Babahan'dan sağduyu çağrısı
Abone olMedya dünyasında yaşanan polemiklerin gazetecilerin itibarını zedelediğini savunan Ergun Babahan, medyada çok önemli rolü olan Aydın Doğan'a sağduyu çağrısı yaptı.
"Aydın Doğan o kadar öfkeli ki yılların Hürriyet'ini
süpermarkete çevirdi." diyen Sabah'ın Genel Yayın Yönetmeni Ergun
Babahan, başta Aydın Doğan olmak üzere, medyayı sağduyuya
çağırdı... Sağduyuya çağrı Bir medya patronu olarak Aydın Doğan'ı
sevebilir veya kızabilirsiniz. Ama, onun Türkiye'de çok önemli bir
rolü olduğu gerçeğini inkâr edemezsiniz. Sayın Aydın Doğan bugün
Türkiye'nin en önemli iki medya grubundan birinin başındaki insan.
Petrolden sigortacılığa, bankacılıktan, turizmciliğe kadar çeşitli
alanlarda yatırımları var. Ancak Sayın Doğan ısrarla bu konumuna
uygun davranışlardan kaçınıyor. Yapıcı yaklaşımlar yerine yıkıcı
davranışlar sergiliyor. Sürekli canlı yayında televizyon
oturumlarına katılıyor, konuşmacılarla tartışıyor, "Kendimi Taksim
Meydanı'nda asarım" diye bağırıyor. Çok kızdığında kendi
gazetesinde açıklama gibi köşe yazısı bile yazıyor. Önce, "Ben
Çukurova Grubu şirketlerine kesinlikle talip değilim ve
olmayacağım" diyor, aradan bir süre geçiyor onu söyleyen kendisi
değilmiş gibi, Digiturk ve Superonline'a talip olduğunu açıklıyor.
Medya patronluğuyla yetinmiyor, Rekabet Kurumu Başkanlığı, TMSF
Başkanlığı'na soyunuyor. Kendi kafasınca gazetelerin başına patron
atamaya kalkıyor. Kendisini icazet ve meşruiyet mercii yerine
koyuyor. Yavuz Semerci arkadaşımız günlerce yazdı. Ciner Grubu'nun
TMSF tarafından da onaylanan protokolünün detaylarını açıkladı.
Bunu bile çarpıtarak "Yılda 2 milyon dolar ödüyorlar" diyebiliyor.
Rakibiyle ilgili gerçekleri böylesine çarpıtmaktan kaçınmayan
birinin gazetelerinde, elinde medya olmayanlarla ilgili neler
yazılabilir, düşünmek bile istemiyorum aslında. Söylemek istediğim
şu. Aydın Doğan, önemli bir medya patronu. Ancak, görünen o ki, ya
etrafında ona ciddi fikir veren çalışma arkadaşları yok ya da
hırsından kimseyi dinlemeyecek hale gelmiş. Yanlış üstüne yanlış
yapıyor. O kadar öfkeli ki, yılların Hürriyet'ini süpermarkete
çevirdi. Gazetede bir gün diş fırçası, bir gün keçe uçlu kalem, bir
gün kurşun kalem veriliyor. Sonu neye varır bilinmez. Ancak bu
promosyon çılgınlığını yakından yaşamış biri olarak, bu işin
zararlarını çok iyi biliyorum. Birincisi gazeteyi okunmak için
alınan bir ürün olmaktan çıkarıyor ki, bu mesleğimiz için çok
tehlikeli. Zamanında gazetesini yoğurdun yanında verdiği için bu
tehlikeyi kendisi de çok iyi bilir aslında. İkincisi, verdiği her
ürün bu ülke esnafının canını yakıyor. Bugün Anadolu'da iki-üç diş
fırçası, dört kalem satıp evine ekmek almaya çalışan kırtasiyeci,
eczacı, bakkal gibi esnafımız var. Bedava verilen her ürün onların
rızkını kesmek oluyor. Bardakçanak zamanında esnafın nasıl
bağırdığını unutmadık. Bugün Türkiye'nin iki önemli gazetesi var.
SABAH geçirdiği ağır krizin yükünü yeni yeni atıyor. Bunu attıkça
da basında liderlik rolüne yeniden soyunuyor. Gazetecilikte oyunun
kurallarını yeniden SABAH koyuyor. Artık herkes SABAH'ın yeniden
basında yenilikleri belirleyen gazete olması fikrine alışmalı. Bu
dönemde fiyat ayarlaması yoluna gittik. Bu işin doğrusu, komplekse
kapılmadan SABAH'ı izlemektir. Yoksa bu işin sonu gelmez,
gazetelerin yeniden bardakçanak pazarlayıcısı olduğu dönemin yolu
açılır. Bu tür rekabet basının saygınlığını düşürür. Onun için
Hürriyet'in kurucusu Simavi'nin sözünü bugüne uyarlamak gerekir:
"Kalemini kır ama satma. Ama sadece gazete sat, kalem de
satma."