Bahçeli'ye telekulak suçlaması
Abone olMHP'den ihracı istenen Ramiz Ongun savunma dilekçesinde Devlet Bahçeli'yi diktatörlükle suçladı
Referandumda 'Evet' oyu vereceğini açıklayan ülkücü
camianın etkili isimlerinden Ramiz Ongun, ihraç istemiyle MHP'nin
Disiplin Kurulu'na sevk edildi. 12 Eylül referandumundan
önce MHP'nin 'Hayır' kararını eleştirerek Genel Merkez'e uyarılarda
bulunan Ongun, Disiplin Kurulu'na gönderdiği iki sayfalık
bir mektupta Bahçeli yönetimini sert ifadelerle eleştirdi.
Ongun mektubunda "diktatör" olarak tanımladığı
Bahçeli'yi "ülkücü değerleri partiden silmek" ve
MHP'yi, "CHP'nin ve ulusalcıların peşine
takılmakla" suçladı.
MHP'yle mesafeli olan ülkücülere göre ise genel seçimler
yaklaşırken Ramiz Ongun'un Disiplin Kurulu'na sevk edilmesi partide
ciddi bir yarılmaya yol açacak. Taraf gazetesinde yer alan habere
göre; Referandumda "Evet" çağrısı yapan ülkücüler,
MHP'nin partide birlik çağrısının yalnızca "Hayır" oyu veren
ulusalcı kesimleri kapsadığını, ülkücülerin MHP'den tasfiye
edildiğini söyledi.
SAVUNMA YERİNE SUÇLAMA
Ramiz Ongun MHP Disiplin Kurulu'na gönderdiği iki sayfalık mektubun
"savunma" değil "uyarı" olduğunu
belirterek Bahçeli ve ekibini sert ifadelerle
eleştirdi.
"Bahçeli ve seçtiği çalışma arkadaşları, ülkücü bir
fikriyatın sahipleri olamazlar. O ve yoldaşları, sadece geçici
gündelikçilerdir" diyen Ongun, muhatabının Devlet Bahçeli
olduğunu belirttiği mektubunda şu ifadelere yer verdi:
MHP'Lİ SAYILMANIN ÜÇ VASFI
"Bugün, MHP'li sayılmak şu üç vasfa indirgenmiş bulunmaktadır:
Bahçeli'nin yoldaşı olmak, sadece bir kişiye yaranmak için
"sıfır tenkit", "sıfır görüş" ilkesine bağlı kalarak siyasî mevki
veya koltuk kapmak, diktatörün dışındaki herkese düşmanlık
etmek."
AYNI CAMİDE SAF TUTANLARI BÖLDÜLER
Ongun mektubunda isim vermeden Bahçeli'nin ülkücüleri
AKP'ye kin ve nefret duyan insanlar haline getirmeye çalıştığını
belirterek, bunun aynı camide saf tutan insanların arasına nefret
tohumları ekmek anlamına geldiğini ifade etti.
"Bahçeli MHP'nin tabiî seçmeni olan geniş halk kitlelerini horlamış
ve zımnen hakaret bile etmiştir" diyen Ongun, MHP
yönetiminin yüzde 65'lik sağ seçmen kitlesini de karşısına
aldığını söyledi.
Ramiz Ongun'un savunmasını isteyen
MHP Ankara İl Disiplin Kurulunun Başkanı Mehmet Üçöz'e posta
aracılığıyla gönderdiği yazının tam metni br sonraki
sayfada..
Ramiz Ongun'un savunmasını
isteyen MHP Ankara İl Disiplin Kurulunun Başkanı Mehmet Üçöz'e
posta aracılığıyla gönderdiği yazının tam
metni
Sayın Üçöz,
MHP Ankara İl Disiplin Kurulu’nun şahsımı MHP’den ihraç etmeğe
matuf bir karar almış olduğunu ve bu hususta savunmamın istendiğini
belirten yazınızı PTT emanetinden almış bulunuyorum. Yazınızda,
basında çıkan beyanlarımla ilgili sorularınızın cevaplandırılması
istenmektedir.
