Babahan, basanda denetim istedi
Abone olErgun Babahan, dün gazetelerde yer alan "Danıştay haberi"ni değerlendirmeye alan gazeteleri eleştirdi. Babahan, bu haberin okunmadan değerlendirildiğini yazdı.
Ergun Babahan, dünkü "Danıştay kararı" haberini yanlış
değerlendiren gazeteleri eleştirdi. Babahan, dedi ve şu
eleştirilerde bulundu.
Yazı : Ergun Babahan
Kaynak :
Gazetelerde dün yer alan Danıştay haberi, basının en önemli sorununun yetişmiş adam olduğunu bir kez daha gösterdi.
Türk basınının en önemli sorunu yetişmiş adam eksiğidir. Bunun ne kadar böyle olduğu, dünkü gazetelerde yer alan Danıştay haberinde bir kez daha ortaya çıktı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Ankara'da yayın yapan Shema adlı radyoya Hıristiyan dini içerikli yayın yaptığı için uyarı cezası vermiş, bunun üzerine radyo karar aleyhine idari yargı yoluna gitmiş.
Ancak Ankara 7. İdare Mahkemesi RTÜK'e hak vererek davayı reddetmiş. Shema radyo yönetimi de kararı Danıştay'a götürmüş.
Danıştay dosyayı gündemine almış ve dosyayı incelemesi için Tetkik Hakimi Erkan Demirtaş' a havale etmiş. Demirtaş, mütalaasını hazırlayıp 13. Daire'ye sunmuş. Demirtaş mütalaasında "din özgürlüğü yalnızca, bireyin dini inancını diğerleriyle topluluk halinde veya aynı inancı paylaşanlar arasında açığa vurma özgürlüğünü değil, tek başına özel olarak, örneğin aydınlatma yoluyla komşusunu inandırma hakkını kapsar" yorumu yaptı.
Bu Danıştay 13'üncü Dairesi'nin elindeki dosyayla ilgili verdiği bir karar değil. Sadece kararı verecek yargıçların bu süreçte kullanacakları bir değerlendirme yazısı. Yargıçlar, kararlarını bu mütalaadan bağımsız veriyorlar. Nitekim, 13. Daire, Tetkik Hakimi Demirtaş'ın mütalaası doğrultusunda değil, dosyada gerekli bilirkişi incelemesi yapılmadığı gerekçesiyle dosyayı usul yönünden bozarak verdi. Yani gazetelerin çok büyük yer verdikleri ifadeler, Danıştay kararında yer almıyor, dolayısıyla söz konusu yorumların Danıştay'a izafe edilerek verilmesi temelden yanlış.
Şimdi Türkiye'nin önde gelen gazetelerinin bu kararı nasıl verdiklerine bakalım. Hürriyet;
"Hıristiyanlık propagandası yaptığı gerekçesiyle RTÜK'ün bir radyoya verdiği uyarı cezası Danıştay'a takıldı" demiş.
Milliyet, "Danıştay: İstemeyen dinlemez" başlığını atmış. Vatan'ın durumu daha vahim. O mütalaayı tam olarak karar değerlendirmesi olarak ele almış ve "Din yayma suç değil" başlığıyla verdiği haberin spotunda "Hıristiyanlık propagandası yapan bir radyoyu RTÜK uyardı. Radyo yargıya gitti. Danıştay şu kararı verdi: Dini yaymak din özgürlüğüdür."
Yani, bu gazeteleri okuyanlar, Danıştay'ın çok farklı bir karar verdiği sonucuna varabilir. Oysa Danıştay'ın bu olayda yaptığı tek şey, usul yönünden bozma. Fakat, Türkiye'de gazetecilik önüne gelen metni sorgulamadan gazeteye koymak haline geldiği için böylesi vahim hatalar yapılır hale geldi.
Aynı haber SABAH'ta bizim önümüze de geldi, hatta erken baskılarımızda yer aldı. Ancak biz SABAH'ta çapraz sorgu yöntemini yerleştirip geliştirmek istediğimiz için kararın aslına bir de Danıştay Dergisi'nden bakma gereği hissettik. Sonuçta, önümüze gelen metnin kararla ilgisi olmadığını, sadece Tetkik Hakimi'nin mütalaası olduğunu gördük.
Gazetecilik ister ajans, ister muhabiriniz olsun, kimden gelirse gelsin her haberi denetlemektir. Eğer bu unsuru ihmal ederseniz, kamuoyunu, işin uzmanlarını, bu konuda hukukçuları, yanıltıcı yayın yaparsınız. Her gün bir meslek grubuyla ilgili yapılacak bir hata, toplumun genelinde gazetelere yönelik bir güven sorunu doğurabilir, nitekim doğuruyor da.
