Rol aldığı diziler ve filmlerle adından söz ettiren 35 yaşındaki Hande Doğandemir, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye konuştu. Bilinmeyenlerini anlatan Doğandemir yaptığı açıklamalarla olay oldu.Sinemalar kapalıydı, değil film çekmeyi düşünmek, izleyemiyorduk bile. Ama sen ‘Daha İyi Bir Yarın’la film setlerine döndün. Nasıl hissettirdi?İzlemeyi özlediğim kadar çekmeyi de özlemişim. Sevdiğim senaryo ve ekip olunca da tadından yenmedi.Neydi tadından yenemeyecek kadar seni etkileyen?Adı bile umut verici: ‘Daha İyi Bir Yarın’. Emre Kavuk yazdı ve yönetti. Kulağa nahif bir aşk hikâyesi gibi gelse de aslında 2060’ta geçiyor. Ama dünyası retro, bütün görselliğinde 1960’lardan esinlenilmiş bir evren var. O açıdan farklı bir iş oldu.Ne anlatıyor?Ozan (Yağızcan Konyalı) karakteri sevgilisi tarafından terk ediliyor ve intihar etmeye karar veriyor. Bunun için ‘Yaşam Sonlandırma Merkezi’ne başvuruyor. Çünkü herkesin bir çipi var ve onun kapatılması için bu dünyayla hiçbir bağının kalmaması gerek. Ama Ozan’a “Size âşık biri var” diyorlar. Ozan da o kızı yani benim canlandırdığım Ekin’i bulup aşktan vazgeçirmek için bir yolculuğa çıkıyor. Sonrası çok sürprizli.Senin daha iyi bir yarınında neler var?Neler yok ki? Suyumuz bitiyor, ormanlar katlediliyor, türler yok ediliyor, hayvanlar ölüyor... Benim daha iyi bir yarınımda bunlar olmaz, daha iyi bir dünya olurdu. Her canlının değer gördüğü bir dünya olsun isterdim.2060’ta olmayı ister miydin?Ben biraz garantici bir tipim. Nasıl olduğunu bilmem lazım. İyiyim şu an.Filmde 39 yıl sonrasını işliyorsunuz. Peki, yıllar geçiyor, aşk nasıl değişiyor?En büyük değişim sebebi, teknolojinin gelişmesi. Herkes birbirine ve her şeye daha kolay ulaşabiliyor, aşk daha çabuk tüketilebiliyor. Çok güçlü duygular bir anda başlayıp bir anda bitiyor. Aşk hâlâ kıymetli ama kolay tüketilir bir durumda.35 yaşındasın. Yolun yarısı derlerdi... Senin için ne ifade ediyor?Gençken yaş alma duygusu korkutucu geliyor. Ama şimdi acayip mutluyum. Bana iyi hissettiren yaşlardayım. Bir kadın için de en güzel yaşlar.Hakkında ne söylesen şaşırırız?Çok sakladığım bir tarafım yok, pek şaşırtmam herhalde. Sadece mesafeli ve soğuk görünüyorum. Bunu da herkes söylüyor. Aslında hiç öyle değilim. Herhalde Ankaralı olmaktan geliyor.Baban banka, annen maliye emeklisi.Ankaralı memur çocuğu benim işte.Kulağa çok sıkıcı geliyor...Evet. Hem de tek çocuk düşün, aşırı sıkıcı gibi. Ama Ankara o kadar güzeldi ki... Çok güzel bir çocukluk ve gençlik geçirdim. Hiç tahmin ettiğin gibi sıkıcı değildi.Ankara Üniversitesi’nde sosyoloji okumuşsun, bu nereden çıktı?Ortaokul ve liseyi Fransızca okudum. Orada biraz farklı yetiştiriliyorsunuz zaten. Psikoloji, sosyoloji ve sinemaya o dönem çok meraklıydım. Sosyoloji okursam her ne yaparsam yapayım, benim bir anahtarım olur diye düşündüm. Oyunculukta da bana inanılmaz bir gözlem alanı yarattı.Peki oyunculuk nasıl girdi hayatına?Babam, okul bitince çalıştığı bankada işe gireceğim sanıyordu. Ama bir gün aniden “Ben İstanbul’a gidiyorum” dedim.Ne oldu?Ne olacak, şoka girdi, bir şey demediler.Neden İstanbul’a gitmek istedin?İletişim sosyolojisi çalışıp tezimi sinema üzerine yazdım. Televizyonculuğu öğrenmek için İstanbul’da staja geldim.O sırada nasıl keşfedildin?Bir yapım şirketinde çalışmaya başladım. Rejideydim ve editörlük yapıyordum. Konuklarla da ilgileniyordum. Sonra bir arkadaşım “Binada bir işin deneme çekimini yapıyorlar, ne olur git” dedi. Ve ilk deneme çekiminde ‘Kahramanlar’ işine seçildim.