Bahçeli topa tuttu
Abone olMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Burada Başbakan, BDP’nin fiilen yürüttüğü bölücü ve otoriteyi sarsıcı modeli genele şamil kılma arayışı i...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Burada Başbakan, BDP’nin
fiilen yürüttüğü bölücü ve otoriteyi sarsıcı modeli genele şamil
kılma arayışı içine girmiştir. Oldu olacak Başbakan resmiyette
bunun ilk tecrübesini yapmalı, İmralı canisini partisine eş başkan
olarak almalıdır” dedi.
TBMM’de partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, Türkiye’nin
tartışmaların daha da alevleneceği, görüş ve fikir ayrılıklarının
daha da derinleşeceği bir dönem yaşayacağını öne sürdü.
“Kümeleşme, kutuplaşma ve ayrı ayrı saflarda toplanma eğilimleri
gittikçe genişleyecek, gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alacaktır”
diyen Devlet Bahçeli, bundan dolayı yakın vadeye yönelik olarak
verecekleri ne bir müjde, ne de söyleyebilecekleri olumlu herhangi
bir şey olmayacağını ifade etti. Bahçeli, ”Dahası bunlar karşısında
sergilenen atalet ve acziyet geleceğe dönük tahminlerimizde ümitvar
olmamızın önüne geçmektedir. Nitekim, ülkemizin bütün sorunlarının
çözüm yeri olması gereken TBMM Yeni Yasama Yılı çalışmalarında;
ekonomik problemlerin neden olduğu yoksulluk ve işsizliğin, giderek
artan ahlak bunalımının yanı sıra çoğalan yolsuzlukların ve
şiddetin, geçen yıllardan devam eden ve derinleşen siyasi
anlaşmazlıkların, milli bekanın hükümet eli ile tehlikelere
atıldığı vahim gelişmelerin, milli kimliğin tahribine yönelik hız
kazanmış oyunların, bölgesel ve küresel açmazların yol açtığı
stratejik türbülansın, Türkiye’yi dar bir alana sıkıştırmak ve
taviz koparmak amacıyla sürdürülen terörist baskıların endişe
verici şekilde tırmandığı kaos ve kargaşa ortamında başlayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve aziz milletimizin birliğine, dirliğine
ve güvenliğine musallat olan AKP zihniyeti rezalet çıtasını iyice
yükseltmiştir. Muhtemeldir ki, siyasal, toplumsal, ekonomik
alanlardaki tehlikeli gelişmeler bir sağanak gibi gelecektir.
Nihayetinde Türkiye, AKP’yle uçurumun sıfır noktasına kadar
getirilmiştir. Başbakan Erdoğan savaş kaybederek esir düşmüş, eli
ve zihni kelepçeli, kararları ve niyetleri hasarlı milli onur
yoksunu yöneticilerin tıpkısı, aynısı haline gelmiştir. Nitekim
bunun en yakın örneğini yaz ayları süresince PKK’dan gelen tehdit
ve hakaretleri sineye çekmesinde, ilaveten bölgesel meselelerdeki
bulanık ve başkalarının menfaatini gözeten talihsiz adımlarında
görmek mümkün olmuştur. Başbakan Erdoğan’ın kalbi, kararları,
feraseti ve siyasi kişiliği PKK, İmralı canisi ve küresel güç
merkezleri tarafından makasa alınmıştır. İşin tuhaf tarafı düştüğü
halin ne denli içler acısı olduğunu henüz kavrayamamasıdır. Yalancı
baharlar, sanal icraatlar, ürkek diklenmeler, gevşek ve kaypak
duruşlar, yanardöner açıklamalar, temelsiz atışlar, hayal
satıcılığı, hayalet avcılığı Başbakanla özdeşlemiş, Başbakanla
bütünleşmiştir. İcazetle başladığı siyasi macerasında, ‘durmak yok
yola devam’ dedikçe afallamış, yalpalamış ve mutlaka da
kapatılamayacak gedikler vermiştir. Gücünü, siyasetini ve yönünü
tamamen dış güçlerin rüzgarına bırakan Başbakan ve hükümeti millik
vasfını uzun süre önce kaybetmiştir” diye konuştu.
