Babacan’dan ikinci dalga yorumu
Abone olBaşbakan Yardımcısı Ali Babacan, 17 Aralık 2013 tarihinde başlayan süreçle ilgili, “Zamanlaması itibariyle burada bir siyaset mühendisliği ç...
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 17 Aralık 2013 tarihinde
başlayan süreçle ilgili, “Zamanlaması itibariyle burada bir siyaset
mühendisliği çabasını da maalesef görüyoruz. Hele hele ikinci
dalgaya ve isimlere baktığınız zaman aslında hedef tüm Türkiye”
dedi.
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genişletilmiş
Başkanlar Toplantısı, Rixos Otel’de gerçekleşti. Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan, gelişmiş ülkelere bakılacak olursa ABD’de
bir toparlanmanın olduğunu ancak hem finans sisteminde hem de kamu
maliyesinde ciddi sıkıntıların olduğunu ifade etti. Avro
Bölgesi’nde de nihayet bir büyüme elde edileceğini ancak orada da
yine sıkıntıların devam ettiğini söyleyen Babacan, "Yani Avro
Bölgesi’nde her ne kadar büyümeden bahsetsek de bu büyüme, yavaş
yavaş toparlanan, kırılgan ve her an olumsuz etkilenebilecek bir
büyüme rakamı olacak" şeklinde konuştu.
Japonya’da da durumun belirsiz olduğunu belirten Babacan, Japon
halkının kendi hükümetinin tahvillerini almaya devam ettiği sürece
çarkın döneceğini ancak orada bir aksaklık olursa tablonun ne
olacağında ciddi belirsizliklerin olduğunu kaydetti. Türkiye’nin
genç nüfustaki işsizlikte yüzde 17.2 oranıyla Avro Bölgesi
ortalamasının altında olduğunu söyleyen Babacan, Yunanistan,
İtalya, Portekiz gibi ülkelere bakıldığında rakamların endişe
verici boyutta olduğunu ifade etti. Türkiye ekonomisinin 2002
yılından bu yana olağanüstü performans sergilediğini belirten
Babacan, şöyle konuştu:
“Burada bizim çok temel bazı politika çizgilerimiz var. Bunların
başında ekonomi politikalarına bakacak olursak, mali disiplin var,
enflasyonla mücadele var, kamu maliyesinde ciddi bir reform
gerçekleştirdik. Bankacılık sektörümüzde ciddi bir reform
gerçekleştirdik. Bütün bunların sonunda 2009 yılında o kriz tüm
dünyayı en çok etkilediği dönemde, bizim kamu maliyemiz çok
sağlamdı ve aynı zamanda bankacılık sektörümüz çok çok iyi
noktadaydı. Pek çok gelişmiş ülkeyi kamu maliyesi ve bankacılık
aynı anda vururken bu iki alan bizim en sağlam olduğumuz iki
alandı. Bu sebepledir ki Türkiye, bu krizden çok sınırlı şekilde
etkilendi. Siyasi istikrar ve güçlü siyasi irade kriz dönemlerinde
en önemli konular.”
Son dönemde kurda, hisse senedi fiyatlarında ve faizde yaşanan
hareketlerin kalıcı olmadığına inandıklarını söyleyen Babacan,
"Küresel Ekonomideki Gelişmeler ve Türkiye Ekonomisi" konulu bir
sunum yaptı. Ekonomiyi asıl güçlendirenin özel sektörün yatırımları
ve ekonomik aktiviteleri olduğunu vurgulayan Babacan, "Özel sektör
tarafında moraller bozuksa, ileriye doğru bir güven yoksa, o zaman
devlet olarak siz ne yaparsanız yapın ekonominin toparlanması
mümkün olmaz" diye konuştu.
IMF’nin tahminleri ve analize göre 2007 yılı baz alındığında
Türkiye’nin 2018’e kadar yüzde 48 büyüyeceğini belirten Babacan,
şunları söyledi:
"Aynı dönemde ABD sadece yüzde 23, İngiltere yüzde 9, Japonya yüzde
7, AB’nin toplamı da sadece yüzde 5 büyüyebiliyor. Türkiye ise
yüzde 48. Yani farkı çok hızlı bir şekilde kapatıyoruz. Aslında bu
yaşanan kriz, Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı
kapatmasında önemli bir rol oynadı. Biz çok hızlı gittik, onlar
durdu ya da geri gitti ve farkı azalttık. Tabii bu tabloda en
önemli konumuz güven ve istikrar. Güven ve istikrarın olmadığı bir
ülkede ne yaparsanız yapın sonuç almak mümkün değil. Dolayısıyla
attığımız her adım, Türkiye’deki bu güven ve istikrar ortamını
güçlendirmeye ve korumaya yönelik adımlar olmalı."
