Bakan Arınç o sözlerinde çark etti!
Abone olArınç, bayramda "ne Danıştay kalır ne de Bülent Arınç" demişti işte o sözlerine bugün açıklık getirdi. İşte o açıklama;
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bayramda
Danıştay’ın katsayı kararına ilişkin sorulara verdiği
“Bayramdan sonra ne Danıştay kalır ne de Bülent
Arınç” sözlerine açıklık getirdi. Arınç, gazetecilerin
ısrarlı sorularından kurtulmak için böyle bir cümle
kurduğunu söyledi. Bülent Arınç, sonrasında yapılan
yorumlara da şaşırmıştı.
Arınç, CNN Türk'te yayınlanan, Ankara Kulisi programında soruları
yanıtladı.
"Bayramdan sonra ne ben kalırım ne Danıştay kalır"
sözlerinin anımsatılması üzerine, Arınç, konuşmaya bu konudan
başlandığı için teşekkür etti.
Konunun güncel olduğunu ve çok merak edildiğini belirten Arınç,
"Bayramın ikinci günü AK Parti Genel Merkezi'nde
bayramlaşma vardı. Ankara'da bulunduğum için ben de
katıldım. Bir konuşma yaptım. Konuşmanın sonrasında gazeteciler,
'sorularımız olabilir mi?' dediler. Dedim ki,
'bayramlaşma yaptık. Teşekkür ederim.' Tekrar ısrar ettiler, her
zaman yaptıkları gibi. Onlar artık bizim ayrılmaz bir
parçamız oldular. Dedim ki bayramdan sonra. Tekrar ısrar
ettiler. Üçüncü, dördüncü ısrardan sonra ağzımdan böyle bir
cümle çıktı" diye konuştu.
"Yani bu çok planlanmış, çok anlamlı bir cümle
değil" diyen Arınç şöyle konuştu: "Zaten başında, sonunda
da başka bir şey olmayınca... 'Yeter artık sizden
kurtulmanın başka yolu yok' der gibi birşey söyledik.
Tabii ben bunun bu kadar dikkat çekeceğini veya televizyonların bu
kadar üzerinde duracağını düşünmemiştim. Aman
Allahım ondan sonra ne yorumlar yapıldı. 'Danıştay kalır
ama sen gidersin' diyenler oldu.
'Sen kendine bak' diyenler oldu. 'Acaba bunun
arkasından ne çıkacak' diyenler oldu. En sonunda da hiç aklıma
gelmeyen bir şey, akşam bir televizyon haberlerinde, 3-4 kuvvet
komutanının ifadeye çağrılması sanki gündeme bomba gibi düşen bir
habermişcesine, 'Acaba Arınç, bunu mu kastetti' diye bir haber
yapıldı. Buna da pes dedim doğrusu. Çok açık yüreklilikle
söylüyorum; bu gelişi güzel kullanılmış yani o arkadaşlarımızın
ısrarlarından kurtulmak için... Buna çok muhatap oluyorum. Aslında
yeri geldiğinde, zamanı geldiğinde sorulanlara cevap veren bir
insanım. 'Ne Danıştay kalır' deseydim o başka bir felaketti ama
içine kendimi de sokunca biraz daha hafifletmiş oldum."
DANIŞTAY'IN KATSAYI KARARI
Arınç, Danıştayın "katsayı"ya ilişkin kararının anımsatılması
üzerine, "Şimdi konunun benim cümlelerimle ilgili kısmını bitirmiş
sayayım. Çok şükür ki Danıştay da yerinde ben de yerimdeyim.
Birbirimize hasım olarak, birbirimiz yok etmek için kullanılmış
sözler değil. Danıştayı ilgili dairesinin vermiş olduğu karardan
ötürü elbette eleştireceğim. Bu kararı doğrusu hukuki bulmuyorum"
dedi.
Danıştayın yüksek yargı kategorisinde saygın kurumlardan biri
olduğunu ifade eden Arınç, zaman zaman bazı kararlarıyla,
davranışlarıyla Danıştayı eleştirdiklerini söyledi.
Arınç, "Sayın Danıştay Başkanı ile son zamanlarda yaptığımız
görüşmede kendisine bu düşüncelerimi de ifade etmiştim. Kendisi de
bunu bilecektir, ama Danıştay sadece Tansel Çölaşan değil, onun
davranışları, onun sözleri değil. Danıştay bir kurum. Lazım olan,
elzem bir kurum. Yanlışlıkları söylenir, ama doğrularına da sahip
çıkılır" diye konuştu.