MİLLETVEKİLLERİNE SESLENDİ
Milletvekillerine seslenerek, dünü unutmaları durumunda geleceğin
koordinatlarını çizemeyeceklerini ifade eden Bahçeli, “Şu da bir
gerçektir ki, yılladır süren siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel
bünyemizi çürüten müzminleşmiş hastalıklarla mücadele, yeni dönemde
de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önündeki en ciddi konular
arasındadır. Bugün içinden geçilen yüksek gerilimli ortamdan
çıkılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Yeni Yasama
Yılı’nda normalleşme sürecini başlatacak somut adımlar atması
hepimiz açısından elzemdir. Son dönemde yaşanan bunalımların,
gerginlik ve skandalların ortak akıl ve sağduyu ile bir fırsat
penceresine dönüştürülmesi için henüz vakit mevcuttur. Çalkantılar
içinde sarsılan Türkiye’nin durulmasını sağlayacak ve Türk
milletinin gerçek gündemine dönülmesini mümkün kılacak yollar henüz
tükenmemiştir. Hala az da olsa umut ateşi yanmaktadır. Bu bakımdan
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, milletimizin gerçek sorun
alanlarını mümkün olabilecek en geniş tabanlı bir mutabakat ve
katılımla ortadan kaldırması acil bir ihtiyaçtır. Bilhassa TBMM’de
temsil edilen partilerin; “temiz siyaset, temiz yönetim ve temiz
toplum” idealine bağlılık konusunda ne derece samimi ve buna ne
kadar bağlı oldukları gelecek günlerde daha da billurlaşacaktır.
Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla fonksiyonel hale gelmesi,
milli varlığımızı parçalamaya yönelik karanlık senaryoların mağlup
edilmesinde çok önemli katkı sağlayacaktır. Biz parti olarak
bugünkü darboğazın, bugünkü sağlıksız ve istikrasız tablonun,
demokratik rejimin meşru zeminlerinde, kuruluş ilkelerimizin ahlaki
ölçülerinde, dünden miras aldığımız milli ilkeler boyutunda
aşılabileceğine yürekten inanıyoruz. İstendikten sonra, Türkiye’nin
önünü kesmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. İstendikten sonra,
Türkiye’yi kimse tutamayacak ve durduramayacaktır. Birlik ve
beraberlik ruhu sağlamlaştıktan sonra Türk milletinin yükselmesine
kimse mani olamayacaktır. Yeter ki, bu Meclis çatısı altında Türk
milletinin müşterek milli değerlerine sadakat gösterilsin, yeter ki
milli hedeflerden en ufak bir sapma gösterilmesin, yeter ki milli
kimlikten kimse gocunmasın. Şunu gönül huzuruyla belirtmeliyim ki,
Türk milleti bizim en büyük dayanağımız, en büyük servetimiz, en
büyük güvencemizdir. Ve bu muhteşem tarihi ve sosyolojik görkemin
yaşatılması, payidarlığı, birliğinin ve kardeşliğinin sonsuzluğa
akması bu Gazi Meclis’te ettiğimiz yeminin, hem de taşıdığımız
vekâlet görevinin eşsiz bir gereğidir. Buradan yeri ve sırası
gelmişken, TBMM’de görev alan her milletvekili arkadaşıma,
Anayasa’nın 81’nci maddesini hatırlatmayı, bu çerçevede içtikleri
anda göre hareket etmekle mükellef olduklarını söylemeyi bir
sorumluluk addediyorum. Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın
ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumaya büyük Türk milleti önünde