“TÜRKİYE 2013’TE AVRUPA’NIN EN HIZLI BÜYÜYECEK BİRKAÇ ÜLKESİNDEN
BİRİ”
Büyüme oranlarına bakıldığında da Türkiye’nin 2013’te Avrupa’nın en
hızlı büyüyecek birkaç ülkesinden biri olduğuna dikkati çeken
Babacan, "Tabii burada şunu da söyleyeyim, biz her ne kadar 2013’ün
büyümesini 3,6 oranında açıkladıysak da tahmin olarak 3,6’nın biraz
üzerinde gelme ihtimali şu an için görünüyor. 3,6’nın biraz
üzerinde bir rakam sürpriz olmamalı" dedi.
Önümüzdeki 10 yılın beklentilerini anlatan Babacan, "OECD diyor ki,
önümüzdeki 10 yıl dünya ekonomisi ortalama yüzde 3,9 büyüyecek.
Türkiye’nin büyümesini ise yüzde 5,3 bekliyor OECD. Tabii bunun
içinde yüzde 3’lerin, yüzde 6,7’lerin olduğu yıllar olabilir ama
üst üste ortalama yüzde 5,3. Bu, şu da demek; Çin, Hindistan gibi
ülkeleri bir kenara bırakacak olursak, gelişmekte olan ülkeler de
dahil Türkiye önümüzdeki 10 yılın en hızlı büyüyecek
ekonomilerinden biri olacak. Nereden bakarsak bakalım Türkiye,
önümüzdeki dönemin en parlak, en hızlı ilerleyen ülkelerinden biri
olacak” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin işsizlik oranlarında da dünyaya bakıldığında daha iyi
konumda olduğunu belirten Babacan, enflasyonla mücadelenin yine
aynı şekilde süreceğini söyledi. Cari açığın da tedrici bir şekilde
azalacağını öngördüklerini ifade eden Babacan, "Enerji ithalatımız,
bizim cari açığımızın bir numaralı sebebi. 2012’de 60 milyardı,
2013’te bunun biraz daha üzerinde bir rakam göreceğiz. Rakamlar
şubat gibi net belli olur ama bu enerji konusu, bizim cari açık
yönetiminde bir numaralı meselemiz. Hemen onun arkasından gelen de
yurt içi tasarruf oranımız. 2013’te rakamlar henüz net değil ama şu
anki tahminimiz, toplam yurt içi tasarruflarımızın milli gelire
oranının yüzde 12,6 olarak gerçekleşeceği. Bu, bizim tarihimizdeki
en düşük oran. Yani yurt içi tasarruflarımız hiç bu kadar
düşmemişti. Peki, diğer gelişmekte olan ülkelerle mukayese
ettiğimizde bu yüzde 12,6 nasıl? En düşüğü. Gelişmekte olan
ülkelerin ortalama tasarruf oranı yüzde 33. Çin yüzde 49,7. Yani
Çin, Malezya, Endonezya, bu ülkeler kendi büyümesini kendi
tasarruflarıyla rahat finanse eden ülkeler ama tasarruf oranı
düşünce, büyümenin finansmanı için dış kaynağa mecbur kalıyorsunuz”
şeklinde konuştu.
Kendilerinin ihracata dayalı bir büyüme istediklerini kaydeden
Babacan, tüketime dayalı büyümeden endişeli olduklarını söyledi.
Babacan, 2013 yılının ihracat açısından parlak bir yıl olmadığını
belirterek, "İhracattan gelen büyümemiz, geçen yıl hemen hemen hiç
olmadı. Yani iç talebin ağırlıklı olduğu bir büyüme gördük. Onun
için 2014’te bizim arzumuz, ihracat çizgisinin biraz daha yukarı
gitmesi ve yurt içi talebin de makul bir şekilde artması. Yani
arzumuz 4 puanlık bir büyüme ise, bunun 2 puanının iç talepten, 2
puanının da dış talepten gelmesi. Arzumuz bu ama fiiliyatta ne
olacağını göreceğiz, AB pazarlarının ne kadar hızlı toparlanıp
toparlanmayacağını göreceğiz" dedi.
“ENFLASYONLA İLGİLİ ORTA VE UZUN VADELİ YÜZDE 5 HEDEF”
Babacan, enflasyonla ilgili orta ve uzun vadeli yüzde 5 hedefini de
koruduklarını belirterek, bankacılık sektörünün takipteki
alacaklarının oranının yüzde 2,8’e düştüğünü, bunun pek çok
gelişmekte olan ülkeden daha iyi bir seviye olduğunu belirtti.