“Mutlaka oynamalıyım, yoksa ölürüm” diyenlerden misin?Yok, niye öleyim, hayatta başka şeyler de yapabilirim. Çalışmayı çok seviyorum ve oyunculukta arada boşluklar olabiliyor; o dönemlerde yeni şeyler deneyebilirim.Seni televizyon dizileriyle tanıdık. Ama ‘Nuh Tepesi’ filmiyle sanki dümeni festival filmlerine kırdın. Yine ödüllü bir yönetmenle çalışıyorsun. Kariyerinde bir kırılma mı yaşıyorsun?Aslında bunu çok istedim. Televizyonda iş yapmaktan çok mutluyum ve mesleğimin bir parçası. Hiçbir dalı diğerinden ayırmıyorum. Hepsi benim kariyerim ve oyunculuğumu besleyen şeyler. Ama bir oyuncu olarak yelpazemin genişlemesini, sinema ve tiyatronun biraz daha kariyerimin merkezinde olmasını istedim. Tam da istediğim o yola girdim; bunun için çok emek ve zaman verdim. Ve o kapının aralanmış olmasından mutluyum.Hem televizyon hem festival filmleri yapan bir oyuncu olarak televizyon oyunculuğunun daha kolay bulunmasına, hatta oyunculuk olarak bile görülmemesine ne diyorsun?Evet, böyle bir algı var. Ben de başlarda tiyatro yapmak istediğim zaman çok ciddiye almadılar.Neden?Çünkü seni sadece televizyondaki bir imaj olarak görüyorlar. Bir reklam yüzüsün, romantik komedide oynuyorsun... Bu algı, seni sadece onunla kısıtlıymışsın gibi bir hale getiriyor. Bu algıyı kırabilmek için çok uğraştım ve o yola baş koyunca herkes görüp seni destekliyor.Hangi alan daha zor?Oyunculuk mesleğini kalpten icra ediyorsun, hiçbirinin senin için bir farkı olamaz. Aynı ciddiyet ve aynı saygıyla televizyondaki rolü de üzerine giyersin, sahneye de çıkarsın.Mayolu bir fotoğrafın yayımlandı. Kilona dair acımasız yorumlar aldın...Bunu yaşayan ilk ve son kişi ben değilim. Bu her yaz, bütün kadın oyunculara yapılan bir zulüm.Nasıl hissettin?Ben nasıl göründüğümü biliyorum, sağlıklı ve mutlu bir kadınım. Bir kadın çok zayıf, selülitli, vücudunda çatlaklı ya da kilolu olabilir. Bunun bir suçmuş gibi davranılmasına üzülüyorum. Biz kadın olarak bu kadar zor bir dünyanın içindeyken bizi bir de bedenlerimizle yargılayamazsınız. Artık bunları geçelim. Daha iyileştirici şeyler yapmamız lazım. Beni üzen, bu tip şeylerin sonunda sebep olunanlar...Nedir onlar?Bu haberleri gören birçok genç kız var. Kendilerini sadece görünüşleri beğenilmiyor diye çok değersiz hissediyorlar. Oldukları insandan nefret ediyorlar.12 yıldır hayatımızdasın. Seni yaralayan başka şeyler de yaşadın mı?İşin başındayken çok yaralanıyorsun. Kendini ispat etmeye, anlatmaya çalışıyorsun. Bir kadın olarak her konuda bu eşitsizliği yaşadığımız için bu mesleki anlamda da evde de sokakta da oluyor. Sadece oyuncu kimliğim değil, bir kadın olarak zor bir dünyada yaşıyoruz.Oyuncular maruz kaldıkları tacizleri ifade ettiler. O haberleri okuduğunda ne düşündün?10 kadından 9’u herhangi bir şekilde tacize uğruyor. Konuşanları çok cesaretli buluyorum. Korkutulduk ve sindirildikbu konuda. Kim bilir, nerelerde, neler yaşayan kadınlar ve kız çocukları var!Sen yaşadın mı?Maalesef sözlü, fiziksel, psikolojik, toplumda hepimiz bunu yaşıyoruz.Peki, senin özelinde aşka bakışın nasıl?Artık aşkın üzerine çok düşünüp çok büyük anlamlar yüklemiyorum.Neden?Belki zamanla veya yaşla alakalı olabilir. Tabii hayatınızdaki kişi size huzur veriyorsa aşk şahane bir şey. Ama aşk artık çok büyük eksikliğini hissettiğim bir şey de değil. Benim için sadece hayatın bir parçası. Ne oldu, aldatıldın mı?Zamanında aldatılmışımdır herhalde.İnsan bir anda senin kadar güzel bir kadının aldatılmayacağını düşünüyor. Aldatırlar mı?Ooo neler yaparlar! Aslında zaman içinde önceliklerin değişiyor. Yaşadığın şeylerden öğrendiğin yeni şeyler oluyor. Seni hayatta başka şeylerin daha mutlu ettiğini anlıyorsun.Peki aşk mı seks mi?Hayda! Neler soruyorsun (gülüyor)... Annem, babam okuyacak be Hakan. Aşk de, geç işte.Mesafeli dursan da sanki flörtöz bir tarafın da var...Vardır, severim. Dediğin gibi başta beni soğuk bulurlar ama aslında insanlarla kolay iletişim kurarım. O da bana tavır olarak flörtöz bir hava veriyor olabilir. Flörtöz insanları da severim, tatlı bir enerjidir.Birkaç gün çok zor geçtiKoronavirüse yakalandığımda kuzenimle beraber yaşıyorduk. Nasıl oldu, nasıl kaptık bilmiyorum. İkimiz beraber yakalandık. Kesinlikle o süreci biriyle geçirmek daha iyiymiş. Kim iyiyse diğerini toparlamaya çalışıyor. Özellikle birkaç gün çok zor geçti. İlaçlara alerjim olduğu için kullanmadım ama destek vitaminler alarak atlattım. O dönem bana sağlığın her şeyden önce geldiğini öğretti.