Bakan Gül, Kıbrıs'ın keyfini çıkardı
Abone olKıbrıs meselesinin yeni bir zemine oturduğunu kaydeden Gül Türkiye ve KKTC'nin avantaj sağladığını söyledi.
Başbakan Vekili Abdullah Gül, referandum sonrası Kıbrıs
meselesinin yeni bir zemine oturduğunu belirterek, ''Bu zemin, KKTC
ve Türkiye'ye büyük avantaj sağlamıştır'' dedi. Gül, partisinin
TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kıbrıs konusunda geniş
değerlendirmelerde bulundu. Kıbrıs konusunun milli bir dava
olduğunu ifade eden Gül, referandum sonrası Kıbrıs meselesinin yeni
bir zemine oturduğunu kaydererek, bu zeminin Türkiye ve KKTC için
avantaj sağladığını söyledi. Dini, dili, ırkı ayrı olan ve
yüzyıllardır Ada'da yaşayan iki halkın kendi iradeleri ile
Kıbrıs'ın geleceğini tayin ettiklerini anlatan Gül, yaşanan süreçte
Türkiye'nin haklı çıktığını kaydetti. Rum tarafının birleşmeyi
kabul etmediğini hatırlatan Gül, bu durumda uzlaşmaz tarafın Kıbrıs
Rum Kesimi olduğunun ortaya çıktığını bildirdi. Referandum
sonucunun BM ve AB'de şok etkisi yaptığını ifade eden Gül, tüm
dünyanın yaşanan gelişmeleri hayretle izlediğini söyledi. Yaşanan
süreçte partisine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ve kendisine
hakarete varan açıklamalar yapıldığını anlatan Gül, kendilerine
karşı açık-gizli ittifaklar yapıldığını kaydetti.
Vatanseverliklerinin ciddi stratejilere ve akıla dayalı olduğunu
ifade eden Gül, kendilerine karşı olanların ise hamasete dayalı bir
vatanseverlik gösterdiklerini söyledi. Türkiye'nin bitti denilen
denizlerinde yeni limanlar inşa ettiğini kaydeden Gül, ''akıl ve
erdem'' sahibi aydınları objektif analizler yapmaya davet etti.
Gül, hala ulusallık adına Türkiye'yi modası geçmiş 3. Dünya
koridorlarında dolaştırmak isteyenlerin olduğunu söyledi. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'da bulunması nedeniyle katılmadığı
AK Parti TBMM Grup toplantısında konuşan Gül, dış politikada artan
manevra kabiliyetlerini gölgelemek isteyenlerin bunu ''tesadüfe''
bağladığını kaydetti. ''Bu, Türkiye'nin bir hastalığıdır:
Türkiye'yi yönetenler sandalyeye oturup, yetkileri alıyorlar ama
sorumluluğu üstlenmek istemiyorlar'' diyen Gül, bununla bir yere
varılamayacağını, ülkenin böyle yönetilemeyeceğini söyledi. Gül,
''O nedenle Türkiye hep kaoslarla başbaşa oldu, karanlıkların
içinde çırpındı. İlk defa bir siyasi iktidar, (demokratik şekilde
geldim, siyasi iradeyi ben temsil ediyorum, yetkim varsa
sorumluluğu da alıyorum) dedi'' görüşünü kaydetti. Gül,
kendilerinin vatanseverlik anlayışı ile başkalarının vatanseverlik
anlayışının farklı olduğuna işaret ederek, hala Türkiye'yi
uluslararası camianın saygın ve etkili üyesi olması gereğini görmek
istemeyenlerin varlığına dikkati çekerek, şunları söyledi: ''Hala
ulusallık adına Türkiye'yi modası geçmiş 3. Dünya koridorlarında
dolaştırmak isteyenler var. Hala, (Türkiye dünyadan tecrit olsun,
Türkiye kendi içinde olsun, dünya ile ilişkileri olmasın, kendi iç
meseleleri ve hamasi nutuklarla uğraşsın) diyenler var. Çünkü onlar
böyle bir ülkede saltanatlarını devam ettirebilirler, onlar ancak
ülkeyi böyle istedikleri yöne götürebilirler. Onlar kapalı ve
tecrit olmuş bir ülkede, standartları ulusal standartlardan düşük
olan ülkede yalanlarını sürdürürler. Ama bizim vizyonumuz, bu
değildir. Bizim vizyonumuz; Türkiye'yi güçlü yapmak, bölgesinde ve
küresel safta güçlü yapmak, Türkiye'yi dünyanın büyük aktörlerinden
birisi yapmaktır. Bu nedenle tabi ki dünyaya açılacağız. Kendimize,
tarihimize, milletimize, kurumlarımıza öz güvenimiz var.'' ''EVET
ÇIKSAYDI DA BİTMEYECEKTİ'' Gül, gelinen noktada her şeyin hala
bitmediğini belirterek, ''Eğer her iki tarafta (evet) çıksaydı da
bitmeyecekti. O zaman başka sorunlarımız olacaktı, ama yol devam
edecekti. Yine işler bitmedi, önümüzde başka sorunlar var'' dedi.
