3 aydan fazla adada olan yarışmacıların davranışlarını ne yönlendiriyor? Adada sergiledikleri davranışlar özlerindeki çocuğun yansıması mı? Açlık, duş alamama, bakım yapamama, cinsel yaşantıdan uzak olma gibi unsurlar yarışanların psikolojisini nasıl etkiliyor? Tüm bu soruların cevabını Uzman Psikolog Özge Genlik yanıtladı Evrendeki her şey bir enerjidir. Dolayısı ile insan varlığı da bütünü ile bir enerji alanından ibarettir. Bu şekilde değerlendirdiğimizde kişi varoluş enerjisini (prana) bilinçli kullanırsa yemek yeme-cinsel eylem gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarını sadece nefesini etkin ve doğru kullanarak giderebilir. Bu bağlamda adadaki hayatı mercek altına aldığımızda oksijenden zengin bir hava solumaktalar ve sürekli olarak toprak elementi ve su elementi ile temas halinde olmaları, vücutlarındaki statik negatif yüklü enerjileri arındırmakta ve organizmayı yaşamda var edebilecek enerjiyi doğa ana,tüm yarışmacılara koşulsuz sevgiyle sunmaktadır. Adadaki gerilimli enerjinin temel sebebi; fizyolojik ihtiyaçların yeterince karşılanmamasından öte bireylerin kendileri ile yüzleşmekten kaçınmalarıdır. Şu an adadaki yarışmacılar, bir insan varlığını yaşamda var edecek temel bakım ihtiyaçlarını yeterince gideremiyor olsalar da, arınmak ve kendilerini gerçekleştirmek için harika bir ikinci doğum fırsatını deneyimliyorlar. Bu bağlamda ‘Survivor' harika bir dönüşüm oyunu olarak nitelendirilebilir. Dönüşüm oyunu çünkü; her bir yarışmacı oyun süreci boyunca belki de bugüne değin hiç farkında olmadığı özellikleri ile yüzleşiyor ve farkındalık kazanıyor. Ve en önemlisi her bir yarışmacı ‘olanı olduğu gibi kabullen'meyi öğreniyor bu bağlamda… Doğa ile insani niteliklerini nasıl uyum ve ahenk içerisinde kullanabileceklerini hatırlıyorlar. Özgüvenleri her an artan yarışmacılar, aynı zamanda alternatif düşünme becerilerini de geliştirmekteler. Ödül ve dokunulmazlık oyun süreçlerinde; “kazanmak” için hem bireysel olarak hem de takımları adına heyecan ve tutku ile adım adım yarışırlarken günlük yaşamda çok az belki de hiç çaba sarf etmeksizin elde ettikleri ve “basit” olarak nitelendirdikleri birçok şey için ciddi oranda çaba, emek sarf etmeleri bütünün içerisindeki parça olduklarını hatırlamalarına araç olurken aynı zamanda konsantrasyon becerilerini de geliştirmekteler. Agresif dürtüselliğin eyleme dönüşmesinin temel nedeni: Kendileri ile yüzleşmeleri. “Gönüllüler” ve “Ünlüler” takımının hiçbir üyesi tesadüfen orada değil. Her biri, bir diğerine kendisi ile yüzleşebilmesi için eşi bulunmaz bir kaynak. Her birimiz kendimiz yerine diğerini-ötekini değiştirme çabası içerisinde oluruz çünkü parmağı dışarı uzatarak “senin yüzünden başıma gelenler” demek her zaman en kolayıdır. Halbuki dış dünya, iç dünyanın bir fotoğrafıdır. Başımıza gelen, deneyimlediğimiz her şeyin mimarı o yaşamı deneyimleyen kişinin bizzat kendisidir. Kızgınlık, öfke gibi duygular diğer tüm duygularda olduğu gibi kendi içselliğimizden gelir. Dışarıdaki hiç kimse hiçbir canlı varlık sizi öfkelendiremez, kızdıramaz. Sizin özünüzde olan “öfke”, “kızgınlık” duygularını fark etmeniz ve iç dünyanızı öfkeden arındırmanız için dışarıdaki bir insan araç olur sadece.