Bahçeli’den Ergenekon tepkisi
Abone olMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Ergenekon davasının temyiz aşamasında, Yargıtay’daki değerli hâkimlerin suçsuz ve günahsızların aklanması...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Ergenekon davasının temyiz
aşamasında, Yargıtay’daki değerli hâkimlerin suçsuz ve
günahsızların aklanması ve temize çıkması konusunda üzerlerine
düşen tarihi sorumluluğu yerine getireceklerini, hukukun
saygınlığını tekrar kazanması için ellerinden geleni yapacaklarını
düşünüyor ve bunu ümit ediyorum. Şu nazik ortamda, Silivri’deki
hesabın Yargıtay’dan dönmesi milletimizin en acil beklentisi haline
gelmiştir” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin genel merkezinde
düzenlediği basın toplantısında kamuoyunda “Ergenekon davası”
olarak bilinen hukuki sürecin 12 Haziran 2007 tarihinden bu tarafa
ülke gündemini birinci dereceden etkilediğini söyledi. Bir ihbar
telefonuyla İstanbul Ümraniye’deki bir evde yapılan aramalar
sonucunda 27 el bombasının ele geçirildiğini ve arkasından yakın
tarihin en uzun, en tartışmalı, en meşakkatli ve en çok konuşulan
hukuki sürecinin başladığını söyleyen Bahçeli, “Yıllar içinde ardı
arkası kesilmeyen operasyon dalgaları, evlere şafak vakti yapılan
baskınlar, şüpheli olarak görülenlerin yaka paça tutuklanmaları,
özel hayat ihlalleri, telefon dinlemeleri, fişlemeler,
itibarsızlaştırma hamleleri hepimizin gözü önünde vuku bulmuştur.
Görülen sözde darbe davasının karar günü olan 5 Ağustos 2013 gününe
kadar 23 ayrı dosya ana davayla birleştirilmiştir. Binlerce
sayfalık iddianame yazılmış, yüzlerce kişi mahkeme salonlarında
ecel terleri dökmüş, yıllarca süren yargılamalar yapılmıştır. Geçen
uzun zaman zarfında cezaevinde hastalananlar, hatta mahkeme
sonuçlanmadan vefat edenler bile yaşanmıştır. Yerli ya da yersiz,
haklı ya da haksız sanık olarak gösterilen kişilere yöneltilen
suçlamalar Türkiye’nin adeta üzerini örtmüş, toplumsal güvene ve
adaletin inandırıcılığına ağır hasar vermiştir. Yargılamalar
uzadıkça tartışmalar alevlenmiş, yanlı ve tarafgir değerlendirmeler
arttıkça kutuplaşmalar zincirlerinden boşanmıştır. Ergenekon
davasına konu olan iddialar ne kadar önemli ve ciddiye alınması
gerekli ise de, adaletin üzerine düşen siyaset gölgesi, geçmişle
hesaplaşma ve rövanş alma hedefleri söz konusu davanın sulanmasına
ve yıpranmasına hizmet etmiştir. Doğru ve yanlış bu kapsamda
birbirine girmiş ve aralarındaki ayrım oldukça incelmiştir. Darbe
iddialarıyla ilgili kuşkular kuvvetli delillerle desteklenememiş,
sağlam ve güvenilir tanıklarla güçlendirilememiştir” diye
konuştu.