Türk kesiminin aktif şekilde çözümden yana olduğu iradesini ortaya
koyduğunu, buna karşılık Rum kesiminin buna karşı çıktığını anlatan
Gül, ''Şimdi uluslararası camianın, başta BM olmak üzere AB ve
dünyanın büyük aktörlerinin bunu tanıması ve onurlandırması
gerekir. Bunu bekliyoruz. Ama Hükümet ve Türkiye olarak, (bunu
bekliyoruz, hadi sözlerinizi yerine getirin) demekle bir yere
varılmaz. Bu da başka bir hamasettir. Yapılacak iş, yine
gece-gündüz çalışmaktır. Yine akılcı, stratejik bu kazanımı
pekiştirmek zorundayız. Zaten hükümetimiz bunu yapmaktadır'' diye
konuştu. ''İYİ BİR KARAR'' Başbakan Vekili Gül, dün yoğun bir
çalışma içinde olduğunu hem kendisinin hem de Başbakan Erdoğan'ın
temaslarda bulunduğunu hatırlatarak, AB Dışişleri Bakanları'nın dün
Lüksemburg'da toplantı yaptığını, kendisinin onlara ''kağıt
üzerinde geçiştiremezsiniz, şimdi söylenenlerin somut projelere
dönüşmesi gerekiyor'' dediğini aktardı. AB Bakanlar Konseyi'nin dün
aldığı Kıbrıs kararını ''bu karar gerçekten şu anda iyi bir
karardır'' diye değerlendiren Gül, bunun kağıt üstünde kalmaması
için uğraşacaklarını bildirdi. Gül, kısa süre içinde KKTC'ye
uygulanan insanlık dışı ambargo ve engellemelerin ortadan
kaldırılacağına inancını dile getirerek, yaşanılan dönemde
ambargoların izahının mümkün olmadığını vurguladı. ''Bu saatten
sonra bu ambargolar devam edemez. Bununla ilgili adımları, BM, AB
atmak zorundadır ve atacaktır'' diyen Gül, temaslarında, Türkiye ve
KKTC'ye karşı inanılmaz bir sempati oluştuğunu gördüğünü söyledi.