Danıştayın katsayı kararına kadar yaşanan süreci anımsatan Arınç,
"YÖK'ün çalışmalarına karşın dava açması gerekenler olabilirdi. O
dava açması gerekenler açmadılar. Sayın Kanadoğlu'nun yol
göstermesiyle 'yani bir baro bunu açarsa çok iyi olur' şeklindeki
temennisini İstanbul Barosu yerine getirdi. Baro bu düzenlemenin
Anayasa'ya aykırı olduğunu ifade etti. Danıştay 8. Dairesi de oy
birliğiyle kararın yürütmesinin durdurulmasına karar verdi. Bu
karar bir eşitsizlik yarattı, insanları mutlu etmedi. Buna infial
duyanlar oldu. Eleştrilerini yüksek dozda söyleyenler oldu. Bu
haksızlığın giderileceğine inanlar, 'Danıştayın kendi kararını
düzeltmesi gerektiğini' söyleyenler oldu ama kararın ilk muhatabı
YÖK'tür. Onlar da bildiğim kadarıyla Danıştayın bu kararına itiraz
ettiler" ifadelerini kullandı.
Arınç, 1998 yılına kadar böyle bir eşitsizliğin söz konusu
olmadığına dikkati çekerek, "Fakat, 28 Şubat sürecinde
hiçbir görevi olmadığı halde -şimdi de aynı şekilde davrananlar
var- Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir imzasıyla YÖK'e bir
yazı yazılarak işte irtica vesairelerden bahsedilmek
suretiyle,'Sizin yetkiniz var. Bu katsayı meselesini
çözün, meslek liselerinin önüne şöyle bir engel getirin' şeklinde
bir yazı. Çok usturuplu yazılmış bir yazı 'ama yasal düzenleme
yapmak gecikebilir, buna yetkiniz var. Katsayı ayarlamasını
kendiniz yapın' diyor. Bunu emir telakki ediyor o zaman ki YÖK
Başkanı 1999'dan geçerli olmak üzere böyle bir katsayı birbirleri
arasında fark yaratmaya başlıyor" dedi.
"HÜKÜMET OLARAK DESTEKLERİZ"
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın, "gençlerimizi mağdur etmeyecek bir
düzenleme yapacağız" sözlerini anımsatan Arınç, "Benim düşünceme
göre eğer YÖK Kanunu içerisine sanıyorum 20. maddeleri içerisinde
yani katsayı konusunda kanun içerisine bir hüküm konulması
durumunda bugünkü sıkıntı aşılabilir. İkincisi, YÖK bu işi kanuna
bırakmadan kendisi yeni bir düzenleme yaparak onu yürürlüğe
koyabilir. İlgili tarafların kendi düşünceleri içerisinde daha
uygun model ürettiklerini düşünebiliyorum, ama bizi ilgilendiren
tarafı yani Meclis ile ilgili bir konuysa yani YÖK Kanunu'na ilave
edilmesi gereken bir hükmün konulması Bakanlar Kurulu'ndan bir
tasarı olarak gidecekse veya bir milletvekilinin teklifiyle
gidecekse biz bunu şüphesiz şahsen ben ve Hükümetim destekleriz"
diye konuştu.
"Konuşmanızda Sayın Tansel Çölaşan'a gönderme yaptınız ama kendisi
emekli oldu" sözleri üzerine Arınç, "Biliyorum ama ben şu açıdan
söylemiştim; iki şey var önemli olan. Bir tanesi bu hanımefendi bir
yerde yaptığı konuşmada, '27 Mayıs'ı bir darbe olarak değil bir
devrim' olarak nitelendirmiştir. 'Aynı zamanda halkın bunu büyük
bir coşkuyla karşıladığını, idamlardan da memnun olduğunu'
söylemiştir. Kulakları çınlasın eğer buna itirazı varsa. Bunu
dinlemekten memnun olurum" dedi.
İMAM HATİP LİSELERİ
Arınç, "(İmam-hatip lisesi sayısı çok fazla, bu kadar imam-hatip'e
Türkiye'de ihtiyaç yok) deniliyor. Dolayısıyla, bu açıdan bir
düzenleme yapılarak bu sorun çözülemez mi?" sorusuna, "Bu konular o
kadar çok konuşuldu ki o kadar çok ileri sürüldü ki" yanıtını
verdi.