Sizlerin, tertemiz inanç ve duygularla hizmet etmekten başka
amacınızın olmadığını bildiğim için, işbu yazınızı ciddiye alıyor
ve cevaplıyorum. Aslında, bahse konu olan açıklamalarımın gerçek
muhatabı MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin olduğunu hatırlatarak,
düşüncelerimi aşağıda belirtiyorum.
İstişarenin yok hükmünde olduğu, hastalıklı bir ruh hâlinin tek
kişilik despotizmini yaşayan ve ne yazık ki kimliği yok edilmiş bir
MHP’nin hiçbir zaman üyesi olmadım. Eğer ortada böyle bir MHP
varsa, ihraç için yazdığınız yazınızın bir muhatabı yoktur.
Benim üyesi olduğum MHP, önce insana saygılı, ülküdaşlarını
muhabbetle kucaklayan, emanet aldığı fikre, ülküdaşlarına ve
hedeflerine sadık olan bir MHP’dir. Yok, eğer böyle bir MHP yoksa,
o zaman yazınızın yine bir muhatabı yoktur.
Strateji ve yöntem, bir fikir hareketinin özününün ifade ve icra
tarzıdır. Makyavelizmi strateji; yalanı ve iftirayı yöntem olarak
seçmek, hiçbir zaman Türk milliyetçilerinin şiarı olmamıştır.
Bizler, kara propaganda ve yalana dayalı, tehdit ve saldırı gibi
araçları kullanan ve sadece sloganlarla temellendirilen siyasî
hareketlere hiçbir zaman itibar etmemişizdir. Bizim öğrendiğimiz ve
öğrettiğimiz stratejilerin ve yöntemlerin özünü; yanlışı tespit
etmek, ama bunun yanında doğruyu ve çözümü muhakkak bulmağa
çalışmak ve söylemek gibi ilkeler teşkil eder. Değişmez ilkemiz,
tehdit ve korkutmaya itibar etmeden, doğrunun özünü kavramışların
sükûnetiyle konuşmak ve fakat dik ve diri durmaktır.
Bahçeli ve seçtiği çalışma arkadaşları, ülkücü bir fikriyatın
sahipleri olamazlar. O ve yoldaşları, sadece geçici
gündelikçilerdir. Bunların fikri şaşmıştır; bu yüzden de asıl
kadrolar darmadağın edilmiş ve asîl hedefler unutturulmuştur.
Emanet olarak devrolunup da tahrip olmayan hiçbir yapı ve faaliyet
kalmamıştır. Yerleşmiş ve çok güzel olan eski âdetler ve kurumlar
yıkılmış ve yerine yenisi de getirilmemiştir. 13-14 senedir genel
başkanlık eden Sayın Bahçeli’nin, iktidarda veya muhalefette iken
memlekete ve ülkücü camiaya ne getirdiğini hatırlıyor musunuz?
Hatırlayıp da söyleyebiliyor musunuz? Türklük ve Müslümanlık adına,
MHP’de bir renk, bir desen, bir nakış kaldı mı?
Bugün, MHP’li sayılmak şu üç vasfa indirgenmiş
bulunmaktadır:
- Bahçeli’nin yoldaşı olmak,
- Sadece bir kişiye yaranmak için “sıfır tenkit”, “sıfır görüş”
ilkesine bağlı kalarak siyasî mevki veya koltuk kapmak,
- Diktatörün dışındaki herkese düşmanlık etmek.
1999 seçimlerinde, Türk halkı, MHP’yi sağın birinci partisi yaparak
“Başbakanlık” koltuğunu MHP’ye lâyık görmüşken, Bahçeli, özgüveni
olmayan ve kadrolarına güvenmeyen birisi olarak korkmuş ve
başbakanlık koltuğunu Ecevit’e ikram etmiştir. Bu kişi, sol
fikriyatın
mensuplarına karşı teslimiyetçi bir ruh hâli sergilerken,
muhafazakâr vatandaşları ve dolayısıyla MHP’nin tabiî seçmeni olan
geniş halk kitlelerini horlamış ve zımnen hakaret bile etmiştir.