KKTC'ye mali yardım yapma kararı alındığın hatırlatan Gül, her iki
kesimde ''evet'' çıkması halinde KKTC'nin ekonomisinin Rum
kesiminin ekonomisinin düzeyine çıkarmak amacıyla yapılması
öngörülen 265 Milyon Euro'nun Türk tarafına verilmesi kararı
alındığını ifade etti. Gül, yapılması gereken çok şey olduğunu,
bunları dikkatli şekilde takip edeceklerini belirterek, rehavete
kapılmayacaklarını vurguladı. Gül, ''Evet, dikkatli şekilde izlenen
politika sonucunda bu noktaya geldik. Başkalarının yaptığı gibi
zafer nutukları atarak vakit geçirip, kazandık dediğimiz yerde
kaybetme durumuna kesinlikle düşmeyeceğiz. Gece gündüz bu dikkat
üzerindeyiz'' dedi. Gül, Kıbrıs'ta statükoyu devam ettirmek isteyen
ve uzlaşmadan yana olmayanın Rum kesimi olduğunu belirterek,
''Referandum sonuçları, bütün dünyada, BM Güvenlik Konseyi'nde ve
AB'de inanılmaz bir şok etkisi yapmıştır'' dedi. Gül, partisinin
TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kıbrıs konusunda geniş
değerlendirmelerde bulundu. Kıbrıs konusunun milli dava olduğunu
ifade eden Gül, yıllardır bu konu ile büyüdüklerini ve herkesin bu
konu ile uğraştığını söyledi. Kıbrıs meselesinin yeni bir aşamaya
geldiğini kaydeden Gül, ''Cumartesi günü yapılan referandumdan
sonra Kıbrıs meselesi yeni bir zemine oturmuştur. Bu yeni zemin
eminim ki Kıbrıs Türklerine, Türkiye'ye çok büyük avantajlar
kazandıracaktır'' diye konuştu. Referandum'da Kıbrıs Rum Kesimi'nin
çok büyük bir çoğunlukla ''hayır'' dediğini, KKTC halkının ''evet''
dediğini hatırlatan Gül, şunları söyledi: ''Demokratik karar
mekanizmasında ortaya çıkacak kararları saygıyla karşılayacağımızı
söylemiştik. Ama bizim beklentimiz, Ada'nın her iki kesiminden
(evet) çıkarak, birlikte AB'ye girilmesiydi. Bu olay sadece
Türkiye'nin değil, Kıbrıs ve Yunanistan'ın ve dünyanın en önemli
gelişmelerinden birisi. Çünkü, 1960'tan beri ilk defa Ada'da bir
referandum yapıldı. Dini, dili, ırkı ayrı, birbirinden ayrı, ama
yüzyıllardır aynı Ada'da yaşayan halklar kendi iradeleri ile
Kıbrıs'ın geleceğini tayin ettiler. Bu bakımdan da önemli bir
gelişme.'' Seçimlerden önce AK Parti'nin Türkiye'nin sorunları ile
ilgili çalışmalar yaptığını anlatan Gül, Kıbrıs konusunda ciddi
çalışmalarda bulunduklarını vurguladı. Gül, o dönemde kurdukları
komisyonlarda yaptıkları çalışmaları anlatan Gül, ''Biz o dönem
şunu söylemiştik: Bundan sonra Ada'da çözümsüzlük çözüm değildir''
dedi. Çözümsüzlüğü çözüm gibi görme politikasının bu saatten sonra
Türkiye ve KKTC'ye kaybettireceğini anlatan Gül, Belçika ve İsviçre
modellerinin tartışıldığını dönemleri hatırlattı. BM Genel
Sekreteri Kofi Annan'ın planı hazırladıktan sonra Ankara'ya
geldiğini, o tarihlerde referanduma onay vermediklerini anlatan
Gül, ''Çünkü, Plan içinde yapılması gereken değişiklikler vardı''
diye konuştu. ''BU TRENİ DURDURMAYA ÇALIŞTIK'' AB, BM ve bütün
uluslararası kuruluşların 1 Mayıs'tan önce Kıbrıs'ın birleşmesi
çağrısında bulunduklarını kaydeden Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Biz de ciddi çalışmalar yaptık ve neticede şu karar vardık ki
(Kıbrıs Rum Kesimi tek başına Ada'yı temsil ediyor) şekilde AB'ye
girmesin. Kıbrıs Türkleri içen de Türkiye için de çok büyük zararı
olacak, çok büyük olumsuzluklar yaşanacak. İşte bu treni durdurmak
için harekete geçtik. Eğer bu treni durduramazsak, bunu tüm dünyaya
göstermemizin gerektiğine inandık.'' Gül, Türklerin uzlaşmacı tavır
sergilediğini, masaya oturmak istediğini belirterek, ''aslında
statükoyu devam ettirmek isteyenlerin Rum Kesimi olduğunu''
vurgulayarak şöyle konuştu: ''Her ne kadar Türkiye ve KKTC'nin
liderliği bu geçen süre içinde bütün düşmanlıkları üzerine çekmiş
ve uzlaşmaz taraf olarak bir damga yemişse de bu haksızlığı
gidermeliyiz. Bugün geldiğimiz netice, Türkiye haklı çıkmıştır,
Türk tarafı haklı çıkmıştır. Uzlaşmaz olan, masadan çekilmek
isteyen, yıllardır (Ada birleşsin) diye uluslararası platformlarda
Türkiye'ye her türlü baskıyı yönlendiren Rum tarafı Ada'nın
birleşmesine karşı çıkmıştır. Ve ortaya bir şeyi deşifre etmiştir;
uzlaşmadan yana olmayan Rum kesimidir. Bu bütün dünyada, BM
Güvenlik Konseyi'nde, AB'de inanılmaz bir şok etkisi yapmıştır.
