Babahan'ın TCK endişesi
Abone olSabah'ın tepe ismi Ergun Babahan, Yeni TCK Yasası ile ilgili pek umutlu değil.. Babahan, AK Parti iktidarının bu konudaki kararlılığını okurlarıyla paylaştı.
yazısıyla AK Parti iktidarının
kaşıkla verdiğini kepçeyle aldığını savunan Babahan, Türkiye'nin
demokratikleşme sürecini henüz tamamlamadığı
görüşünde:
Yazı: Ergun Babahan
Kaynak:
-Türkiye henüz demokratikleşme sürecini tamamlamış bir ülke değil.
Ankara'dan gelen haberler Türk Ceza Yasası'nın daha özgürlükçü bir yorumunun gerçekleşme umudunun çok yüksek olduğunu göstermiyor.
AK Parti iktidarı, kaşıkla verdiğini kepçeyle alıp bu ülkenin yazı ve çiziyle uğraşan insanlarına hapis tehdidi altında iş yaptırmaya kararlı görünüyor.
Bu yasa, gazetecilerin iş yapmalarını gerçekten çok zorlaştıracak. Bu yasanın bir de siyasi iktidardan tam bağımsızlığını alamamış bir yargı tarafından uygulanacağını düşünmek korkuları daha da artırıyor.
Başbakan Erdoğan'ın gazeteciler ve karikatüristlere açtığı davaların sonucu, korkuları haklı kılıyor.
Bir siyasetçi, iktidardaki bir siyasetçi hoşlanmadığı yazar veya çizere dava açabilir. Özellikle çizerlere açmasa çok iyi olur ama açıyor.
Burada tartışılmayan, göz önüne alınmayan konu, "bağımsız yargı"nın Başbakan'ın her açtığı davayı kabul etmesidir.
Ayetli tekzipler, doğrulanan haberlerle ilgili tekzipler veren yargı, Başbakan'ın açtığı davalarda özgürlükçü bir yorum getirmekten özenle kaçınıyor.
Oysa gerek Avrupa Birliği ülkeleri hukukunda, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarında siyasetçilerin yaptıkları iş gereği eleştiriye, hatta çok ağır eleştiriye açık oldukları özenle vurgulanıyor.
Türkiye'de ise davayı açan siyasi bir kimlikse, özellikle iktidardaki bir siyasi kimlikse böyle bir sonuca varılamıyor.
Bunun nedeni, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısı. Başkanlığını siyasi bir kimlik olan Adalet Bakanı'nın yaptığı bu kurul, yargıç bağımsızlığını zedeliyor.
Siyasetten tam bağımsız olamayan yargının verdiği kararlar da sonuçta tartışma yaratıyor.
Bu durum, hiç kuşkunuz olmasın İstinaf Mahkemeleri'nin devreye girmesiyle daha da ağırlaşacak.
Bölgesindeki dosyalar için son karar mercii olacak bu mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar, Yargıtay'dan farklı olarak Adalet Bakanlığı denetimi altında çalışacak. Bakanlığın gönderdiği müfettişlerce denetlenecek.
Bu gerçek, siyasetin yargı üzerindeki etkisinin artması sonucunu doğurabilecek.
Çünkü beğensek de, beğenmesek de, ortada bir gerçek var. Türkiye henüz tam anlamıyla demokratikleşme sürecini tamamlamış bir ülke değil.
Böyle bir atmosferde, iktidarda kim olursa olsun, yargının siyasetle bir ilişkisi oluyor. Bu da adalet duygusunu ciddi olarak zedeliyor.
Çerçevesi böyle çizilen bir adalet ortamında, Ceza Yasası'nın da ağırlaştırıcı biçimde çıkması Türkiye'nin Avrupa Birliği iddialarına indirilmiş ağır bir darbe olacak.
Çünkü, hedef ne olursa olsun, sonuçta düşünce özgürlüğü kısıtlanmış olacak.
