Bakiler'den askere davetiye mi?
Abone olTercüman yazarı Yavuz Bülent Bakiler'in Genelkurmay Başkanı'na çağrı yapması garip karşılandı. Hakkı Devrim, 'köşe kadısı' dediği Bakiler'i bakın nasıl eleştirdi.
Tercüman yazarı Yavuz Bülent Bakiler'in Genelkurmay Başkanı'na yazdığı şikayet mektubu kafaları karıştırdı. Radikal'den Hakkı Devrim, Bakiler'in bu tutumuna bir anlam vermediğini belirttiği yazısında meslektaşına seviyeli bir eleştiri getirdi:
Masalların girizgâhı ne anlama gelir, diye çocukken de düşünürdüm. Alıştığımızdan çok başka bir dünyada geçen olaylardan söz edileceğini çocuğa önceden bildirmek için olmalı, söze, toplumsal düzendeki işbölümünü altüst eden bir tekerlemeyle girilir:
– Deve tellal iken, horoz imam iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken... diye başlamanın sebebi başka ne olabilir?
Dün bir köşekadısının yazdıklarını okudum. Dikkatimi çeken yazının başlığıydı: «Genelkurmay Başkanımıza açık mektup». Metnin ikinci satırında geçen Prof. Yücel Aşkın adını da gördüm. Yazar Yavuz Bülent Bakiler'i Türkçe'yle ciddî şekilde ilgilenen biri olarak hatırlıyorum (H. Tercüman).
Dilekçesini merak ettim.
Özetlersek, rektörler ayağa kalktı, ellerinden gelse bir 27 Mayıs darbesi daha yaptıracaklar, diyor. Sonra kalem kalem şöyle devam ediyor:
Muhterem Paşam, Prof. Yücel Aşkın'ın çok cerbezeli, çok kararlı, çok öfkeli sahipleri var.
Orhan Pamuk isimli yazarımızın herzelerini de okumuşsunuzdur. Hakkında dava açılınca, birtakım kişiler ve kuruluşlar kıyamet kopardılar.
Muhterem Paşam, Orhan Pamuk da sahipsiz değildir.
Agos başyazarı Hrant Dink, Atatürk ve Türklüğe kafa tuttu. Yediği naneyi görmüşsünüzdür. Bazı yazar çizerlerimiz, Hrant Dink'in gazetesi önünde bir basın toplantısı yaparak onu göklere çıkardı.
Aziz Paşam, Türkiye'de Türk'e sövüp sayan Hrant Dink de sahipsiz değildir.
Bu memlekette Leyla Zana ve saz arkadaşlarının da, otuz bin kişinin kanı üzerinde oturan Apo'nun da sahipleri vardır Sayın Paşam.
Menderes ve arkadaşları, âdeta yamyam çığlıkları arasında ipe götürüldükleri zaman, bizim rektörlerimiz, profesörlerimiz, Barolar Birliğimiz, Atatürk maskeli, laik ve Cumhuriyet türkülü yazarlarımız, Avrupalı dostlarımız acaba İsviçre dağlarında kayak sefasına mı çıkmışlardı?
Görüyorum ki, kim noksansız bir şuurla Türklüğü, İslam'ı ve vatanı seviyorsa ve bunun mücadelesini veriyorsa, bu memlekette sahipsizdir. (Bu noktada, asıl diyeceğinden önce araya bir tampon koymak istemiş olmalı: «Tabip Alb. Prof. Dr. Mustafa Karamanyol da, rezil bir iftiraya uğrayarak, YAŞ kararıyla ordumuzdan atılmıştır. Ona yüklenen suç irtica suçudur» diyor.)
Ve sıra asıl suale geliyor:
– Siz bu zulmü neden önlemiyorsunuz Muhterem Paşam? (Hangi zulmü? Prof. Yücel Aşkın'ın, Orhan Pamuk'un, Hrant Dink'in, Leyla Zana ve arkadaşlarının, Menderes ve arkadaşlarının da zulme uğradıklarından mı bahsediyor, yoksa sadece Prof. Mustafa Karamanyol adına mı şefaat diliyor?) Bu vatanın tertemiz evlatları hep sahipsiz mi kalacak? (Burada da kimleri kastettiği pek belli değil. Haydi bunu da geçelim! Peki, yazarın Genelkurmay Başkanı'ndan beklediği, yapmasını istediği nedir?)
Sahiden soruyorum: Genelkurmay Başkanı'ndan ne bekliyor, ne istiyor Yavuz Bülent Bey arkadaşımız?
– Gene herkes birbirine girdi, aman asker de bu kargaşadan uzak kalmasın mı, demek ister? Nedir talebi?