Bütün dünya, geçen 4-5 gün içerisinde fark etmiştir gerçekleri.''
''HAKARETLER...'' Abdullah Gül, çalışma yaparken bazı kesimlerin
kendilerine karşı olmadık suçlamalarda bulunduklarını ifade ederek,
şunları kaydetti:: ''İnanılmaz şeyler söylendi. Kıbrıs'ı satmaktan,
ihanet etmekten, Yüce Divan'a götürülmekten, Kızılay'da asılmaktan,
partimize, hükümetimize hakaretler, Sayın Başbakanımıza hakaretler,
şahsıma hakaretler... Bütün bunlar gerek Türkiye içerisinde gerek
Türkiye dışında yapıldı. İnanılmaz ittifaklar oluştu. Açık ve gizli
ittifaklar oluşturuldu. Biz, bütün bunların hepsini bir kenara
koyduk. Çok şükür, milletimizin sayesinde Hükümetimiz güçlüdür.
Dolayısıyla milletimize güvenimiz tamdır. Bunların hepsini bir
kenara bırakıyoruz. Bunlara biz cevap vermedik, muhatap da etmedik.
Ama bilin ki bugün, bunları yapanların hepsi büyük bir mahcubiyet
içindeler. Biz, vatanseverliğimizi, ciddi stratejilere
dayandırarak, ciddi çalışmalara ve akıla dayandırarak yürüttük.
Onlar da vatansever. Ben onlara (ihanet ettiniz) demiyorum. Onlar
vatanseverliklerini sadece hamaset ve demagojiye dayandırdılar.
Aradaki fark burada...'' DENİZİN TÜKENMESİ İşbaşına geldiklerinde
dış politikada alternatifin kalmadığı ve denizin tükendiğinin
söylendiğini ifade eden Gül, önlerinde bugün de geçerli olan iki
yol bulduklarını söyledi. Gül, şöyle devam etti: ''Birinci yol, bu
tespitlerin psikolojik karamsarlığa ve kaderciliğine kapılarak
Türkiye'nin yeni politika üretebilme kapasitesinin kalmadığına
inanmak. Ancak bu yetersizliği hamasi nutuklarla kapatmaya
çalışmak. Vatan, millet Sakarya ile günü geçirmek. Aslında
Türkiye'yi diğer aktörlerin beklentilerine ve gündemlerine mahkum
edecek ve ülkemizi gittikçe daralan bir tünelin içene sokacaktır.
Bu tünelden kurtulmak istedikçe psikolojik tepkilerle hamasi
nutuklar atarak aslında birbirimizi kandırmaya devam edeceğiz.
Yapılacak işlerden birisi buydu... Biz hükümet olarak bunu
yapmadık. Biz bu yolu, Türkiye'nin derin tarihi birikimi,
devletimizin engin diplomatik tecrübesi, milletimizin onuru ve
Hükümetimizin gücü ve siyasi iradeye dayalı güveniyle uyumlu
görmedik ve görmüyoruz. Biz, daha çetin ancak daha olumlu olan
ikinci yolu tercih ettik. Bu yol psikolojik refleksle değil, sağlam
ve rasyonel analizlere dayanan, kısa dönemli palyatif çözümlere
değil, uzun dönemli çözümler içeren, sadece kendi iç gündemimize
uygun söylemler değil, bütün uluslararası alanda etkili olan
söylemleri benimseyen bir yaklaşım gerektiriyordu, bunu yaptık.