“SİLİVRİ TÜRK ORDUSUNUN SİLİNDİR GİBİ ÜZERİNDEN GEÇİLDİĞİ
ZULÜMHANEYE DÖNDÜ”
Gizli tanık eziyetinin Ergenekon davasındaki kararların tekemmül
ettirilen hükümlerin oluşmasında hatırı sayılır bir fonksiyon icra
ettiğini söyleyen Bahçeli, “Parmaksız Zeki kod isimli teröristin
görüşleri bile önemli ve kayda değer bulunmuş, Türk Silahlı
Kuvvetleri bu şekilde zan ve töhmet altında bırakılmıştır. Buna
göre PKK militanları, Ergenekon davası muhteviyatında sunulan
fırsat ve imkânları boş çevirmemişler, dağda yapamadıklarını
duruşma salonlarında, karanlık odalarda iftiralarıyla yerine
getirmişlerdir. AK Parti iktidarının taraf olarak müdahil olduğu
söz konusu dava, başından itibaren siyasal mülahaza, tesir ve
telkinlere açık olmuştur. Adaletin ilke ve esasları hiç
gözetilmemiş, hiç umursanmamıştır. Usul konusunda kastı aşan yanlış
ve yaptırımlar ne hükümeti ne de hukuk insanlarını vicdanen ve
kanunen rahatsız etmemiştir. Silivri adeta Türk ordusunun
yargılandığı ve silindir gibi üzerinden geçildiği zulümhaneye
dönmüştür. Hepsinden daha da hazin verici olanı ise, Türk Silahlı
Kuvvetleri’nde görev almış, makam ve mevkii olarak bu kurumun
zirvesine tırmanmış değerli şahsiyetlerin terör örgütü kurmak ve
yönetmekle suçlanması olmuştur. TSK’nın terör örgütüyle eşdeğer
görülmesi, şerefli isminin terörizmle bir anılması ve bu peygamber
ocağına terörist yetiştiren çete muamelesi yapılması en nazik
ifadeyle müfterilik olarak damgalanacaktır. Şüphesiz AK Parti
hükümeti ve tüm hücrelerine kadar zehirlediği adalet müessesesi
tescilli ve kanlı asıl terörist başını aklama derdine düşerken,
Genelkurmay Başkanlığı yapan saygın isimlere terör örgütü çamuru
sıçratması ve örgüt yöneticiliği iftirasını reva görmesi
ahlaksızlıktır. Türk milleti bu rezil tezgahı inanıyorum ki
bağışlamayacak ve kimsenin de yanına bırakmayacaktır” şeklinde
konuştu.
“NEMRUT MUSTAFA PAŞA DİVANI ON YILLAR SONRA TEKRAR HAREKETE
GEÇMİŞTİR”
TSK’da her seviyedeki askerin darbeci ve darbe teşebbüsü ile itham
edildiğini belirten Bahçeli, “Anlaşılan Nemrut Mustafa Paşa Divanı
deyim yerindeyse on yıllar sonra tekrar harekete geçmiştir. En alt
rütbeden en üste kadar her seviyedeki Türk askeri, darbeci ve darbe
teşebbüsüyle itham edilmiştir. Gazeteciler, yazarlar,
akademisyenler, sanatçılar, siyasetçiler, işadamları, emekliler
darbeci yaftasına maruz kalmışlardır. Masumlarla suçlular birbirine
karıştırılmış; darbe kafesine, darbeci safına sağlıklı ve objektif
bir tasnif yapılmadan muhalif özellikleriyle bilinen birçok kişi
konulmuştur. Bu nedenle doğru bir şekilde başlayan, gerçek manada
darbenin ve darbecilerin üstüne gitmesi gereken yargı süreçleri,
ilerleyen yıllarda bağlayıcılığını ve inandırıcılığını hem ahlaken
hem de hukuken yitirmiştir. Görüldüğü kadarıyla ülkemizin
sırtındaki kambur daha da büyümüş ve Silivri’yle birlikte daha da
sivrilmiştir. Tabiidir ki adalete bağlılık, toplumsal işbirliği ve
sosyal ahenk derin ve tedavisi güç bir yara almıştır” ifadelerini
kullandı.