Türk basınında saygınlığı ve güveni kazanmanın yolu çifte denetiminden geçiyor. Aksi halde güvenilirlik sorununun üstesinden hiçbir zaman gelemeyeceğiz.
Yazı : Ergun Babahan
Kaynak :
Gazetelerde dün yer alan Danıştay haberi, basının en önemli sorununun yetişmiş adam olduğunu bir kez daha gösterdi.
Türk basınının en önemli sorunu yetişmiş adam eksiğidir. Bunun ne kadar böyle olduğu, dünkü gazetelerde yer alan Danıştay haberinde bir kez daha ortaya çıktı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Ankara'da yayın yapan Shema adlı radyoya Hıristiyan dini içerikli yayın yaptığı için uyarı cezası vermiş, bunun üzerine radyo karar aleyhine idari yargı yoluna gitmiş.
Ancak Ankara 7. İdare Mahkemesi RTÜK'e hak vererek davayı reddetmiş. Shema radyo yönetimi de kararı Danıştay'a götürmüş.
Danıştay dosyayı gündemine almış ve dosyayı incelemesi için Tetkik Hakimi Erkan Demirtaş' a havale etmiş. Demirtaş, mütalaasını hazırlayıp 13. Daire'ye sunmuş. Demirtaş mütalaasında "din özgürlüğü yalnızca, bireyin dini inancını diğerleriyle topluluk halinde veya aynı inancı paylaşanlar arasında açığa vurma özgürlüğünü değil, tek başına özel olarak, örneğin aydınlatma yoluyla komşusunu inandırma hakkını kapsar" yorumu yaptı.
Bu Danıştay 13'üncü Dairesi'nin elindeki dosyayla ilgili verdiği bir karar değil. Sadece kararı verecek yargıçların bu süreçte kullanacakları bir değerlendirme yazısı. Yargıçlar, kararlarını bu mütalaadan bağımsız veriyorlar. Nitekim, 13. Daire, Tetkik Hakimi Demirtaş'ın mütalaası doğrultusunda değil, dosyada gerekli bilirkişi incelemesi yapılmadığı gerekçesiyle dosyayı usul yönünden bozarak verdi. Yani gazetelerin çok büyük yer verdikleri ifadeler, Danıştay kararında yer almıyor, dolayısıyla söz konusu yorumların Danıştay'a izafe edilerek verilmesi temelden yanlış.
Şimdi Türkiye'nin önde gelen gazetelerinin bu kararı nasıl verdiklerine bakalım. Hürriyet;
"Hıristiyanlık propagandası yaptığı gerekçesiyle RTÜK'ün bir radyoya verdiği uyarı cezası Danıştay'a takıldı" demiş.
Milliyet, "Danıştay: İstemeyen dinlemez" başlığını atmış. Vatan'ın durumu daha vahim. O mütalaayı tam olarak karar değerlendirmesi olarak ele almış ve "Din yayma suç değil" başlığıyla verdiği haberin spotunda "Hıristiyanlık propagandası yapan bir radyoyu RTÜK uyardı. Radyo yargıya gitti. Danıştay şu kararı verdi: Dini yaymak din özgürlüğüdür."
Yani, bu gazeteleri okuyanlar, Danıştay'ın çok farklı bir karar verdiği sonucuna varabilir. Oysa Danıştay'ın bu olayda yaptığı tek şey, usul yönünden bozma. Fakat, Türkiye'de gazetecilik önüne gelen metni sorgulamadan gazeteye koymak haline geldiği için böylesi vahim hatalar yapılır hale geldi.
Aynı haber SABAH'ta bizim önümüze de geldi, hatta erken baskılarımızda yer aldı. Ancak biz SABAH'ta çapraz sorgu yöntemini yerleştirip geliştirmek istediğimiz için kararın aslına bir de Danıştay Dergisi'nden bakma gereği hissettik. Sonuçta, önümüze gelen metnin kararla ilgisi olmadığını, sadece Tetkik Hakimi'nin mütalaası olduğunu gördük.
Gazetecilik ister ajans, ister muhabiriniz olsun, kimden gelirse gelsin her haberi denetlemektir. Eğer bu unsuru ihmal ederseniz, kamuoyunu, işin uzmanlarını, bu konuda hukukçuları, yanıltıcı yayın yaparsınız. Her gün bir meslek grubuyla ilgili yapılacak bir hata, toplumun genelinde gazetelere yönelik bir güven sorunu doğurabilir, nitekim doğuruyor da.
Türk basınında saygınlığı ve güveni kazanmanın yolu çifte denetiminden geçiyor. Aksi halde güvenilirlik sorununun üstesinden hiçbir zaman gelemeyeceğiz.