namus ve şeref üzerine yemin ederek görev başı yapan hiçbir değerli
milletvekili bunun dışına çıkamayacak, buna aykırı hareket
edemeyecektir. Çünkü ortada şeref ve namus bahsi vardır. Bunlar bir
insanın sahip olması gereken olmazsa olmaz iki değeridir. Kuldan
utanan, Allah’tan korkan hiçbir fani, hele hele ‘ben Müslümanım’
diyen hiçbir vicdan sahibi yeminlerini bozamayacak, yeminlerinden
cayamayacaktır. Bu söylediklerimin istisnaları döneklerdir, batılın
takipçileridir, şirk koşanlardır, günahkârlardır ve kıblesini
kaybetmiş zavallılardan başkası olmayacaktır. Allah’a hamd olsun
ki, Milliyetçi Hareket Partisi’nin her milletvekili, bu salonda
hazır bulunan her arkadaşım yeminlerine sadık ve sonuna kadar da
bağlıdırlar. Biz sözlerimizden vazgeçecek, doğrularımızı unutacak
ve yeminlerimizden dönecek kadar şuurumuzu, izzet-i nefsimizi ve
imanımızı şükürler olsun ki kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz. Artık
TBMM’de görev alan tüm milletvekilleri kendilerini gözden
geçirmeleri, milli ve manevi vecibelerin neresinde durduklarını
kalben ve vicdanen değerlendirmeleri gerekmektedir. Unutmayınız ki,
yeminini çiğneyen, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü dinamitleyen, sabote eden, etmeye de cüret eden kim
olursa olsun, millet ve tarih nezdinde beddualarla anılacak ve de
hain damgasını kalın harflerle alnına yiyecektir” şeklinde
konuştu.
DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ
“Bugün milliyetçiliğe duyulan nefretin, kızgınlığın, fobinin
kaynağına, ve yetişme evresine indiğimizde, biliniz ki demokrasiye
duyulan hazımsızlık hemen yüzeye vuracak, gözümüze çarpacaktır”
ifadelerini kullanan Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ın değiştirdiği
gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklediğini belirterek,
“Milliyetçiliğe hasım olmakla, Türk milleti gerçeğine şaşı bakmakla
teoride ve pratikte demokrasiye cephe almıştır. İşte böylesi bir
zihniyet demokratikleşme paketleriyle milletimizin gözünü boyamaya,
PKK taleplerini bir bir karşılayarak bölücülere ustalık
gösterisinde bulunmaya kalkışmıştır. Evet, Başbakan ustadır, ama
bölünme duvarının mimarisinde ustalaşmış ve uzmanlaşmıştır. Evet,
Başbakan ustadır, ama gücü yeterse ancak ve ancak yıkımın ve
çözülmenin ustalığıyla anılacak, bu leke de bozuk sicilini kapkara
yapacaktır. Başbakan Erdoğan’ın dün açıkladığı ve tarihi olarak da
tarif ettiği sözde demokratikleşme paketi her haliyle milletimiz
adına büyük bir utanç vesikasıdır. Başbakan Erdoğan, bu paketi,
gerçekten de Türkiye’nin demokratikleşme tarihinin, özellikle de
son 11 yıllık buhran döneminin tabii bir sonucu olarak görüyorsa;
bu demektir ki, aklını Kandil’de, zekâsını da İmralı’da
kaybetmiştir. Bizim bu paket açıklanmadan bir gün evvel ne
söylemişsek, neyi öngörmüşsek doğru çıkmış, Allah nazardan
saklasın, Başbakan bizi bir kez daha mahcup etmemiştir. Biz bu
paket serisinin ne ilk, ne de son olacağını söylerken kendisi bir