Yani tükendi denilen denizlerde limanlar inşaa ederek, alternatifi
yok denilen labirentlerde yeni yollar bularak bu işin içinden
çıkmayı tercih ettik. Ülkemizi dar tünellere kapatmayacak, yeni
ufuklar açacaktık, bunu yapmaya çalıştık. '' Gül, kısa sürede tek
alternatifli görünen oyunun alternatiflerini çoğalttıklarını
anlatarak, Hükümet'in takip ettiği politika ile bir çok
alternatifin ortaya çıktığını kaydetti. Kendilerinin hem derinliğe,
hem de ufka dayalı bir strateji ile rasyonel bir ilişki
götürdüklerini ifade eden, siyasetçileri ve aydınları objektif bir
analiz yapmaya davet etti. Gül, ''Benimsenen yeni yaklaşımla
Türkiye'nin manevra alanı, daraldı mı genişledi mi? Türkiye'nin
ufku daraldı mı genişledi mi? Türkiye'ye olan sempati azaldı mı
çoğaldı mı? Türkiye bu işten güçlü mü çıktı yoksa zayıf mı çıktı?''
diye sordu. CENTİLMENLİK Bazı siyasetçilerin centilmenliği
kendilerine yakıştırmayabileceklerini ifade eden Gül, şöyle dedi:
''Hala diyebilirler ki (Sayın Erdoğan Rumlara ve Papadapulos'a
teşekkür etsin. Rumlar çok akılsızdır. Rumlar kendi haklarını
bilmezler. Onun için ne yaptıklarını bilmeden hareket ettiler ve
Türklerin çıkarlarına göre oy verdiler) Hala bu sözleri dillerinden
düşürmeyenler var. Onlar hiçbir zaman centilmenliği de kendilerine
yakıştıramıyorlar. (Evet karşı çıktık ama bugün gelinen nokta
dünden daha iyidir) deme cesaretini gösteremiyorlar. Bütün bunlar
milletin önünde oluyor. Herkes ne yapıyor turnusol kağıdı gibi
ortaya çıkıyor. '' Gül, AB'ye uyum çalışmaları kapsamında
Anayasa'da yapılacak değişiklikte parti olarak önceliklerini bir
kenarda tuttuklarını, bunu muhalefetten de beklediklerini söyledi.
Gül, ''(Muhalefet partisinin mi AK Parti iktidarının mı önceliği)
sözkonusuysa, 370 milletvekili olan bu grupla kendi grubunu,
milletin bize verdiği son destekle kendilerine verilen son desteği
mukayese ederler ve kimin önceliği olduğunu görürler'' dedi. Gül,
partisinin TBMM Grup toplantısında, AB ve Anayasa değişikliklerine
değindi. AB'ye tam üyeliğin Cumhuriyet tarihinin en önemli projesi
olduğunda tam ittifak içinde bulunulduğunu belirten Gül, bu konuda
''en kritik döneme girildiğini'' vurguladı. 2004 yılında
müzakerelere başlama kararlılığında ülkede geniş bir konsensüs
oluştuğuna dikkati çeken Gül, ''Bunda kritik bir sürece geldik. Bu
süreç önümüzdeki 3-4 aydır'' dedi. AB'ye tam üyelik konusunda
Türkiye'nin önünde Kıbrıs meselesinin büyük engel olarak durduğunu,
her platformda ''Kıbrıs'ın yerini bilmeyenlerin bile'' bunu dile
getirdiğini anlatan Gül, izlenen politika sonucu hiçkimsenin hayal
edemeyeceği şekilde bu meselenin gündemden tamamen düştüğünü
belirtti. ''Bunu Türkiye'nin içinde ve dışında da kimse hayal
edemiyordu'' diyen Gül, AB'nin şartı olarak bunu öne sürmek
isteyenlerin elinden de bu fırsatın alındığını kaydetti. Objektif
ve soğukkanlı düşünülmesini isteyen Gül, konuşmasını şöyle
sürdürdü: ''Bu konu eğer Türkiye'nin en büyük projesiyse, bu konuda
çok yol yürüdük ve önümüzde çok az yol kaldıysa, hepimizin oturup
düşünmesi gerekir. Çünkü önümüzde sadece 3-4 ay var. Bu sürede
üzerimize ne düşüyor, neler yaptık, neler yapmadık ve neler
yapmamız gerekiyor, karşı tarafın neler yapması gerekiyor? Bunlara
bakılması gerekir. Bizim bakacağımız şudur: Katılım Ortaklığı
Belgesi ve Ulusal Programla taahhüt ettiğimiz neler var, bunlardan
neleri yaptık, neleri yapamadık? Bunlara kendimiz bakmalıyız. Biz
baktık, bunların içerisinde hala yapmamız gereken bazı konular
vardır. Bunlar başkasının baskısı falan değil.. Bunlar hala küçük
söylemlerdir. Kıbrıs'ta bu küçük söylemler yapıldı şimdi bari
yapılmasın. Kendi halkımız, milletimiz bunları hak ediyor mu
etmiyor mu? Bunları hak etmiyorsa, ülkenin ve milletin aleyhineyse
yapmayalım, ama bunlar zaten halkımızın lehine olan hususlarsa ve
üstelik biz bunları söz de vermişsek bunlar bizim
sorumluluğumuzdadır. Bu konuda dikkatli olmamız gerekir.''