Bireysel emeklilik sistemindeki verilere de değinen Babacan, şu
anda sistemde 4 milyon 100 bin kişinin bulunduğunu ve toplanan
fonların 26 milyar liraya yaklaştığını söyledi. Geçtiğimiz yıllarda
tüm dünyada enerji maliyetlerinin çok hızla arttığına dikkati çeken
Babacan, "Fakat Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın güzel
çalışmaları sayesinde sanayi elektriğimizin fiyatı Avrupa’daki
ülkeler arasında düşükler içerisinde. Doğal gaza baktığımızda da en
düşük iki ülkeden birisiyiz" diye konuştu.
Eğitime büyük önem verdiklerini vurgulayan Babacan, ortalama eğitim
süresinin yükseldikçe milli gelirin de arttığını ancak Türkiye’de
6,5 yıllık eğitimle 11 bin dolarlık milli gelirin istisnai bir
durum olduğunu kaydetti. Babacan, Türkiye’de kişi başına düşen
milli gelirin 25 bin dolar olarak hedeflendiğini hatırlatarak,
"Eğitim konusunda eğer çok hızlı bir hamle yapamazsak 25 bin dolar
hedefi bir hayal olarak kalabilir. Dolayısıyla eğitim en önemli
meselemiz. Çok cesur adımlar atmalıyız" ifadelerini kullandı.
“HİÇBİR YOLSUZLUĞA DA MÜSAMAHA GÖSTERMEYECEĞİZ”
Türkiye’de yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Babacan, 17
Aralık’ta başlayan sürecin ekonomiye etkisini anlattı. Babacan,
yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadeleye çok önem
verdiklerini, bunu yapmasalardı 230 milyar dolardan 800 milyar
dolara çıkan bir milli gelire ulaşmalarının mümkün olmayacağını
ifade etti. Gelir dağılımının düzeldiği ve yoksulluğun azaldığı bir
Türkiye’nin ortaya çıktığını kaydeden Babacan, bütün çalışmalarında
şeffaflık ve hesap verebilirliğin temel ilkeleri olduğunu
vurgulayarak, “Güveni her zaman ön plana koyduk. Özellikle
yolsuzlukla mücadelede tavizsiz bir çizgi izledik ve bunu da aynen
önümüzdeki dönemde devam ettireceğiz” dedi.
Hiçbir yolsuzluğun üzerini örtmeyeceklerini anlatan Babacan,
şunları söyledi:
"Hiçbir yolsuzluğa da müsamaha göstermeyeceğiz. Uluslararası
Şeffaflık Örgütü’nün yolsuzluk algısı ile yaptığı çalışmalar var.
Yıl, 2002 Türkiye bu alanda 102 ülke arasında 65. sırada. En son
2012’deki araştırmada 177 ülke arasında Türkiye 53. sırada. Yani
artık en iyi 3’te 1’lik ülke grubu içine girmişiz ama hedef çok
daha iyi bir noktaya gidebilmek."
Son 2-3 haftadır yaşanılan gelişmelerin son derece düşündürücü
olduğunu ifade eden Babacan, "Zamanlaması itibariyle baktığımızda,
yöntemi ve içeriği itibariyle baktığımızda gerçekten burada bir
siyaset mühendisliği çabasını da maalesef görüyoruz. Hele hele
ikinci dalgaya ve isimlere baktığınızda, konulara baktığınızda
burada hedef her ne kadar hükümet olarak görülse de aslında piyasa
sonuçlarına baktığımız zaman aslında hedef tüm Türkiye. Piyasalar,
hedefin bir bakıma milletimizin kendisi olduğunu da görüyoruz. Biz
hiçbir zaman yolsuzlukların üzerini örtmeyiz. Hatası olan mutlaka
yargı karşısında er geç hesabını verir. Ama öte yandan Türkiye
üzerinde de oyunlara izin vermememiz gerekir. Hele hele yargı
içinde, emniyet içerisinde farklı yapılanmalarla bu işler
gerçekleşiyorsa o noktada da çok çok dikkatli olmak zorundayız.
İstikrar ve güven ortamı Türkiye’de kolay oluşmadı. Biz istikrar ve
güven ortamını adeta bina inşa eder gibi tuğla tuğla, harcıyla,
demiriyle, çimentosuyla inşa ettik. Bu güven ve istikrar ortamının
elimizden alınmasına asla izin vermeyeceğiz, özel ve reel
sektörümüzün de bu istikrar ortamının kolayca hedeflenmesine asla
izin vermemesi gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu.