gün sonra bizi doğrulamış ve PKK’ya teslimde dur durak
bilmeyeceğini ispatlamıştır. Paketin muhteviyatını yorumlamaya
geçmeden evvel üzerinde durmayı faydalı gördüğüm önemli konular
bulunmaktadır. Bir defa bu paket demokratikleşme parolasıyla
hazırlansa da, usul ve esas bakımından anti demokratik olup,
demokrasinin ruhu ve lafzıyla çelişmektedir. Demokratikleşme paketi
hazırlanmıştır, ama kimsenin fikri sorulmamıştır. Demokratikleşme
paketi hazırlanmıştır, kimsenin, hele ki, AKP’nin değerli
milletvekillerinin bile haberi olmamıştır. Ve daha da yürek burkucu
olanı ise, bu paketin PKK’nın emrivakilerini, tehditlerini, bölücü
oburluğunu ve kan tutkusunu tatmine yönelik olarak kaleme alınmış
olmasıdır. Görünen odur ki, Başbakan Erdoğan vicdan tapusunu,
iradesinin şifrelerini PKK’ya ve İmralı canisine siyasi ikbal
uğruna haraç mezat satmıştır. Bu altından kolay kolay kalkılmayacak
bir ayıp ve rezalettir. Başbakan Erdoğan, 11 yıl önce, hükümet
görevini devraldıkları gün, bir tek paketle tüm yasakları
kaldırmayı, tüm kısıtlamalara son vermeyi, bütün özgürlüklerin
önünü açmayı gönlünün istediğini, ama buna siyasi zeminin müsait
olmadığını söylemiştir. Sorarım sana Sayın Erdoğan, bu ülkede yasak
olsaydı, özgürlükleri kullanmada fahiş engeller bulunsaydı, sen ve
zihniyetin 3 Kasım’da nasıl ve hangi vasıtalarla iktidar
olabilecektin? Sen bile bu ülkede Başbakan olurken, ki maalesef
gerçek budur, Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük bağlamında
zayıflıklarının olduğunu nasıl iddia edebilir, nasıl ileri
sürebilirsin? Gezi Parkı hadiselerinde, gencecik evlatlarımızın
bireysel hak ve özgürlük taleplerini gazla, tomayla ve şiddetle
bastırırken, teröristlere özgürlük bonkörlüğü yapmak insanlığın,
ahlakın ve tutarlılığın neresine sığmaktadır? Öğrencilere orman
yolu gösterirken çok mu demokrattın, çok mu özgürlükçüydün? Medyayı
susturan sen, yandaşları kollayan sen, oy vermeyenleri dışlayan
sen, muhalifleri sindirme edepsizliğine soyunan sen, partilere
tezgah kuran sen, en ufak itirazları hakaretlerle savuşturan sen,
şimdi kalkıp da demokrasi ve özgürlükte ahkam mı kesmektedir? Sayın
Başbakan, sınırsız özgürlük olmayacağını, demokrasinin bir tramvay
olduğunu söylerken de şuurun açık mıydı? Başbakan Erdoğan,
demokratikleşme paketinin milletimizin yüzünü güldüreceğini,
darbecilerin de uykusunu kaçıracağını söylemiştir. Reformların,
özgürlüğe susayan toplum kesimlerini sevindireceğini, milletin
iradesine musallat olan baskıcı, ceberut, vesayetçi odakları
rahatsız edeceğini iddia etmiştir. Lütfen söyleyiniz, bu özgürlüğe
susayanlar kimlerdir? Ve açıklanan paketten yüzü gülecek, içten içe
sevinecek bölücü zümre ve küçük bir azınlık dışında kaç kişi
vardır? Türk milleti inim inim ağlarken, elindeki avucundakini
borca ve hayat pahalılığına teslim etmişken, üstelik kimliği hedef
alınmışken kimin sevinecek ve havalara uçacak hali kalmıştır?
Başbakan hangi gezegende yaşamaktadır? Kaldı ki yeni bir ütopya
kitabı mı yazmakta, burayı da güneş ülkesi mi sanmaktadır?
