Ahmet Tezcan'dan olay sözler!
Abone olBu sözleri Erdoğan'ın danışmanı Ahmet Tezcan söylüyor. İşte Tezcan'ın Hadi Özışık'a yaptığı olay açıklamalar:
Başbakan Erdoğan'ın "rica"sını "sansür" diye yutturan kimi kalem erbabı, herkesin şikayetçi olduğu "kahvaltı masası" ile noktalıyor yazısını.
Söz konusu "kahvaltı masası" olunca, çuvaldızın ucu gidip, Erdoğan'ın danışmanı Ahmet Tezcan'a batıyor!
Peki tüm bu eleştirilere Ahmet Tezcan ne diyor?
Tezcan, "kahvaltı masası" ile ilgili eleştirileri haklı buluyor:
-Masa düzeni kötüydü, yapabileceğimiz birşey yoktu. Ankara Palas'ta U masa yoktu. Biz de U masaya göre alfabetik sıra yaptık. U masa olmayınca düzen kötü oldu.
***
Ahmet Tezcan, masa düzeninin kötü olduğunu kabul ediyor ama, kimi gazetecilerin eleştirilerini haksız buluyor:
-Arkadaşların itirazı aslında masanın uzunluğuna falan değildi. Şimdiye kadar imtiyazlı gazeteci olmaya alışmış arkadaşlar eşit muamele görmekten rahatsızlık duydular.
Tezcan, Sedat Ergin'in CNN Türk'teki konuşmasını buna örnek veriyor:
-Bu rahatsızlığı çok net bir şekilde belirttiler hem de CNN Türk'te. Fikret Bila ile Murat Yetkin'in bulunduğu programda Sedat Ergin ağzından kaçırdı.
CNN Türk'ü ben dinlemedim. Sedat Ergin'in ağzından ne kaçırdı acaba? Ahmet Tezcan anlatıyor:
-Sedat Bey, Başbakan'ın "Basın kendi kendini sansür edebilmeli" sözünü eleştirirken şöyle bir şey söyledi: "Sayın Başbakan bunu, 85 gazetecinin olduğu bir toplantıda değilde bir kaç önemli gazeteciyi çağırarak söylemeliydi." Sonradan da yaptığı hatayı farketti ama toparlayamadı. Bir kaç önemli gazeteci ne demek? Kendilerini neye göre önemli kabul ediyorlar, ya da neye göre önemli kabul edilmelerini bekliyorlar? Bu bakış son derece ürkütücü bir bakış, kendilerinin dışındaki gazetecileri, önemsiz gördükleri gibi değersiz bulduklarını da gösteriyorlar!
***
Ahmet Tezcan'dan çarpıcı bir söz daha:
-Bu arkadaşlar hep alışmışlardı önlerine kırmızı halı serilmesine.
Burada akla takılan soru şu: Başbakan Erdoğan'ın onca eleştiriden sonra tavrı ne oldu acaba? Masa düzeni konusunda şimşekleri üzerine çeken danışmanlara, Erdoğan bir tepki göstermiş olabilir mi?
"Hayır" dedi Ahmet Tezcan ve ekledi:
-Bu konuda bana en ufak bir serzenişte bile bulunmadı..
Herkesin sorduğu soruyu ben de Ahmet Tezcan'a sordum:
-Masa düzeni hangi alfabetik sıraya göre yapıldı?
Tezcan, şikayetçi olanların hem sayı saymayı, hem de alfabetik sıralamayı bilmedikleri görüşünde:
***
-Çünkü hangi alfabeye bakarsanız bakın, 'H' harfi mutlaka Başbakan'ın uzağında bir yere oturması gerekecek. Yani 'H' ile başlayan sadece tiraj alfabesi var. Bu alfabeyi baz aldığınızda da itirazlar başgösteriyor. Şimdi biz düzenlemeyi Yay-Sat tiraj alfabesinin durumuna göre mi yapacağız? Bağımsız bir tiraj verisi olmadığı için orada da gürültü çıkacak. Dolayısı ile alfabetik sıraya itiraz ederken, "H'den sonra Kanal 7 geliyor, niye yanyana getirdiniz?" dediler. H harfinden sonra K harfine gelene kadar aradaki harflerden oluşan bir gazete, ya da televizyon kuruluşu var mı?
Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Ahmet Tezcan, çarpıcı bir iddiası daha var:
-Şimdi kanal 7 ile yanyana oturmuş olmanın rahatsızlığını açıkça dile getirdi Sedat Ergin. Bir yanda kartel medyası öbür tarafta muhafazakar islamcı medya, bunu da biryerlerde yazdılar galiba. Ben de onlar dedim ki 'AB ile uyum süreci içindeyiz. Dolayısı ile siz de bu süreç içinde birbirinizle uyum sağlayabilirsiniz. Bu uyum kartelleşme yönünde mi olur, muhafazakarlaşma yönünde mi olur, buna artık aranızda karar verin' dedim. Kanal 7'nin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik o sırada lafa girdi ve , "Bizim bir uyum problemimiz yok" dedi.
***
Peki hiç mi hata yok? Mesela Yeni Çağ gazetesi, Erdoğan'ın karşısında alfabetik soraya göre mi geçti?
-Yeni Çağ Gazetesi'nin alfabetik sıraya göre başbakanın karşısına gelmesi değil problem. Çünkü Alfabetik bir sıra ile yapıldığını orada herkes görüyor. Fakat Radikal'in Genel Yayın Yönetmeni, İsmet Berkan ile Ankara Temsilcisi, Başbakan'ın tam karşısına oturuyor olmaları çok büyük rahatsızlık yarattı. Bu da ekstra bir durumdu biz orada hata yaptık. Basın Merkezi listeyi oluştururken Radikal'i atlamış. Ondan sonra isim listesi de masaya göre hazırlandığı için masa da onların isimleri yok. Sonra apar topar onların isimlerini yazdık. Sıralamayı değiştirirsek herkesin yerini kaydırmamız gerekecek. Ben de, "Harflerin bitim yeri neresiyse oraya koyun. Yenişafak, ile Zaman arasında zaten boşluk var, oraya oturtun" dedim. Dolayısı ile onların ki tamamen bir tesadüf oldu. Yani tepki Radikal'e. Radikal'in tirajı kaç diye konuşmuşlar orada.
Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat Ergin'in CNN Türk'te söylediği sözlerin vahim olduğunu vurgulayan Ahmet Tezcan, yapılan konuşmanın şifresini de çözmeyi ihmal etmiyor:
Kendilerinin dışındaki gazetecileri önemsiz gördüklerini ifade etti gibi bu şunu da ortaya çıkarır, "Kardeşim sansür istiyeceksen de bizden iste başkasından isteme. Sansürcün biz olalım" Başbakan birkaç önemli gazeteciyi çağırıp ta bunu söyleseydi o zaman sansür olmayacaktı öyle mi?
***
Tezcan bu toplantı ile, 'akreditasyon saçmalığı'nın son bulduğunu savunuyor:
-Bu bir ulusal meseleydi. Onun için ulusal medyanın tamamını çağırdık. Elden geldiği kadar da hiç kimseyi atlamamaya çaba gösterdik. Birinci sebebimiz buydu. İkincisi akreditasyon saçmalığını insanların görmesini istedik. Akreditasyon diye bir şey olmamalı. Bazı gazeteciler kendi meslektaşlarını önemsiz ve değersiz bulabilirler. Ama bizim açımızdan hiç bir gazeteci önemsiz ve gereksiz değildir. Bütün gazeteciler önemli ve değerlidir. İsterse muhalefetten olsun. Çünkü gazetecilik kutsal bir meslektir. Bunu yerine getiren herkes benim için son derece önemli ve değerlidir. Onlar mesleki rekabet içerisinde kendilerini önemli kabul edebilirler. Bu kendi değerlendirmeleri, ama kendi gözlüklerini benim kafama takmaya çalışmasınlar."
