Bahçeli'ye göre Türkiye böyle bölünecek
Abone olAna dil tartışmalarına katılan MHP Lideri Bahçeli'ye göre bu sistem Türkiye'yi ikiye böler...
İNTERNETHABER.COM - Ne terör, ne ekonomik sıkıntılar ne
de dış tehditler. MHP Lideri Bahçeli'ye göre Türkiye'yi bölerse iki
dilli yapı bölecek.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında
milletvekillerine seslendi. Bahçeli'nin hedefinde yine AK Parti
hükümeti ve Başbakan Erdoğan vardı.
HÜKÜMET İMRALI'YI MUHATAP ALDI
AK Parti Hükümeti'nin İmralı'da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan'ı
muhatap aldığını iddia eden Bahçeli eleştirilerini şöyle
sıraladı:
Şehit kanıyla olgunlaştırılan milli kimlik bütünüyle
sarsılmıştır. Bu süreçte bölücü unsurlar rahata ermiş ve AKP
hükümeti ile birlikte dayanışma içerisine girmişlerdir. İmralı'da
ömür boyu hapis cezası yatan bebek katili hükümetin adeta siyasi
muhatabı haline gelmiş avukatları aracığıyla talep ve düşüncelerini
dayatır hale gelmiştir. PKK terör örgütünün sözde eylemsizlik
kararı üzerinde yürütülen pazarlık kızılmaya başlamıştır. İmrali
canisi yattığı yerden milletimizi tehdit etmeyi ihmal
etmemiştir.
PEŞMERGE ABİSİNDEN NASİHAT ALACAK
Kuzey Irak'a yapılan ziyaretleri sert bir şekilde eleştiren
Bahçeli'nin 'Hükümet peşmerge abisinden nasihat alacak' cümlesi
dikkatleri çekti. Bahçeli şöyle konuştu:
Erbil’e sürekli gönderilen heyetler, ilişkilerin
normalleştirilmesi adına verilen sözler, diplomatik girişimler
peşmergeyi şımartmış ve haddini aşmasına yol açmıştır.
Ne var ki, AKP hükümetinin, verdiği bütün tavizlere ve boyun
eğmelere rağmen, Kandil’deki bataklığın kurutulmaması ve hainlerin
inlerinde, cinayetleri için hazırlık yapmaları tam bir kepazelik
olarak hükümetin yakasına asılmıştır.
AKP iktidarı, yıkım konusunda ısrarlı oldukça, daha çok PKK’nın
muhatap alınması için peşmerge abisinden nasihat alacak, sırtı
sıvazlanacak ve ülkemizin haysiyetini iki paralık etmeye devam
edecektir.
İSRAİL ÖZÜR DİLEMELİ TAZMİNAT ÖDEMELİ
Konuşmasının bu bölümünde Başbakan Erdoğan'ın İsrail'e yaptığı
eleştirilere benzer yaklaşımda bulunan Bahçeli bu ülkenin özür
dilerek tazminat ödemesi gerektiğini dile getirdi:
Elbette bu mesele bizim için de önemlidir ve İsrail’in özür
dilemesi ve tazminat ödemesi bir an önce gerçekleşmelidir.
Ancak, masumlar yalnızca Mavi Marmara gemisinde ölmemiştir.
Irak’ın kuzeyinin hamiliğini kimin yaptığı bellidir.
Kandil’e kimin operasyon yaptırmadığı, istihbarat paylaşımı
yapılıyor diyerek süreci kimin oyaladığı ayan beyan ortadadır.
Irak’tan çekilmek için düğmeye basan ABD’nin, AKP’yi hangi karanlık
odalarda ikna ettiği ve her defasında nasıl elini boş çevirdiği
hepimizin malumu olduğu gerçeklerdir.
Peki, Kandil’den sınırlarımız içine girerek ölüm saçan PKK terör
örgütüne müsamaha gösterenlere, ortam hazırlayanlara, teşvik
edenlere ve eylemlerini rahatça yapmasına rıza gösterenlere,
ABD’nin yıllardan beri duyarsız kalması nasıl izah edilecektir?