Başbakan, duyunca hepimize ‘pes doğrusu’ dedirtecek bir beyanda
daha bulunmuştur. Buna göre açıklanan demokratikleşme paketiyle
şehitlerimizin arzularını yerine getirdiklerini hiç yüzü
kızarmadan, en ufak çekinme, mahcubiyet hali göstermeden dile
getirmiştir. Ne zamandan beridir PKK’nın taltifi, ödüllendirilmesi
ve dayatmalarının karşılanması aziz şehitlerimizin arzusudur? Sayın
Başbakan, sende hiç mi vicdan, hiç mi akıl, hiç mi erdem
kalmamıştır? Eli ve vicdanı kanlı katillere müjde verilmesini,
şehitlerimizin, şehit analarının ve yakınlarının arzusu olarak
lanse etmek kendini bilmezliğin dik alası değilse nedir? Malum
siyasi zihniyetin kırdığı potlar, alenen yaptığı korkunç hatalar
bunlarla da sınırlı değildir. Başbakan Erdoğan ‘artık Türkiye’de,
kimlik dayatan, makbul vatandaşı tanımlayan, vatandaşlarının
kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle uğraşan bir devlet yoktur.’
demektedir. Ek olarak, ‘vatandaşının ihtiyaçlarına, taleplerine,
çığlığına, feryadına kulak tıkayan, vatandaşını asimile eden,
taleplerini reddeden, ihtiyaçlarını inkar eden bir devlet anlayışı
yoktur.’ diyerek de sözlerini sürdürmüştür. Başbakan Erdoğan hangi
kimlikten bahsetmektedir? Kim kime neyi dayatmış, vatandaşlarımızın
kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle kendi gibileri dışında kimler
uğraşmıştır? Bunları da açıklamalıdır. Şayet kast ettiği Türk
kimliği ise, bu bir dayatma değil, asırların alın teri, şehit
emaneti ve ceddimizin kutlu bir mirasıdır. Bil ki Sayın Erdoğan
Türk kimliği sana rağmen, senin gibilerine rağmen, yoldaşın,
ortağın ve dostun İmralı canisine rağmen, vatanın semalarında
manevi bir bayrak gibi dalgalanacak, milletimin medar-ı iftiharı
olmayı ne pahasına olursa olsun sürdürecektir. Ayrıca Başbakan her
şeyi bırakmış ve muhalefet partilerini tanzime yeltenmiştir. Sözüm
ona, millete ayak uydurmalı, büyüyen Türkiye vizyonuna göre hareket
etmeliymişiz. Daha da ilginci, kendi hatasını, kendi eksiğini
görmeyen, sorgulamayan muhalefet adeta milletimizi suçluyormuş. Biz
doğal olarak kendimizi biliriz, kendimizden mesulüz. Başbakan
Erdoğan iktidarı halletmiş, her şeyi tanzim etmiş, BOP’a bin takla
atarak küresel projelerin eşbaşkanlığıyla sömürgeciliğin kapak
yıldızı olmaya hak kazanmıştır da, şimdi sıra muhalefete mi
gelmiştir? Başbakan Erdoğan, yabancıların ardı sıra uygun adımla
yürümeyi millete ayak uydurmak mı sanmaktadır? Demokratik adap ve
terbiyede, kendi dışındaki partilere ayar vermek, iftiralarla,
dayanaksız sözlerle yer hatırlatmak var mıdır? Başbakan Erdoğan’ın,
PKK’ya övgüler yağdırdığı, İmralı canisine methiyeler düzdüğü iki
dudağından, Milliyetçi Hareket Partisi’ne nasihatler çıkarması,
şişeden fil çıkması kadar hezeyandır, akıl dışılıktır. Başbakan
Erdoğan bu kadar yanlışın içinde bir yerde doğruyu konuşmuştur.
Haklıdır, korkaklar zafer anıtı dikemezler. Bu yüzden Başbakan,
bırakın anıt dikmeyi, işler ters gittiği anda, bu da çok uzak
değildir, BOP hesabından kesilen bir biletle soluğu Okyanus
ötesinde zor güç alacaktır” açıklamasında bulundu.