Uzun bir telefon görüşmesi yaptık Ahmet Tezcan'la.
O anlattı ben dinledim...
Elçiye zeval olmaz...
Yorum sizin!
Kaynak: www.tercumangazete.com
Yazı: Hadi Özışık
Söz konusu "kahvaltı masası" olunca, çuvaldızın ucu gidip, Erdoğan'ın danışmanı Ahmet Tezcan'a batıyor!
Peki tüm bu eleştirilere Ahmet Tezcan ne diyor?
Tezcan, "kahvaltı masası" ile ilgili eleştirileri haklı buluyor:
-Masa düzeni kötüydü, yapabileceğimiz birşey yoktu. Ankara Palas'ta U masa yoktu. Biz de U masaya göre alfabetik sıra yaptık. U masa olmayınca düzen kötü oldu.
***
Ahmet Tezcan, masa düzeninin kötü olduğunu kabul ediyor ama, kimi gazetecilerin eleştirilerini haksız buluyor:
-Arkadaşların itirazı aslında masanın uzunluğuna falan değildi. Şimdiye kadar imtiyazlı gazeteci olmaya alışmış arkadaşlar eşit muamele görmekten rahatsızlık duydular.
Tezcan, Sedat Ergin'in CNN Türk'teki konuşmasını buna örnek veriyor:
-Bu rahatsızlığı çok net bir şekilde belirttiler hem de CNN Türk'te. Fikret Bila ile Murat Yetkin'in bulunduğu programda Sedat Ergin ağzından kaçırdı.
CNN Türk'ü ben dinlemedim. Sedat Ergin'in ağzından ne kaçırdı acaba? Ahmet Tezcan anlatıyor:
-Sedat Bey, Başbakan'ın "Basın kendi kendini sansür edebilmeli" sözünü eleştirirken şöyle bir şey söyledi: "Sayın Başbakan bunu, 85 gazetecinin olduğu bir toplantıda değilde bir kaç önemli gazeteciyi çağırarak söylemeliydi." Sonradan da yaptığı hatayı farketti ama toparlayamadı. Bir kaç önemli gazeteci ne demek? Kendilerini neye göre önemli kabul ediyorlar, ya da neye göre önemli kabul edilmelerini bekliyorlar? Bu bakış son derece ürkütücü bir bakış, kendilerinin dışındaki gazetecileri, önemsiz gördükleri gibi değersiz bulduklarını da gösteriyorlar!
***
Ahmet Tezcan'dan çarpıcı bir söz daha:
-Bu arkadaşlar hep alışmışlardı önlerine kırmızı halı serilmesine.
Burada akla takılan soru şu: Başbakan Erdoğan'ın onca eleştiriden sonra tavrı ne oldu acaba? Masa düzeni konusunda şimşekleri üzerine çeken danışmanlara, Erdoğan bir tepki göstermiş olabilir mi?
"Hayır" dedi Ahmet Tezcan ve ekledi:
-Bu konuda bana en ufak bir serzenişte bile bulunmadı..
Herkesin sorduğu soruyu ben de Ahmet Tezcan'a sordum:
-Masa düzeni hangi alfabetik sıraya göre yapıldı?
Tezcan, şikayetçi olanların hem sayı saymayı, hem de alfabetik sıralamayı bilmedikleri görüşünde:
***
-Çünkü hangi alfabeye bakarsanız bakın, 'H' harfi mutlaka Başbakan'ın uzağında bir yere oturması gerekecek. Yani 'H' ile başlayan sadece tiraj alfabesi var. Bu alfabeyi baz aldığınızda da itirazlar başgösteriyor. Şimdi biz düzenlemeyi Yay-Sat tiraj alfabesinin durumuna göre mi yapacağız? Bağımsız bir tiraj verisi olmadığı için orada da gürültü çıkacak. Dolayısı ile alfabetik sıraya itiraz ederken, "H'den sonra Kanal 7 geliyor, niye yanyana getirdiniz?" dediler. H harfinden sonra K harfine gelene kadar aradaki harflerden oluşan bir gazete, ya da televizyon kuruluşu var mı?
Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Ahmet Tezcan, çarpıcı bir iddiası daha var:
-Şimdi kanal 7 ile yanyana oturmuş olmanın rahatsızlığını açıkça dile getirdi Sedat Ergin. Bir yanda kartel medyası öbür tarafta muhafazakar islamcı medya, bunu da biryerlerde yazdılar galiba. Ben de onlar dedim ki 'AB ile uyum süreci içindeyiz. Dolayısı ile siz de bu süreç içinde birbirinizle uyum sağlayabilirsiniz. Bu uyum kartelleşme yönünde mi olur, muhafazakarlaşma yönünde mi olur, buna artık aranızda karar verin' dedim. Kanal 7'nin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik o sırada lafa girdi ve , "Bizim bir uyum problemimiz yok" dedi.
***
Peki hiç mi hata yok? Mesela Yeni Çağ gazetesi, Erdoğan'ın karşısında alfabetik soraya göre mi geçti?
-Yeni Çağ Gazetesi'nin alfabetik sıraya göre başbakanın karşısına gelmesi değil problem. Çünkü Alfabetik bir sıra ile yapıldığını orada herkes görüyor. Fakat Radikal'in Genel Yayın Yönetmeni, İsmet Berkan ile Ankara Temsilcisi, Başbakan'ın tam karşısına oturuyor olmaları çok büyük rahatsızlık yarattı. Bu da ekstra bir durumdu biz orada hata yaptık. Basın Merkezi listeyi oluştururken Radikal'i atlamış. Ondan sonra isim listesi de masaya göre hazırlandığı için masa da onların isimleri yok. Sonra apar topar onların isimlerini yazdık. Sıralamayı değiştirirsek herkesin yerini kaydırmamız gerekecek. Ben de, "Harflerin bitim yeri neresiyse oraya koyun. Yenişafak, ile Zaman arasında zaten boşluk var, oraya oturtun" dedim. Dolayısı ile onların ki tamamen bir tesadüf oldu. Yani tepki Radikal'e. Radikal'in tirajı kaç diye konuşmuşlar orada.
Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat Ergin'in CNN Türk'te söylediği sözlerin vahim olduğunu vurgulayan Ahmet Tezcan, yapılan konuşmanın şifresini de çözmeyi ihmal etmiyor:
Kendilerinin dışındaki gazetecileri önemsiz gördüklerini ifade etti gibi bu şunu da ortaya çıkarır, "Kardeşim sansür istiyeceksen de bizden iste başkasından isteme. Sansürcün biz olalım" Başbakan birkaç önemli gazeteciyi çağırıp ta bunu söyleseydi o zaman sansür olmayacaktı öyle mi?
***
Tezcan bu toplantı ile, 'akreditasyon saçmalığı'nın son bulduğunu savunuyor:
-Bu bir ulusal meseleydi. Onun için ulusal medyanın tamamını çağırdık. Elden geldiği kadar da hiç kimseyi atlamamaya çaba gösterdik. Birinci sebebimiz buydu. İkincisi akreditasyon saçmalığını insanların görmesini istedik. Akreditasyon diye bir şey olmamalı. Bazı gazeteciler kendi meslektaşlarını önemsiz ve değersiz bulabilirler. Ama bizim açımızdan hiç bir gazeteci önemsiz ve gereksiz değildir. Bütün gazeteciler önemli ve değerlidir. İsterse muhalefetten olsun. Çünkü gazetecilik kutsal bir meslektir. Bunu yerine getiren herkes benim için son derece önemli ve değerlidir. Onlar mesleki rekabet içerisinde kendilerini önemli kabul edebilirler. Bu kendi değerlendirmeleri, ama kendi gözlüklerini benim kafama takmaya çalışmasınlar."
Uzun bir telefon görüşmesi yaptık Ahmet Tezcan'la.
O anlattı ben dinledim...
Elçiye zeval olmaz...
Yorum sizin!
Kaynak: www.tercumangazete.com
Yazı: Hadi Özışık