MUHALEFET PARTİSİ'NE ÇAĞRI... Gül, Anayasa değişikliklerinin bu
hafta imzaya açılacağını hatırlatarak, bunun devamında bazı
yasalarda değişikliğe gidileceğini bildirdi. Anayasa değişikliği
paketini büyük sorumluluk içinde hazırladıklarını, geniş destek
isteyen bir konu olması nedeniyle ''nasıl hareket edilmesi
gerektiğini'' irdelediklerini kaydeden Gül, parti olarak bu konuda
millete söz verdiklerini ifade etti. Kendilerinin olduğu gibi
muhalefet partisinin de Anayasa değişikliği konusunda öncelikleri
olduğuna dikkati çeken Gül, şunları kaydetti: ''Anayasa
değişikliğini getirirken millete verdimiz sözden dolayı, (bazı
önceliklerimizi koyalım mı koymayalım mı?) diye düşündük. Sonra şu
noktaya geldik; madem böyle kritik bir sürece girildi, madem ki
Türkiye'nin en önemli projesinin son adımları atılıyor, o zaman
burada yine sorumlu hareket edelim, konsensüs oluşturmak için
sadece AB'yi ilgilendiren ve söz verdiğimiz konuları
milletvekillerimizin önüne getirelim. Önceliklerimizi, hakkımız
olmasına rağmen tutalım dedik. Muhalefetin de öncelikleri olabilir,
onlar da bunu tutmak zorundadır. Eğer (muhalefet partisinin mi, AK
Parti iktidarının mı önceliği) sözkonusuysa, 370 milletvekili olan
bu grupla kendi grubunu mukayese eder, milletin bize verdiği son
destekle kendilerine verilen son desteği mukayese ederler ve kimin
önceliği olduğunu görürler. Biz nasıl kendi önceliklerimizi bir
kenarda tutuyorsak muhalefetten de kendi önceliklerini kenarda
tutmasını bekliyoruz.'' Gül, müşterek hareket edilen bu konuda,
Anayasa değişikliğinin birlikte TBMM'den geçirilmesi çağrısında
bulunarak, ''Hep beraber geçirirsek bunun onuru hepimize ait olur.
Kimse, kalben desteklediği bir değişikliğe böyle taktiklerle hayır
diyemez. Burada siz-biz kavgasına, küçük parti oyunlarına girmeden,
birbirimizi yıpratmadan, nasıl daha önce bunları elbirliğiyle
yaptık ve onuru hepimize ait olduysa bu teklifleri de hep beraber
Meclis'ten geçirmeliyiz. Eminim ki, sağduyu hakim olacaktır''
görüşünü kaydetti. Kıbrıs gibi hassas bir mesele konuşulurken bazı
kesimlerin AK Parti grubundan medet umduklarını belirten Gül,
''sorumluluk duygusu ve demokratik ahlak'' gereği Kıbrıs konusunda
bilgi edinerek aykırı, farklı da olsa görüşlerini açıkça dile
getirdikleri için milletvekillerine teşekkür etti.