Dileriz biz yanılırız ve uygulamaya girmesi 1 Haziran'a bırakılan yeni Türk Ceza Yasası'ndaki tartışmalı maddeler yeniden düzenlenir. Başta iftira ile ilgili hüküm tamamen kaldırılmak üzere, "basına yönelik" bütün ağırlaştırıcı hükümler de bu doğrultuda kaleme alınır.
Bekleyip göreceğiz.
Yazı: Ergun Babahan
Kaynak:
-Türkiye henüz demokratikleşme sürecini tamamlamış bir ülke değil.
Ankara'dan gelen haberler Türk Ceza Yasası'nın daha özgürlükçü bir yorumunun gerçekleşme umudunun çok yüksek olduğunu göstermiyor.
AK Parti iktidarı, kaşıkla verdiğini kepçeyle alıp bu ülkenin yazı ve çiziyle uğraşan insanlarına hapis tehdidi altında iş yaptırmaya kararlı görünüyor.
Bu yasa, gazetecilerin iş yapmalarını gerçekten çok zorlaştıracak. Bu yasanın bir de siyasi iktidardan tam bağımsızlığını alamamış bir yargı tarafından uygulanacağını düşünmek korkuları daha da artırıyor.
Başbakan Erdoğan'ın gazeteciler ve karikatüristlere açtığı davaların sonucu, korkuları haklı kılıyor.
Bir siyasetçi, iktidardaki bir siyasetçi hoşlanmadığı yazar veya çizere dava açabilir. Özellikle çizerlere açmasa çok iyi olur ama açıyor.
Burada tartışılmayan, göz önüne alınmayan konu, "bağımsız yargı"nın Başbakan'ın her açtığı davayı kabul etmesidir.
Ayetli tekzipler, doğrulanan haberlerle ilgili tekzipler veren yargı, Başbakan'ın açtığı davalarda özgürlükçü bir yorum getirmekten özenle kaçınıyor.
Oysa gerek Avrupa Birliği ülkeleri hukukunda, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarında siyasetçilerin yaptıkları iş gereği eleştiriye, hatta çok ağır eleştiriye açık oldukları özenle vurgulanıyor.
Türkiye'de ise davayı açan siyasi bir kimlikse, özellikle iktidardaki bir siyasi kimlikse böyle bir sonuca varılamıyor.
Bunun nedeni, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısı. Başkanlığını siyasi bir kimlik olan Adalet Bakanı'nın yaptığı bu kurul, yargıç bağımsızlığını zedeliyor.
Siyasetten tam bağımsız olamayan yargının verdiği kararlar da sonuçta tartışma yaratıyor.
Bu durum, hiç kuşkunuz olmasın İstinaf Mahkemeleri'nin devreye girmesiyle daha da ağırlaşacak.
Bölgesindeki dosyalar için son karar mercii olacak bu mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar, Yargıtay'dan farklı olarak Adalet Bakanlığı denetimi altında çalışacak. Bakanlığın gönderdiği müfettişlerce denetlenecek.
Bu gerçek, siyasetin yargı üzerindeki etkisinin artması sonucunu doğurabilecek.
Çünkü beğensek de, beğenmesek de, ortada bir gerçek var. Türkiye henüz tam anlamıyla demokratikleşme sürecini tamamlamış bir ülke değil.
Böyle bir atmosferde, iktidarda kim olursa olsun, yargının siyasetle bir ilişkisi oluyor. Bu da adalet duygusunu ciddi olarak zedeliyor.
Çerçevesi böyle çizilen bir adalet ortamında, Ceza Yasası'nın da ağırlaştırıcı biçimde çıkması Türkiye'nin Avrupa Birliği iddialarına indirilmiş ağır bir darbe olacak.
Çünkü, hedef ne olursa olsun, sonuçta düşünce özgürlüğü kısıtlanmış olacak.
Dileriz biz yanılırız ve uygulamaya girmesi 1 Haziran'a bırakılan yeni Türk Ceza Yasası'ndaki tartışmalı maddeler yeniden düzenlenir. Başta iftira ile ilgili hüküm tamamen kaldırılmak üzere, "basına yönelik" bütün ağırlaştırıcı hükümler de bu doğrultuda kaleme alınır.
Bekleyip göreceğiz.