“HUKUK HER ŞEYDEN ÖNCE SAYGIYI VE RİAYETİ DE HAK ETMELİDİR”
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ergenekon davası kapsamında
yargılanan birçok kişiye ceza yağdırdığını ve önüne gelene
mahkûmiyet verdiğini ifade eden Bahçeli, “66’sı tutuklu olmak üzere
275 kişi hakkında belirlenen kararlar açıklanmıştır. Mahkeme
heyeti, özellikle ağırlaştırılmış müebbet ceza verme konusunda çok
bonkör davranmış ve hukuk zihniyetinde olmaması gereken yorumlarda
bulunmuştur. Yargılananlar arasında bulunan 3 kişiye iki kez olmak
üzere ağırlaştırılmış müebbet, 7 kişiye ağırlaştırılmış müebbet ve
9’nu da müebbet ceza verilmiştir. Bu çerçevede 254 kişi değişik
cezalar almış, 21 kişi suçsuz bulunmuş ve 16 kişi de tahliye
edilmiştir. Israrla söylediğimiz gibi hukukun kararlarına saygı
duymak hepimizin uyması gereken başlıca kuraldır. Ancak hukuk her
şeyden önce saygıyı ve riayeti de hak etmelidir. Tarafsızlığı
kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk anlayışına saygı
duymak ve kararlarını vicdanlarda onaylamak hiç şüphesiz akla ve
mantığa aykırıdır. Ergenekon davasında dayanaksız şüphelerden ve
mesnetsiz delillerden hareket edilerek varılan sonuçlardan, aşırı
ve ölçüsüz cezalardan malum bir azınlık dışında kimse memnun
kalmamış ve olağan görmemiştir. Halbuki yandaşlar verilen uçuk ve
kaçık cezalara sevinmiş ve neredeyse bayram etmişlerdir. AK Parti
hükümetinin ise bir tek havalara uçmadığı, şenlik düzenlemediği
kalmıştır. Hükümet Sözcüsü Başbakan Yardımcısı alay eder gibi,
‘Herkese geçmiş olsun’ diyerek yargının kararına saygı duyulması
gerektiğinden bahsetmiştir. Başbakan’ın en yakınında bulunan bir
danışmanı da, bu davanın Türk demokrasisinin geleceği açısından
önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade etmenin yanında, bir
hesaplaşma olduğunu da belirtmiştir. Evet doğrudur, Ergenekon
davası Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır.
Çünkü hesabı görülen Türkiye’dir, hesabı görülen Türk milletidir.
Hesabı kesilen Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Hesaplaşılan, hesaba
çekilen ve hesap sorulan vesayet, statüko, darbe kılıfıyla
Türkiye’nin temel ve milli kurumlarıdır. AK Parti hükümeti küresel
ve bölgesel projeler gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri’ne operasyon
yapmış, hukuku baltalamış ve Türkiye’nin kanına girmiştir”
açıklamasında bulundu.
“BAŞBAKAN CEVAPLASIN”
Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a şu soruları yöneltti:
“Hükümetin atadığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanıyla iki yıl boyunca
aynı mesaiyi paylaşan Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker
Başbuğ’un müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması doğru ve yerinde
midir? Bu müebbet ceza verilmesi demek, Sayın Başbuğ ve onun
gibilerini demir parmaklıklar ardında ölüme mahkûm etmek değil
midir? Başbakan’ın bile şikayet ettiği örgüt yöneticiliği
suçlamasından dolayı bu değerli komutanın yargılanması bırakınız
adaleti, insanlığa sığacak mıdır? İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi;
hangi delil, tanık ve belgelere dayanarak Türkiye Cumhuriyeti
hükümetinin cebir ve şiddet kullanılarak ortadan kaldırılacağı veya
görevlerini yapmasını kısmen ve tamamen engelleneceği kanısına
varmıştır? Cebir nerededir, şiddet nerede yaşanmıştır? Başbakan
Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, iki yıl boyunca kendilerine
sözde cebir ve şiddet uygulayan birisine nasıl katlanmışlar, buna
nasıl dayanmışlardır? Devletin tepesinde bulunan bu iki kadim
arkadaşın akılları o zamanlar acaba nerededir? Değil mi ki, Türkiye
Cumhuriyeti hükümetini malum isimlerin cebir ve şiddetle devirme
teşebbüsü sabit görülmüştür, değil mi ki, bir örgütün varlığına
hükmedilmiştir; o halde Başbakan ve hükümeti hangi maksat ve
gerekçeyle İlker Başbuğ’u Genelkurmay Başkanlığı görevinde
tutmuştur? Sayın Başbuğ, tıpkı İmralı canisi gibi müebbet ceza
aldığına göre şerefle şerefsizlik, şeytanla melek, caniyle kahraman
nasıl ama nasıl ayrıştırılacaktır? Bu olanların neresini doğru
görelim, neresini kabullenelim? Türkiye Cumhuriyeti hükümetini
ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiği ilan ve iddia edilenlere
acımasızca cezalar verilmiştir de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni
yıkmaya ve yok etmeye çalışanlara ne hakla, ne cüretle ve ne
bahaneyle kucak açılmış, pazarlıklar yapılmış ve yapılmaya da devam
edilmektedir? Karar merciindeki hukuk insanları aleniyet kazanan
ihanetlere, resmiyet kazanan bölücülüğe, kurumsallaşan en adi ve
cani suçlara neden sessiz, neden tepkisiz ve hangi akla hizmet put
gibi durmaktadır?”