ABD’yi, İsrail’in küstahça saldırısı konusunda eleştiren Başbakan
Erdoğan, Irak’ın kuzeyinden sızan terörist unsurlara göz
yumulmasına neden aynı öfkeyle karşılık
vermemektedir?
İKİ DİL BU MİLLETİ BÖLER
Anadilde eğitim tartışmamlarına da değinen Bahçeli, iki dilli
sistemin sakıncalarına dikkatleri çekti:
Türkçenin, tarifi yapılan bir coğrafya parçasında, ikinci
dil olarak kullanılacağına dönük küstahça ve aşağılık ifadelere
şahit oluyorsunuz.
Unutmamalıyız ki, resmileşmiş ve kamuya mal olmuş ayrı diller
etrafında toplanan alt etnik grupları, tek millet idealinde ve
tarafında tutmak mümkün değildir.
Dilini eğitimde, mahkemede, sağlıkta ve her alanda kullanan alt
kimlik unsurlarının, millet olmasının ve sonucunda kaçınılmaz olan
siyasi bağımsızlıklarının önüne nasıl geçileceğiyle ilgili bir
değerlendirmesi olan hali hazırda var mıdır?
Allah muhafaza, iki milletin, üniter yapı içerisinde nasıl kardeşçe
yaşayacağını ve bunun neticesinde hangi felaketlerin ortaya
çıkacağını şimdiden hesap eden bulunmakta mıdır?
Eğer yüzyılların imbiğinden süzülerek vücut bulmuş millet
yapısında, kırılma, dağılma ve ayrılma baş gösterirse; bunun
vebalini ve vicdan azabını bugünkü iktidar partisi acaba ne kadar
hissedecektir?
ÖZAL'IN ÖLÜMÜ ARAŞTIRILMALI
Bahçeli, milletvekillerine seslenişinde sözü 8.Cumhurbaşkanı Turgut
Özal'ın ölümüyle ortaya atılan iddiaları dikkat çekerek bir an önce
bu tür spekülasyonlara son verilmesini istedi.Bahçeli devamla şöyle
konuştu:
17 Nisan 1993 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
sıfatını taşıyorken hayata veda etmesi ve ölüm şekli üzerindeki
esrar perdesinin aralanamamasının iddia edilmesi bizim konuya dair
bakışımızı etkilemektedir.
Değerli arkadaşlarım, merhumun en başta ailesi olmak üzere, birçok
kişi ölümü ile ilgili şüphelerini dile getirmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı’nı koruyamayacak kadar aciz ve
takatsiz bir ülke değildir.
Çankaya Köşkü, mütareke döneminin işbirlikçi sarayı gibi çaresiz,
güçsüz ve zavallı bir mekân olmamıştır.
Orada kim bulunursa bulunsun, vücut bütünlüğü, güvenliği
milletimizin namusuna ve şerefine emanettir.
Bu tartışmaların son bulması için, yürütülen soruşturma bir an önce
sonuçlandırılmalı ve milletimizin kafasında oluşan soru işaretleri
ortadan kaldırılmalıdır.
ÖZAL İLE ABDULLAH ÖCALAN İLİŞKİSİ
Özal'ın ölümü ile Abdumllah Öcalan arasındaki kurulan
bağlantıya işaret eden Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:
İmralı canisinin, rahmetli Özal’ın ölümüyle ilgili yorum
yapması ve Hakk’a kavuştuğu aynı günde kendisiyle görüşüleceğini
dile getirmesi ilginç ve manidar bir durumu da ortaya
çıkarmıştır.
Yani burada, terör konusuyla Özal’ın ölümü ilişkilendirilmeye
çalışılmıştır.
Lütfen dikkat buyurunuz, geçmişte PKK terörüyle müzakere arayışları
ve görüşme ortamlarının tesisi için gösterilen yoğun gayret, deyim
yerindeyse rahmetli Özal’ın ölümüne neden olmuş gibi bir izlenim
ortaya çıkmıştır.
İddialar ve imalar bu yöndedir.
Gerçekten de böyle bir şey varsa, terörle tıpkı bugünkü gibi
uzlaşma arayışlarını onaylamamız her ne pahasına olursa olsun
mümkün değildir.