İmam-Hatip, ticaret veya endüstri meslek liselerinin tümünün Milli
Eğitim Bakanlığına bağlı olduğunu anımsatan Arınç, "Müfredatını
Milli Eğitim tayin eder, hepsinin öğretmenleri de Milli Eğitim'den
gelir. Kanunlar çerçevesinde de eğitim kurumları içerisinde
eğitimlerini verirler. İmam-hatiplerin okullarının sayısı,
öğrencisi fazladır, bunların hepsi tartışılmıştır" dedi.
"Bu okullar, 1949 yılından beri CHP'nin son yıllarında başlayan
çalışmalardır" diyen Arınç, "Rahmetli Ecevit zamanında da Sayın
Erbakan, Demirel, Sayın Evren zamanında da bu okullar açılmaya
devam etmiştir. Bunlarla ilgili tartışmalar da her zaman olmuştur.
Okulların sayısı fazladır, çoktur. Ben burada siyasi ve ideolojik
bir kaygı duyuyorum. Yani bu söyleyenler meslek liseleri içerisinde
imam-hatipleri bir yere koyuyorlarsa imam-hatiplerin müfredatları,
eğitim alanlarıyla ilgili bir endişeleri varsa bunu bilimsel olarak
ortaya koymalılar, ama bir imam-hatip fobisi üzerinden belki de
ismi bu fobiyi meydana getiriyor" dedi.
KOMUTANLARIN İFADEYE ÇAĞRILMASI
Bülent Arınç, "Ergenekon" davası kapsamında 2002-2004 yılları
arasında Genelkurmay Başkalığında görev yapmış 3 kuvvet komutanının
ifadelerinin alınma kararıyla ilgili olarak, askeri ve sivil tüm
kurumların şeffaf ve hesap verebilir olması gerektiğini
söyledi.
Türkiye'de artık hiçbir şeyin gizli kalmadığını ve kalmayacağını
belirten Arınç, kurumların kendilerini buna göre ayarlaması
gerektiğini ifade etti.
TBMM Başkanlığı yaptığı dönemde kuvvet komutanlarının kendisini
ziyaretleri sırasında darbeye ilişkin bir izlenim edinip
edinmediğinin sorulması üzerine Arınç, "Bunları çok konuştuk. Özden
Örnek'in günlükleri ve bu günlüklerin gerçek olup olmadığı
konusunda incelemeler yapıldı bildiğim kadarıyla. Bu bir dergide
haber olmuştu. Sonra bu derginin haberi yapan ikisi yargılandı
beraat etti. Sonra o bilgisayar üzerinde yapılan incelemelerde bu
günlüklerin o bilgisayardan çıktığı konusunda da teknik bir rapor
alındı. Bu olaya ilişkin olarak o dönemde görev başında olan
herkesin tahmin ediyorum ki bildiği ve duyduğu şeyler vardır" diye
konuştu.
Şu anda bütün bildiklerini veya duyduklarını ifade edecek durumda
olmadığını kaydeden Arınç, "Türkiye'de her şey ortaya dökülecek ve
herkes yaptığı her şeyin hesabını verecek. Ben dahil. Böyle olursak
gerçek hukuk devleti oluruz. Türkiye, bunu gördüğü için kendini
mutlu saymalı. Bunlar kutlu doğum sancılarıdır. Bunlar iyi
şeylerdir. Türkiye hukuk devleti olma yolunda ilerleyecekse bir
şeylerin hesabının sorulması lazım" dedi.
Her kurumda görevini yapmayan ya da kötüye kullananların
olabileceğine ve her kurumun içinde yanlış yapan ve görevinin
dışına çıkan insanlar bulunabileceğine dikkati çeken Arınç,
"Kurumlar kalır, yanlış yapanlar gider" değerlendirmesinde
bulundu.
Arınç, ifade vermeye çağrılan komutanların bu yüzden üzülmemeleri
gerektiğini belirterek, konunun Türkiye için çok önemli olduğunu
vurguladı.
Askeri ve sivil yargı ayrımına da değinen Arınç, konunun Türkiye'de
yargı birliği açısından önemli olduğunu belirtti.
Türkiye'de sivil ve askeri yargı arasında çok büyük ayrımlar
olduğunu dile getiren Arınç, askeri yargıyı "çok değerli" bulduğunu
ifade etti