"BAŞBAKAN PKK’YA TESLİM OLMUŞTUR"
Demokratikleşme Paketi’nin PKK dayatmalarının klasik, bildik ve
ezberlenmiş bir yansıması olduğunu söyleyen Bahçeli, “Sessiz devrim
yapmakla övünen Başbakan, asıl manada sinsi devrimle PKK’ya teslim
olmuştur. Bu paket yapılan pazarlıkların sonucudur. Bu paket
PKK’nın elinden, İmralı canisinin de tezgâhından geçmiş, sözde Akil
İnsanlar Heyeti’nin raporlarıyla harmanlanmıştır. Uzun süre
beklemesinin esbabı mucibesi budur. Demokratikleşme paketinde Türk
milleti yoktur, TBMM iradesi yoktur, milletimizin beklentisi asla
yer almamıştır. Başbakan Erdoğan, 11 yıl boyunca hiçbir reformu
dayatmalarla, baskıyla, pazarlıkla açıklamadıklarını, millet ne
dediyse, milletimiz için hayırlı olan neyse onu yaptıklarını
yalandan medet umarak belirtmiştir. Acaba milletimiz,
demokratikleşme paketinin neresine onay vermekte, nesini
beğenmektedir? Başbakan’ın millet dediği yandaş ve bölücü emellere
kapılanmış dürüstlüğü muamma olan bazı anket ve kamuoyu araştırma
şirketleri midir? Açıktır ki, bu ihanet ve teslimiyet belgesinin
patenti teröristbaşı ve kanlı terör örgütüdür. İmralı canisi
dayatmış, Başbakan sinmiştir. PKK tehdit etmiş, Başbakan verdiği
sözlerin gereğini yapmak zorunda kalmıştır. Bölücü talepler
Başbakan eliyle siyasete taşınmış, meşruiyet kazandırılmak
istenmiştir. Başbakan’ın demokratikleşme ve reform kılıfıyla Türk
milletine pazarlamaya çalıştığı bu paket, özünde PKK’nın yıllardır
beklediği hain isteklerin bir kısmıdır. Bu paketle birlikte
bölücülük bir adım daha mesafe almış, özerklik, federasyon,
konfederasyon ve bağımsız Kürdistan amacına biraz daha
yaklaşılmıştır. 1 Ağustos 2009 tarihinde Polis Akademisinde
kurdelesi kesilen yıkım projesi ve bu yıl içinde gündeme getirilen
süreç ihaneti bir eşiği daha geçmiştir. Başbakan Erdoğan, İmralı
canisi, Kandil çetesi, Barzani, küresel mihraklar, yandaş basın,
sözde aydınlar ve 63’lükler el ele vermişler ve Türk milletine
operasyonlarını telaşla hızlandırmışlardır. Gürültüyle açıklanan ve
demokrasinin yüz karası olan paketin muhtevası PKK’nın vesayeti,
İmralı canisinin yönetimiyle kaleme alınmıştır. Bunda şüphemiz
yoktur. Başbakan Erdoğan, büyük ekran televizyon hediye ettiği
İmralı’daki müzakere ortağına dikkat çekici mesajlar göndermiş,
ayaküstünde, milletimizin gözleri önünde ruhunu okşamıştır. PKK’nın
Meclis ayağı BDP’nin sızlanmaları, eleştirileri de iş olsun torba
dolsun kabilinden olup, yalnızca bir şey söylemek adına
seslendirilmiştir. Yoksa bölücüler önemli bir mevzi kazanmış, PKK
başarmış, istediğini tümüyle elde etmenin ucuna gelmiştir. Herhalde
bundan sonra Sayın Bülent Arınç bizzat kendisiyle müsemma haline
gelen ‘densiz’ ifadesini kolay kolay ağzına almayacak,
alamayacaktır. Zira bir insanın kendine hakareti akıl hastalığı
belirtisidir ki, Sayın Arınç henüz bu düzeye gelmemiştir. PKK’nın
bölücü ve ayrılıkçı taleplerinin kısa, orta ve uzun vadeye
yayılarak hayata geçirilmesi, İmralı canisiyle Başbakan’ın kafa
kafaya vererek hazırladığı yol haritasına göre şekillenecektir. İlk