Bahçeli, Türk-Müslüman kimliğinin sahibi olan kardeşlerimizi
dehşete düşürecek ve MHP’den uzaklaştıracak gizli inançlarını da
birer sürçülisan olarak ağzından kaçırmış ve basının diline
düşmüştür.
Bahçeli, şehitleri ve gazileri ve cümle milleti kahreden kararların
altına imza atmamış mıdır?
Bahçeli, koltuğu sallanmaya başladığı her kongre öncesinde, “ülkücü
şehitler” kelimesini ağzından eksik etmez iken, o şehitlerin gazi
arkadaşlarına hakaret etmeye ve kendi milis gücü gibi hareket
ettirdiği bir kısım gençleri o gazilerin üzerine göndererek tehdit
etmekten ve onlara saldırtmaktan utanmamıştır.
MHP’nin ve Ülkü Ocaklarının varlığının en önemli saiki, Türk
Milletinin fikrî ve ahlakî değerlerini mevcut ve gelecek nesillere
öğretmek ve yaşatmaktır. Ülkücülerin tek şiarı vardır: “Türklük
bedenimiz, İslâmiyet ruhumuzdur”! Bahçeli bu yolu saptırmıştır.
Öyle ki, belli bir siyasî partiye karşı kin ve nefret içinde
hareket ederek milleti çatışmaya götürecek bir tutum içine
girmiştir. Her MHP’liyi belli bir siyasî partiye karşı nefret ile
dolu bir insan hâline getirmek, aynı camide saf tutan insanların
arasına nefret tohumu atmak demektir. Bu üslubun siyasî rekabet,
tenkit ve yarışla ne alâkası olabilir?
Bahçeli’nin 13 yılına damgasını vuran temel ifadesi ve görüntüsü,
yüzünden fışkıran nefret ve kin duygularıdır. Bu nefret ve kin’in
odağında, öncelikle MHP’liler ve ülkücüler yer almıştır. Kendi
ülküdaşlarını kapı-kapı, adam-adam takip ettirip dinletmiş ve
toplanan bilgileri kara propagandasının temeli yapmıştır.
Yukarıdaki açıklamalarımla ortaya koyduğum manzara dolayısıyla,
genel başkan olacak kişinin şuurunun altında karanlık bir noktanın
olduğunu, kitlemizle alâkasının olmadığını, MHP’de baş ve gövde
arasında ciddî bir kan uyuşmazlığının bulunduğunu ifade etmiş
olduğum doğrudur. Bu ifadelerimin özü de doğrudur.
Öte yandan,
- Türk kurultaylarından nefret eden,
- Erciyes’ten utanan,
- Yayla şenliklerinden kaçan,
- Sağ partilere baştan beri şüphe ve suçlamayla yaklaşarak, sol
partilere baba yadıgârı olan bir muhabbet besleyen ve iktidar
olmamak için elinden gelen her şeyi yapan,
- Milliyetçilik ve Ulusalcılık arasındaki farkı bilerek veya
bilmeyerek, “ulusalcılık” çizgisindeki partilere vagon olmaya
çalışan,
- Merkez sağ iddiasında bulunup, % 65’lik sağ seçmen kitlesiyle
kavgaya tutuşarak, sol siyasi figürlere yelken açan,
- Ekranda göründüğünde veya sesleri işitildiğinde, milletin
tüylerinin diken-diken olmasına sebep olan pazar işportacılarını
parti sözcüsü diye bile-bile milletin önüne kasıtlı olarak
süren,
- Bugüne kadar ülkücülüğe ve ülkücülere olan bir muhabbetin ifadesi
olarak anılacak, bayraklaşmış bir söz, fiil veya tavrın sahibi
olamayan fakat “Ecevit’ten çok şey öğrendim” diyerek mensubiyetini
ifşa eden,
- Hıristiyanlık propagandası ve misyonerlik örneği “Küçük Ev”
dizisini, faydalı ve güzel bir dizi olarak bu millete hatırlatan,
bir kişi hakkında, “Şuur altında karanlık bir noktası vardır”
demekten başka nasıl konuşmam gerekirdi?…
Ülkücü mücadeleyi şerefle ve inançla sürdüren Anadolu çocuklarıyla
hep muhabbetle kucaklaşırken, aramıza sinsice sızan muhbirleri,
ispiyoncuları hiç sevmedim; onlar da beni hiç sevmedi!
