Babacan'dan 2013 tahminleri
Abone olBüyüme oranlarının bu yıl düyük seyretmesiyle ilgili konuşan Babacan, gelecek yıl için daha olumlu konuştu.
Babacan, "Türkiye ekonomisi, 2012'de de 2013'de de
Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi, en yüksek istihdam üreten
ekonomisi olacak. İşsizlik oranlarımız inşallah düşmeye devam
edecek" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bu yıl belki Türkiye'nin büyüme
oranının düşük olacağını, yüzde 3 küsurlarda büyüme görüleceğini
belirterek, ''Ama bu istikrar içinde sürdürülebilir bir
büyüme oranı olacak. Bir bakıma siste virajlı yolda otobüs kullanan
şoföre 'ya kardeşim niye yavaşlıyorsun bas gaza bas gaza' dediğinde
tabii ki şoför dinlemeyecek ve gereğini yapacaktır''
dedi.
Babacan, 3. İstanbul Finans Zirvesi'nde (IFS) yaptığı konuşmada,
gelişmekte olan ülkelerde de özellikle son dönemde yavaşlamanın söz
konusu olduğunu belirterek, Çin'in beklenen büyüme oranlarının
basamak basamak aşağı doğru revize edildiğini, Brezilya'da büyüme
rakamlarının aşağı revize edildiğini, Hindistan'da kapasite
problemleri başta olmak üzere, bütçe açığının ve borç stokunun
hızlı yükselişinin ciddi tehditler oluşturduğunu kaydetti.
''Gelişmekte olan ülkeler dünya ekonomisinin dinamosu olacak''
derken gelişmekte olan ekonomilerde de bir miktar sorunlar
görülmeye başlandığını ifade eden Babacan, şunları kaydetti:
''Her ne kadar bu sorunlar ciddi bir istikrar riski, güvenilirlik
riski oluşturacak boyutta değilse de en azından global ekonomik
büyümenin aşağı yönlü revize edilmesini beraberinde getiren
gelişmelerdir. 'Dünya ekonomisi ne kadar büyür?' dediğimizde, ciddi
miktarda aşağı doğru revizyonlar oluyor. Dünya Bankası, OECD,
Uluslararası Para Fonu, sürekli olarak küresel ekonomi ile ilgili
büyüme rakamlarını aşağı yönlü revize ediyorlar. Böyle bir küresel
konjonktürden geçiyoruz. Hiçbir ülkenin, kurumun, rehavete düşme
lüksü olamaz. Her an gelişmeleri takip etmemiz ve politikalarımızı
ona göre uyarlamamız gerekiyor. Çok şükür bugüne kadar Türkiye tüm
bu fırtınadan kendisini koruyabilmiş durumda. 2009'daki krizin ilk
safhasında ülkemiz ekonomisindeki etkilerini sınırda tutmayı
başarabildik. Bankalar sapasağlam ayakta kaldı, hiçbir Türk bankası
sorun yaşamadı. Aynı zamanda Türkiye'nin kamu maliyesinin güçlü
oluşu, bütçe açığının ve borç stokunun düşük oluşu ülkeyi bu
türbülanstan korumuş oldu. Türkiye'nin kriz öncesi yaptığı
reformlar, bünyemizi güçlendirdi. Kriz döneminde de farklı
reformlar yaptık. 2009'da pek çok ülke mali genişleme yoluyla daha
çok devlet parası harcayıp bütçe açığını artırıp, 'devletin
piyasaya sağlayacağı imkanlarla da bu ekonomi büyür' dedi. Bu
ülkeler arasında İspanya, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan da
var. 'Daha çok harcayayım, vergileri düşüreyim, harcamaları
artırayım ve ekonomiyi devlet olarak ben tamamlayayım'... Bu
hükümetler için en kolay iş. Vergi düşürdüğünüzde kimse karşı
çıkmaz. 'Daha fazla maaş vereceğim, daha çok yatırım yapacağım'
dediğinizde de itiraz çıkmaz. Peki ileride ne olacak? Güven
unsurunu kaybediyorsunuz. Milyarlarca avro tasarruf tedbirleri
bulmak için adeta çırpınıyorlar. Ciddi siyasi, sosyal sorunları
beraberinde getiren uygulamalar içine giriyorlar. Bu dönemde
2009'da biz bütçe açığımızı nasıl düşüreceğiz, borç stokumuzu aşağı
noktalara indireceğimizin programını açıkladık.''
''Güven politikaların merkezine konulmalı''
Babacan, güven politikaların merkezine konulduğunda arkasında
büyüme ve istihdam geleceğini anlatarak, şunları söyledi:
''2010 ve 2011 yıllarında çok yüksek büyüme oranlarımız var.
2009'dan bu yana Türkiye'de 4 milyon kişi istihdam artmış durumda
bulunuyor. İstihdam artmaya devam ediyor. 2008 sonundan bu güne
kadar Uluslararası Çalışma Örgütüne üye tüm ülkeler içerisinde
işsizlik oranını en hızlı düşüren ülke Türkiye. Nereden geldiğimizi
ve bu noktaya nasıl ulaştığımızı unutmamak gerekiyor. Politikaların
temelindeki ana çatıyı, vurguyu unutmamamız gerekiyor. 'Biraz
rahatlasak mı?' gibi yaklaşımlar son derece riskli yaklaşımlardır.
İhtiyatı asla elden bırakmayacağız. Her adımımızı ölçerek atacağız.
Yüksek büyüme gördüğümüz yıllarda riskleri de fark ettik. Bunlardan
biri cari açık, diğeri de enflasyondu. Bankaların kredi hacminin
hızla artıyor olması, bu hızlı artan kredi hacminin tüketici
finansmanına ve iç tüketime yönelmesi, hükümet olarak bazı adımları
atmamızı gerektirdi.