etapta, yasal düzenleme gerektirmeyen, idari tasarruflarla
sağlanacak konulardan işe başlanacaktır. İkinci etapta, TBMM’nde
lazım gelen yasal değişiklikler yapılacaktır. Son etaba
geçilebilirse, sırayı Anayasa değişiklikleri alacaktır. AKP-PKK
dayanışması ve ittifakı önümüzdeki dönemde Anayasa değişikliği için
de inisiyatif alabilecek ve referandum bir seçenek olarak gündeme
gelebilecektir. Amaç budur, hesap buna yöneliktir. Herkesin hakkını
veriyoruz diyerek, bir kez daha PKK taşeronluğuna tevessül eden
Başbakan gerçek yüzünü tekrar göstermiştir. Başbakan’ın artık tek
millet, tek devlet, tek bayrak ve tek vatan söylemlerinde ne denli
samimiyetsiz olduğu netleşmiştir. Türk milleti olan biten tüm
olumsuzlukları, kabus paketinden taşan kabul edilemez terörist
taleplerini dün ibretle izlemiştir. Parti olarak, pakette ifade
edilen her bir maddenin amacını, taşıdığı anlamları, neden
olacakları yıkım ve tahribatları ayrıntılarıyla milletimizle
paylaşacağız. Bugün yalnızca bir ön değerlendirme yapmayı doğru ve
yerinde görüyoruz. Malumlarınız olacağı üzere, PKK’nın bölücü
talepleri kabaca dört ayaklı olup; siyasi statü, anadilde eğitim,
özerk yönetim ve siyasi aftan ibarettir. Bildiğiniz üzere, Seçim
Kanunu’nun 15’nci Maddesi’ne bir ek yaparak, tüzüklerde yer almak
ve 2 kişiden fazla olmamak kaydıyla, partilere eş genel başkanlık
sistemi getirileceği Başbakan tarafından dillendirilmiştir. Burada
Başbakan, BDP’nin fiilen yürüttüğü bölücü ve otoriteyi sarsıcı
modeli genele şamil kılma arayışı içine girmiştir. Oldu olacak
Başbakan resmiyette bunun ilk tecrübesini yapmalı, İmralı canisini
partisine eş başkan olarak almalıdır. Siyasi Partiler Kanunu’nda
yapılacak muhtemel bir değişiklikle, farklı dil ve lehçelerde
siyasi propagandanın önü açılacaktır. Hiç kuşkusuz bu PKK istekleri
arasındadır. Zaten fiilen de uygulanan bu yanlışın, kanunlaşması
ülkemizin iki dilli ve iki parçalı bir hale gelmesini
hızlandıracağından ve özerklik taleplerinin alt yapısını inşa
edeceğinden dolayı masum ve kabul edilebilir herhangi bir yönü
bulunmadığı ortadadır. Başbakan’ın paketinde özel okullarda farklı
dil ve lehçelerde eğitim verileceği anlaşılmaktadır. Bu, bal gibi
ve apaçık biçimde anadilde eğitim onayıdır. Başbakan Erdoğan,
PKK’nın, bölücü çevrelerin taviz vermediği bu zorlamasına boyun
eğmiş, tarihi bir zilletin tarafı olmuştur. Oysaki aynı Başbakan,
15 Ağustos 2013 günü, Türkmenistan dönüşünde uçakta, anadil
eğitimiyle ilgili sorulan bir soruya; ‘resmi okullar için de ve
özel okullar için de böyle bir çalışma yok. Ne getirir, ne götürür
kimse düşünmüyor. Biz AK Parti olarak ülkemizi bölecek konular
üzerinde adım atmayız.’ cevabını vermiştir. Başbakan Erdoğan ne
olmuştur da, çok değil, 45 gün içinde çark etmiş ve yeni bir iki
yüzlülük destanı yazmıştır. Demek ki, PKK bu süre zarfında öyle
boğazını sıkmış, öyle bunaltmıştır ki, Başbakan sonunda ipleri
teröristlerin eline vermiş, bölünmeyi makul görmüştür. Sözde