Türkiye’nin temellerinin sağlam olduğunu vurgulayan Babacan, "Ama
nedir? Türkiye’nin siyasi riskiyle ilgili bir algı söz konusu
olabilir. Siyasi risk primiyle ilgili bir artış söz konusu
olabilir. Ama bunun da şöyle bir sonuçlarına bakacak olursak
tablonun göründüğü kadar sıkıntılı olmadığını da ifade etmek
istiyorum" dedi.
Bütün bu olayların gündemde olmadığı 13 Aralık cuma akşamındaki
verilere değinen Babacan, "Halka açık şirketlerimizin toplam değeri
270,9 milyar dolar. 27 Aralık akşamına bakıyoruz, bu değer 221,5
milyar dolar olmuş. Yani 49 milyar dolarlık bir değer kaybı söz
konusu. Değer kaybı var ama uluslararası yabancı yatırımcılar aynı
dönemde sadece 238 milyon dolarlık bir hisse senedi satmış. Yani
238 milyon dolarlık bir net çıkış var borsadan. Ama sadece 30 ve 31
Aralık’ta tekrar 133 milyon dolarlık bir giriş olmuş, yani çıkanın
yarıdan fazlası 2 günde tekrar girmiş. Yani biraz olaylar
yatışınca, biraz ortalık sakinleşince hemen tablo düzelmeye
başlamış. Türkiye siyasi istikrar açısından çizgisini koruduktan
sonra ekonomimizin temellerinde problem yok demektir. Onun için
siyasi istikrara hep beraber sahip çıkacağız” şeklinde konuştu.
Döviz piyasalarından yabancıların çıkışının 764 milyon dolar
olduğunu kaydeden Babacan, pazartesi ve salı 427 milyon doların
yeniden Türkiye’ye girdiğini söyledi. Dolayısıyla ne kurda, ne
hisse senedi fiyatlarında ne de faizde bu hareketlerin düşük işlem
hacmiyle oluşan hareketler olduğu için kalıcı olmadığına
inandıklarını belirten Babacan, şunları söyledi:
"İnşallah birkaç gün, birkaç hafta, şöyle birazcık ortalık
yatıştıktan sonra, yargı gerçek yargı gibi hareket ettikten sonra,
emniyet gerçekten vazifesini yaptıktan sonra, her bir birimimiz
kendi emir komuta zinciri içerisinde ama güçler ayrımı ilkesine de
bağlı olarak çalıştıktan sonra, inşallah bunlar çok hızlı bir
şekilde toparlanır. Biz de kuşkusuz devlet sisteminin problemsiz
bir şekilde çalışması için her şeyi yapacağız. Asla asla hiç
kimsenin, hiçbir grubun bu istikrara zarar vermesine izin
vermeyeceğiz.”
“HALK BANKASI’NIN EN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİNDEN BİRİ İRAN İLE İŞ
YAPABİLEN TEK BANKA”
Son dönemde kamu bankalarının da gündeme geldiğini hatırlatan
Babacan, 2002’den bu yana bu bankaların 31,5 milyar liralık nakit,
temettü ve vergi ödediğini bildirdi. Kamu bankalarının BDDK,
Başbakanlık Teftiş Kurumu ve Sayıştay’ın denetiminde olduğunu
vurgulayan Babacan, en ufak bir şikayetin ilgili birimlere
iletildiğini söyledi. Halk Bankası’nın 2002’de takipte olan
alacaklarının toplam alacaklara oranının yüzde 48,8 olduğunu
belirten Babacan, "En son geldiğimiz noktada Halk Bankası’nın
takipte olan alacağı sadece yüzde 2,6. Bankacılık sektör
ortalamamız yüzde 2,8. Yani sektör ortalamasından daha iyi. Bütün
bunlar yönetim konusunda, yönetimin dirayeti konusunda bize önemli
ipuçları veriyor" dedi.
Halk Bankası’nın en önemli özelliklerinden birinin de İran ile iş
yapabilen tek banka olması olduğunu bildiren Babacan, İran ile iş
yapılabilmesi için uluslararası kurallara uygun çalışılması,
İran’ın ve ABD’nin güveninin kazanılması gerektiğini anlattı. Halk
Bankası’nın her iki tarafın güvenini kazandığını söyleyen Babacan,
"Dolayısıyla biz Halk Bankası’nın önümüzdeki dönemde performansıyla
ilgili son derece olumluyuz. Maalesef genel müdür üzerinden tüm
bankanın yıpratılmasına yönelik bir çaba oldu. Ama önümüzdeki
dönemde bu algı ve tablo hızla değişecektir ve gerçekler su yüzüne
çıkacaktır" ifadelerini kullandı.
(İHA)