Babaoğlu'nun canını sıkanlar
Abone olHaşmet Babaoğlu'na son zamanlarda Amerikan işi tavsiyelerden bıkkınlık gelmiş. CNN'nin talk show'cusu Larry King'in de bu işlere alet edilmesi iyice moralini bozmuş.
Haşmet Babaoğlu, Amerikan işi tavsiyelerde bulunanlara iyice bozulmuş. "Karşındakini etkilemeyi bırak önce kendine bak" yazısı onun içini döktüğü yeri olmuş..
Bilmem, gazetelerde, dergilerde sürekli "karşınızdakini nasıl etkilersiniz" türünden Amerikan işi tavsiyelerle karşılaşmak artık sizde de baygınlık ve öfke karışımı duygular uyandırmaya başladı mı?
Beden dili, kaş-göz dili, kılık-kıyafet dili, dilin dili...
Hepsi "kendini" anlatmaya değil (aman sakın, nenize lazım!), tersine, karşınızdakini etkilemeye ve "malı götürmeye" yönelik strateji ve taktikler...
Hani "sen sus, yalanlar konuşsun" gibi bir şey.
Dikkat edin, alttan alta bütün bu tavsiye ve yönlendirmelerin insana şöyle dediğini göreceksiniz: Bak kardeşim; kişiliğinin, kimliğinin bir önemi yok. Ne olduğunun hiç önemi yok! Önemli olan nasıl göründüğün, hangi role büründüğün...
"Ekmek, aşk, meşk, hepsi aslanın ağzında" gerçeği üzerine kurulu bir dünyanın hainliği karşısında kurnaz tilkilik ve "artiz"likle ne kadar idare edebilirsen işte!..
En son CNN'nin müthiş talk show'cusu Larry King'in de bu işlere alet edilip, "konuşarak karşındakini etkileme" işinin gurusu haline getirildiğini görmek iyice beynimi bulandırdı.
King'in tavsiyeleri Hürriyet'in Kelebek ekinde dizi olarak yayınlanıyor şu sıralarda.
Mesela manşet şöyleydi geçen gün: "Imm, şeyy, ee gibi anlamsız kelimelerin arkasına sığınmayın!"
Sıradan insanlara böyle tavsiye ediyormuş King.
Ben de diyorum ki, sığınmaya ihtiyaç hissettiyseniz yapın bunu, hemen yapın.
Öpün başınıza koyun o "şey"leri, "ımmm"ları, "ee"leri...
Bu yüzden sizi sevmeyecek, işe almayacak, beğenmeyecek biri varsa, ona da uğurlar olsun.
İyi konuşmak, derdini anlatmak önemlidir. Tamam.
Anlaşılmak hayati önemdedir. O da tamam.
Ama (Larry King'in deyimiyle) "konuşmanın güzelliği"nden daha önemli olan şey "bizim güzelliğimiz" değil mi?
İşin dalgası bir yana, bizim konuşurken o tereddütlere, anlamsız gibi görünen basbayağı anlamlı seslere, hatta ağız kalabalıklarına ihtiyacımız var.
Televizyon stüdyosu veya sahnede değiliz ki!
Hayatın göbeğindeyiz. Endişeliyiz, heyecanlıyız...
Ve endişelerimiz, heyecanlarımız, sarsaklıklarımız da sözlerimiz kadar, bazen daha da çok şey anlatıyor...
"Söylediğimiz söz ne kadar etkileyici olursa olsun önceden çıkardığımız sesler sözümüzün değerini sıfırlar" diyen King'e hiç katılmıyorum.
Neden öyle olsun?
Karşımızdaki bizi gerçekten dinlemeyi istemiş, amaçlamışsa, iki "hıı", üç "ee"yle dağılır mı?
Hulki Cevizoğlu'nu, Ali Kırca'yı, Larry King'i değil de, bizi dinleyecekse karşımızdaki...
Sıcak, canlı, kımıl kımıl bir ilişkidir bu...
Ara ara bulutlanan gözlerimizin, kıvranıp duran ellerimizin, huzursuz hallerimizin, hatta (düşler, düş kırıklıkları, yenilgiler ve yengilerle dolu) geçmiş deneyimlerimizin de damgasını vurduğu bir dünya...
***
Bu "etkileme sanatı" guruları bazen fena düzkafalaşıyorlar ve bunu hiç fark etmiyorlar.
Koca Larry King de, çoğumuzun (hele Amerikalılarda sakız çiğneme gibi bir alışkanlıktır) ağzına yapışan "biliyor musun?" türü laflarla söze başlamaya itiraz ederken ne diyor, biliyor musunuz?
"Ya karşınızdaki kişi 'evet, biliyorum' cevabını verirse ne olacak?"
Aynen böyle. King'in itirazı ve sorusu bu...
Ciddi ciddi...
O "biliyor musun?"ları; "you know?"ları düzanlamlarıyla ciddiye alacak kadar saflaşmak için ünlü bir televizyon konuşmacısı olmak gerekiyor herhalde!
***
Son sözler olarak...
Başkalarını etkilemenin yapay yollarını bırakıp ille de tavsiye edeceksek, "adam olma"nın yollarını tavsiye etsek diyorum.
Olduğumuz gibi görünmekten ya da nasıl görünmek istiyorsak derinlemesine öyle olup çıkmanın güzelliklerinden konuşsak biraz da...
Hem sonra şu "başkaları" denenler ne menem insanlar? Hepsi de bu ucuz tilkiliklere kanacak, bunlardan sahiden etkilenecek kadar şapşal insanlar mı yahu?
Yönetim yeni İnönü'ye sahip çık!
Bugün Beşiktaş yine İnönü'ye çıkacak.
Ama derbide boyutları skandala varan öyle yanlışlar yaşandı ki, artık o yanlışların tekrarlanmaması için kulüp ve stat yönetimi bugün bütün önlemleri en üst seviyede ciddiyetle alıp uygulamalıdır.
Hafta boyunca telefonlarım susmadı, mail'ler yağdı.
Elinde biletiyle dışarda kalan Beşiktaş taraftarlarının anlattıklarından utandım.
"Kapıdaki sözde güvenlik görevlisini yakasından tutup kenara fırlattıktan sonra, orada neden durduğu belli olmayan turnikeden rahatça geçen adamlar" olmamalı bugün...
Hiçbir Beşiktaş seyircisine "Fenerbahçe bir maç sırasında sattığı formadan, içerideki hot-dog'dan ne paralar kazanıyor, biz sap gibi ortada kalıyor, statta tuvalete bile gidemiyoruz" dedirtecek yanlışlar yapılmamalı bugün.
Yeni İnönü, bırakın normal hizmeti, yeni zevkler, yeni keyifler vermeli seyirciye...
Öyle değil mi, sevgili Demirören?
Haydi görev başına!