akillerin istekleri de bir bir yerine getirilmiştir. Türkiye 45
günde fikir değiştiren bir Başbakan tarafından yönetilmektedir ki,
bu hepimiz için acı bir gerçektir. Anadilde eğitim Türk milleti
için en ciddi açmazdır ve sonuçları ağır olacak, Türkiye’yi
parçalanmaya ötürecektir. Başbakan’ın bu ihanete hizmet etmesi, bu
bölücü talebi karşılaması içine düştüğü yanlışın neredeyse son
halkası, son markasıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu
kabullenmemiz kesinlikle mümkün olmayacaktır. Diğer taraftan 1949
tarihli İl İdaresi Kanunu’nun 2’nci maddesinde yer alan ibarenin
kaldırılarak, köylerin eski isimlerinin yeniden alması söz konusu
olacaktır. İl ve ilçe isimlerinin değiştirilmesi için mevcut kanun
hükmünce yasal düzenlemeler yapılması zımnen ifade edilmiştir. Bu
da açık seçik bir şekilde PKK’ya verilen ödün olup, Türkiye’nin
üniter milli yapısına kast eden bir hazırlıktır. Bu önerinin de
terör örgütüne sunulan bir ikram olduğundan, en küçük mazur görülür
bir yanı yoktur. Öte yandan Roman Dil ve Kültür Enstitüsü kurulması
için kollar sıvanmıştır. Başbakan Erdoğan konuşmasında Roman
konutlarından da bahsetmiştir. Merak ediyoruz ki, saymakla bir
türlü varamadığı 36 etnik grup için de konut yapmayı planlamakta
mıdır? Bu nasıl bir ayrımcılıktır ki, Roman kardeşlerimiz sanki
toplumun dışında, milletin yabancısı gibi gösterilmeye
çalışılmaktadır? Milliyetçi Hareket Partisi bu bölücü ve dışlayıcı
kararı ilkel, ötekileştirici ve vahim bulmaktadır. Başbakan
Erdoğan’ın, “Ayrımcılıkla Mücadele Ve Eşitlik Kurulu” teşekkül
ettirmesinin de suyu çıkmış, yolun başında inandırıcılığı
kaybolmuştur. Sözde demokratikleşme paketinde yer alan diğer konu
başlıklarının tartışmaya açık yönleri ve az da olsa olumlu
görülebilecek yanları vardır. Ancak paketin tümüne odaklandığımızda
PKK’nın ve İmralı canisinin her tarafına nüfuz ettiği, her yerine
sindiği ve her satırını mühürlediği meydana çıkacaktır. Net olarak
söylemek lazımdır ki, paket PKK’nın filesini doldurmuş, kanlı
sofrasına meze olmuştur. Son olarak ilkokullarda okutulan ve
hepimizin de hafızalarında derin izler bırakan, duygulanarak
hatırladığımız, duyunca mırıldanarak eşlik ettiğimiz Andımızın
kaldırılma hazırlığı büyük bir ahlaksızlıktır. Başbakan Erdoğan ve
zihniyeti, her sabah yavrularımızın, Türk’üm demelerinin, doğruyum
diye haykırmalarının, çalışkanım diyerek seslenmelerinin neresinden
rahatsızdır? Sayın Başbakan bölücü terör örgütü bu kadar mı gözünü
korkuttu, bu kadar mı aklını başından aldı? Yarın çocuklarımızın
aileleri okulları sardığında, hep bir ağızdan Andımızı okuduğunda
Başbakan ve hükümeti ne yapacak, mesela bunlara da gaz sıkacak
kadar gözü dönecek midir? Bu karanlık kampanya dikiş tutmayacak,
yavrularımızı ve geleceğimizi PKK’ya havale etme, peşkeş çekme
sinsiliği Allah’ın izniyle maya tutmayacaktır. Ve sizlerin
huzurunda Andımızın son satırlarını yüksek sesle okuyarak konuşmamı
bitirmek istiyorum: “Varlığım Türk varlığına armağan olsun, Ne
Mutlu Türküm Diyene” ifadelerini kullandı.
(İHA)