Ancak bunun için de, bir Cumhurbaşkanı’nın hayatına kast edildiğini
düşünmek ve bu yönde kamuoyunu yönlendirmeye çalışmak ise bizim
açımızdan başka maksatlara zemin hazırlamak anlamına
gelecektir.
Artık rahmetli Turgut Özal’ın ölümünün üzerindeki sır ve gizem
mutlaka aralanmalı, milletimizin şüpheleri bir an önce
giderilmelidir.
EŞREF BİTLİS'İN ÖLÜMÜ AYDINLATILMALI
Özal'ın ölümünün yanısıra Jandarma eski komutanı
Eşref Bitlis'in uğradığı uçak kazasının aydınlatılmasını isteyen
Bahçeli ilgililere çağrı yaptı:
Terörün tırmandığı bir dönemde Jandarma Genel Komutanlığı
görevini icra eden bu değerli şahsın, bir uçak kazasında ölmesi,
doğal olarak bazı kuşkuları beraberinde doğurmuştur.
Terörle mücadele hedefine gölge düşürmeden ve dedikoduların önüne
geçmek maksadıyla rahmetli Eşref Bitlis’in ölümüyle ilgili
tereddütler de ivedilikle giderilmeli, konu bütün yönleriyle açığa
kavuşturulmalıdır.
Geldiğimiz bugünkü aşamada, AKP hükümetini, bu iki önemli mesele
üzerine kararlılıkla eğilmeye davet ediyorum.
Ve hükümette yer alan bir başbakan yardımcısına düzenlendiği iddia
edilen suikast girişiminin ise gerçek olup olmadığının ve bu konuda
hangi bilgi ve belgelere ulaşıldığının da bir an önce açıklanması
gerektiğine inanıyorum.
Türkiye’yi bir ara en üst düzeyde meşgul eden ve kozmik odalara
girilmesinin de gerekçesi olan bu suikast iddiasının, ne boyutta
olduğunu milletimiz bilmelidir ve aynı zamanda da gerçekleri
öğrenmesi hakkıdır.
Türkiye bu şaibelerden kesin olarak kurtulmalıdır.
AK PARTİ KENDİ YARGISINI OLUŞTURDU
Konuşmasının son bölümünü HSYK seçimlerine ayıran Bahçeli sözlerini
şöyle tamamladı:
Türkiye, Başbakan Erdoğan patentli bir yargı kuşatması ve
kriziyle karşı karşıyadır. Yargının siyaset yörüngesine oturtulması
ve AKP zihniyetinin adalet mekanizmasında egemen kılınması için
sürdürülen sistemli çabalarda yeni ve ileri bir aşamaya
geçilmiştir.
Başbakan Erdoğan’ın ilk hedef olarak gördüğü Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu’nun yeniden tanziminde önemli bir merhale geride
bırakılmıştır.
17 Ekim 2010 günü birinci sınıf Hâkim ve Savcıların katıldığı
seçimlerle bu kurulun on asil ve altı yedek üyesi
belirlenmiştir.
12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği paketi ile Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu’na seçim sürecinin hükümetin istediği biçimde
yürütülmesi sağlanmış, iki gün önce yapılan seçimle de Adalet
Bakanlığı’nın hazırladığı liste blok olarak seçilmiştir.
Ve Adalet Bakanı’nın atadığı, doğrudan siyasi iktidara bağlı olan
bazı bürokratlar da bu yolla kurula girmişlerdir. Bu şekilde
yargıdaki siyasi operasyon da büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi kuşatmasının tamamlanmasını takiben sıranın
Yargıtay ve Danıştay’a gelmesi beklenmektedir.
Bilinmelidir ki, siyasetin yargıya müdahalesi, yargıyı yandaş hale
getirmesi ve yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını kaybederek
siyasi düşüncelerden etkilenmesi Türkiye’ye yapılacak en büyük
kötülüktür.
AKP’nin kendi yargısını oluşturma çabalarının ise hayırlarına
olmayacağını ve bir gün ters tepeceğini herkes mutlaka yaşayarak
görecektir.