“HUKUKİ SÜREÇLER ŞEFFAF OLMALI”
“Bugünkü ülke yönetimini elinde tutanlar üç darbeye şu ya da bu
şekilde şahitlik etmişler ve ceremesini çekmişlerdir” diyen Devlet
Bahçeli; üç ihtilal, iki muhtıra yaşayan bir neslin ferdi olarak
demokrasinin derinleştirilmesini, temsil ve yönetimde adaletin
sağlanmasını, çoğulculuğun azınlığa tahakküm kurmamasını çok
önemsediğini söyledi. Bahçeli, “Şurası da iyi anlaşılmalıdır ki,
demokrasiyi savunmak konusunda hiç kimse yalpalamamalı, gayri meşru
yönetim ve oluşumlara hiç kimse hareketsiz durmamalıdır. Öncelikle
Türkiye’nin ara rejim dönemlerinden ders alınmalı, siyasetteki
tıkanıklıkların, aşınmaların, egemenliğin kullanımındaki
çarpıklıkların nelere mal olduğu ve olacağı unutulmamalıdır. Bu
yüzden darbe teşebbüsüne kalkıştığı tam ve kesin emarelerle,
şahitlerle, bilgi ve bulgularla belirlenenlerin, darbeye çanak
tuttuğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde teyit edilenlerin üzerine
kararlılıkla gidilmelidir ve en ufak bir taviz ve gecikme hali
gösterilmemelidir. Parti olarak, darbelerin ülkemiz ve milletimiz
açısından ağır maliyetlere neden olduğu ve demokrasinin önemli
oranda zedelendiği dönemleri yaşayarak biliyoruz. Şunu da kabul
etmeliyiz ki, darbeci bile olsa, kişilerin insan olmaktan doğan
hakları vardır ve bu asla yabana atılmamalıdır. Hukuki süreçler
açık ve şeffaf olmalı, hiç kimseye işlemediği bir suçla ilgili ceza
layık görülmemelidir. Farklı zamanlarda ifade ettiğim gibi, Türk
Silahlı Kuvvetleri’nde eğer varsa darbecilerin ayıklanması da
yapılmalıdır. Fakat her fırsatta Türk askerini ‘darbeci’ diyerek
sindirmeye ve şüphe altında bırakmaya da kimsenin hakkı yoktur.
Türkiye’nin hak ve menfaatlerinin yanında olan, Türk milletinin
birliği ve varlığı için ölümü bile göze alan Türk ordusunun
yüzlerce yıllık şahsiyetiyle oynamak, rencide etmek hainler,
teröristler ve emperyalist maskaralık dışında hiç kimseye bir şey
kazandırmayacaktır. Bu gerçekleri göz önüne alarak Ergenekon
davasının temyiz aşamasında, Yargıtay’daki değerli hâkimlerin
suçsuz ve günahsızların aklanması ve temize çıkması konusunda
üzerlerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getireceklerini, hukukun
saygınlığını tekrar kazanması için ellerinden geleni yapacaklarını
düşünüyor ve bunu ümit ediyorum. Şu nazik ortamda, Silivri’deki
hesabın Yargıtay’dan dönmesi milletimizin en acil beklentisi haline
gelmiştir” dedi.
