükümet
karşıtı olarak değerlendirebilirdiniz. Başbakan, İçişleri ve Sanayi
bakanları şehir dışındaydılar. AK Parti yüzde 34 oy aldı, benim
toplantımda yüzde 66’yı temsil edenler vardı. AK Parti toplantının
bu kadar etkili olacağını bilseydi aktif olarak katılımcı olurdu.
-Başarınızı tüm Türkiye’ye mal ediyorsunuz ama özellikle liberal
kanat Annan Planı’nı övüyor... 346 tane köşe yazarı var Türkiye’de.
Bu toplantı hakkında 36’sı olumlu, 11’i olumsuz yazdı. Demek ki iyi
yoldayım. Liberaller Annan Planı'nı destekliyor diyorsunuz. Onların
marjinal bir azınlık olduğunu siz de biliyorsunuz. -Karizmatik bir
lider olarak askerle diyaloglarınız nasıl geçiyor? Bana asker dahil
kimse karışamaz. Beklentim yok, bu yüzden çok başarılıyım. Şurada
Harbiye Marşı’nı duysam ağlarım. Maliye Bakanıyla da sık sık
görüşüyorum. Buna neden ses çıkarılmıyor? Adam okumuş DSİ genel
müdürü olmuş, başbakan olmuş ya da Harp Okulu’nu okuyup asker
olmuş. Aralarında fark yok. Asker bu ülkenin yetiştirdiği değer.
Asker rejime müdahale ediyor ama bunun da sebebi var. 1966’da neden
müdahale yok? Çünkü 1966’da olay da yok.