Bizler öyle güven ve huzur dolu olarak saf tuttuk ki, hiçbir şüphe
aramıza sızmadı. Biz, bir ülküdaşımızı siyasî düşmanlarımızın
içinde ve yanında bile görsek, bunun mutlaka hayırlı bir iş
sebebiyle olduğuna anında kalbimizle inanmışızdır. Hüsnü zan
ruhumuzun en ücra köşelerinde bile hâkim olmuştu.
Şimdi ise bir ülkücünün bir ülkücü ile görüşüp konuşması ihanet,
karşıtlık ve satılmışlık gibi iftira ve lekelemelere sebep
olmaktadır. Bu hâliyle de Bahçeli, kutsal hareketimizi içeriden
bölüp, parçalamış ve dağıtmıştır. Neticeten, ülkücü kimlik
kaybolmuş, yerine “Bahçelicilik” denen ucube konmuştur.
Biz ülkücüler, kendi irademizle ve Türkiye’nin 12 Eylül öncesi
şartlarında, gönüllü olarak şerefli bir mücadeleye girdik. Zâten,
kendi irademizle ve gönüllü olarak girmese idik, hapishane, sürgün,
işkence, yokluk, yalnızlık, hakaret ve dışlanma gibi çilelere nasıl
katlanabilirdik? Mücadelemiz sayesinde, ülkemiz bir iç harbe
sokulamamış, Sovyet sömürgesi yapılamamıştır. Vatan ve milletimiz
her türlü fedakârlığa layıktır ve tüm haklarımız milletimize helâl
olsun. Kimseden bir alacağımız ve talebimiz de yoktur.
Gençliğimizin bütün heyecanı ve samimiyeti ile milletimizin
sorumluluğunu zayıf omuzlarımıza yüklendiğimiz günlerde, deselerdi
ki, harcını alın teriyle sulayıp, tuğlalarını bismillah diyerek
koyduğunuz teşkilât, yıllar sonra devşirilecek ve sözüm ona
“senden” “senin” hesabını soracak. Biz, millet ve Allah yolunda
olmak için bunu da göze alırdık. Alıyoruz da!
Anayasa değişikliği ile ilgili halkoylaması sürecindeki evetçi
tavrım ve Başbakanın Tarsustaki iftar yemeğine katılmış olmam
bahane edilerek, beni ve ülkücü arkadaşlarımı kötülemek ve bütün
memlekette fitne yaymak için dehşetli bir şekilde çalışılmaktadır.
Merak ediyorum, işbu büyük suçlar konusunda da neden bana soru
açılmamaktadır. Yoksa bir mahzuru mu var?
MHP’de Bahçeli döneminde bana ve Ülkücülere düşmanlık yapanlar,
ajan, muhbir, ispiyoncu takımı ise onlara söyleyecek bir şey
yoktur. Sözüm bilerek-bilmeyerek bunlara alet olanlaradır ki,
sonları hem bu dünyada hem de ahrette hüsrandır.
Bir fikir ve inanç hareketinin kutlu hedefinin tarumar edildikten
sonra final sahnesine devşirme çırakların ustalarına saygısızlık,
edepsizlik ve nankörlük etmesi yakışırdı.
Bakınız; bir Ülkücü, dostlarının yanında ve Türk Milletinin önünde
bir zerre kadar ufaktır ama zalimlerin karşısında aşılmaz bir
dirençtir. Bu itibarla da kimseden lütuf ve şefaat dilemesi söz
konusu olamaz. Lütfen bunu göz önüne alarak kendinizi
aklayınız.