“SINIRLARIMIZ ALARM VERİYOR”
Türkiye’nin sınır hattının başıboşluğa terk edildiğini söyleyen
Bahçeli, “Ata binen, silahı kuşanan, bombayı lanetli vücuduna
saran, gözünü kan bürüyen kaçakçısı, göçekcisi, teröristi, her
neviden katili Türkiye’yi zehirli sarmaşık gibi sarmıştır.
Sınırlarımız alarm vermektedir. AKP’nin müsahamakar ve aciz
siyaseti, teröristlerle düşüp kalkan utanmazlığı tüm musibetleri
mıknatıs gibi üzerimize çekmektedir. Türkiye’nin egemenlik hakları
çarçur edilmektedir. Türkiye’nin itibarı iki paralık olmaktadır.
Türkiye’nin yaptırım gücü, devlet olmaktan kaynaklanan hakları,
sünepe bir iktidar, işi gücü yalnızca dedikodu olan bir Başbakan
tarafından harabeye çevrilmektedir. Sınırlarımız tıpkı arı kovanı
gibidir. Sınırlarımız tıpkı delik deşik olmuş duvar gibidir. Hayat
ve varlık haklarımız yerlerdedir, kuvvet ve kudretimiz serbest
düşüş halindedir. Özellikle sınırlarımızdaki il, ilçe ve
köylerimizde yaşayan vatandaşlarımız can ve mal korkusunu aşırı
şekilde yaşamaktadır. Ceylanpınar’da yaşananlar ve bu ilçemizde
Suriye’nin kuzeyinden açılan ateş sonucunda vefat eden ve yaralanan
kardeşlerimiz hepimizi kedere boğmuştur. Başbakan Erdoğan ise bu
kadar mesele varken, bu kadar tehlike ortadayken tencere-tava
avcılığına soyunmuş, demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin
peşine düşmüştür. Türkiye bu denli zillete, hakarete ve mahcubiyete
mahkûm haldeyken, Başbakan Erdoğan iftar ve açılışlarda üfürmekle
ve maval okumakla vakit geçirmiştir. Gezi Parkı gerilimini sıcak
tutarak oluşan siyasal cepheleşmeden azami derecede istifade etmeyi
ve bu yolla baskıyı şiddetlendirmeyi planlayan Başbakan,
Türkiye’nin milli güvenliğini ve milli bekasını da bölgesel ve
küresel emrivakilere rehin bıraktığını göremeyecek kadar zihnen
çürümüştür. Sınırlarımızda kaçakçılar, kaçakçı görünümündeki
teröristler, kaçakçıların arasına sızan kanlı eller belirli
aralıklarla topluca saldırırken, Başbakan Erdoğan oralı bile
değildir. Dün Suriye sınırında, Oğulpınar Hudut Karakolu sorumluluk
sahasında tespit edilen 2 bin 500-3 bin kişilik kaçakçı grup ile
bir başka kaçakçı grup güvenlik güçlerimize alçakça saldırıda
bulunmuştur. Olay mahallindeki bazı ev ve hanelerden de pompalı av
tüfekleriyle ateş açılmıştır. Bunun sonucunda 18 askerimiz çeşitli
yerlerinden yaralanmıştır. Bu vesileyle askerlerimize acil şifa
dileklerimi iletiyorum. Yaklaşık bir hafta önce aynı mahal ve
mücavir alanlarda benzer bir provokasyon yaşanmış, kaçakçı olduğu
iddia edilen kalabalık grup ikazlara aldırmayarak güvenlik
güçlerimize saldırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti artık kaçakçılara
bile diş geçiremeyen, hakkından gelemeyen ve haddini bildiremeyen
zavallı bir duruma düşmüştür. Başbakan Erdoğan boşuna konuşmamalı,
beyhude yere nefes tüketmemeli, büyük laf etmemelidir. Kendisinin
ancak gücü tencere çalan hanımefendilere, gösteri yapan
gençlerimize, stadyumlarda bağıran taraftarlarımıza yetecek,
zalimliği, kabalığı, nefret ve küfür saçan dili muhalif olarak
gördüğü kişilere yönelik olacaktır” diye konuştu.