Merkez Bankamız, BDDK, Maliye Bakanlığı, Hazine birlikte
konuşarak bağımsız şekilde attığı adımlarla bu hızlı kredi
artışının önünü kesmeyi, yavaşlaşmayı sağlayacağı tedbirleri
gerçekleştirdi ve sonuçlarını aldık. Bu yıl belki büyüme oranımız
düşük olacak, belki yüzde 3 küsurlarda büyüme göreceğiz ama bu
istikrar içinde sürdürülebilir bir büyüme oranı olacak. Bir bakıma
siste virajlı yolda otobüs kullanan şoföre ki dikkatli
kullanıyordur, trafiğin her yönüne bakıyordur, siste ve virajda ne
kadar dikkatli, hızlı hareket edilmesini bilen bir şofördür,
yolcular o şoföre; 'ya kardeşim niye yavaşlıyorsun bas gaza bas
gaza' dediğinde tabii ki şoför dinlemeyecek ve gereğini yapacaktır.
Mutlaka dikkatli gitmemiz gerekiyor. Türkiye'nin potansiyel
büyümesiyle, kaynaklarıyla, tasarruf oranlarıyla orantılı büyüme
oranları görmemiz gerekiyor. Şimdi 3 küsur diyoruz, belki gelecek
yıl 4 küsur olacak. Bu oranlar Avrupa'nın en hızlı büyüme
oranlarıdır. 'Yüzde 9-8'den yüzde 4'lere düşülüyor mu?' şeklinde
değerlendirilebilir ama bunlar en yüksek büyüme oranları olacak.
Türkiye ekonomisi, 2012'de de 2013'de de Avrupa'nın en hızlı
büyüyen ekonomisi, en yüksek istihdam üreten ekonomisi olacak.
İşsizlik oranlarımız inşallah düşmeye devam edecek.''
''Dördüncü yargı reformu çalışmaları''
Türkiye'nin bundan sonraki dönemde yapacaklarının da son derece
önemli olduğunu belirten Babacan, şunları aktardı:
''Dünyanın ekonomik tarihine baktığımız zaman, 'orta gelir tuzağı'
denilen bir kavramla karşılaşıyoruz. Ülkeler düşük gelirli ülke
olmaktan orta gelirli ülke olmaya doğru hızla gidebiliyor. Ama o
noktada doğru adımlar atılmazsa da ilelebet orta gelirde patinaj
yapmaya başlayabilir. O orta gelir tuzağına düşmemek için ne
yapmamız gerektiği çok önemli. Yargı reformu, Türkiye'nin hukuk
devleti olması açısından çok önemli. Üçüncü yargı reform
paketimizini TBMM'de geçtiğimiz haziran ayında geçirdik. Şimdi
dördüncü yargı reformu paketi üzerinde çalışıyoruz. Bunu en kısa
zamanda gerçekleştirerek Türkiye'nin gerçek anlamlı hukuk devleti
olabilmesi için gayretlerimizi hızla sürdüreceğiz. Eğitim
çok önemli. Zorunlu eğitim süresi 8 yıldan 12 yıla çıktı. Eğitim
uzmanlarının tavsiye ettiği erken yaşta eğitim sistemi içine
girmesi başladı. Daha küçük yaşta çocuklarımız başlıyor olabilir
ama o yaşa uygun müfredat var. Biz bugünden bunları yapmazsak,
dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesi hayal olarak kalır.
Türkiye'nin yüksek gelire ulaşması, gelişmiş bir ekonomi olması
daha gelişmiş bir nüfusla olacak.''
''Kriz sınavını başarıyla geçmiş bir finans sistemimiz
var''
Babacan, Türkiye'nin daha yüksek teknolojili üretime geçebilmesi
için kenetlenmiş politikalar gerektiğini anlatarak,
''Girişimcilerin desteklenmesi, gençlerin, kadınlarının
girişimciliğe girmesini sağlamaktayız. İstanbul'un Uluslararası bir
finans merkezi olması hakkında İstanbul için önemli bir fırsat
görüyoruz. 2008-2009 sınavını başarıyla geçmiş bir finans
sistemimiz var. Avrupa'da ABD'de bankalar sıkıntı yaşarken, bu
bankaların Türkiye operasyonları sapasağlam ayakta kaldı.
Türkiye'de bizim kurallarımıza uymak zorunda kaldılar ve hiçbir
sorun yaşamadılar'' diye konuştu.
''Devlet harcamalarının büyümemize katkısı
sıfır''
İstanbul'un dünya finans camiasının ilgi odağı olduğunu dile
getiren Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bunu gerçekleştirebilmek için 2009 yılında önemli bir strateji
dokümanı yayınladık. Bu açıkladığımız eylem planını adım adım
uyguluyoruz. Yeniden yazılmış SPK Kanunu olmak üzere pek çok konuda
adım attık. Finans konusunda ihtisas mahkemeleri kuruyoruz.
Uluslararası finans merkezi olma temelinde finans konularında
hukukun üstünlüğünü uyguluyor olmak var. Türkiye'de sermaye
piyasalarının gelişmesi için pek çok adım atıyoruz. İMKB,
uluslararası ortaklıklarını hızla genişletiyor. SPK, alışagelmemiş
durum içinde finans piyasamızın gelişmesi için çantasını ele alıyor
ülke ülke dolaşıyor. Bütün kurumlarımız bu konuya gönül vermiş
durumdadır. Türkiye olarak, finans sektörünü önemsiyoruz.
Finans sektörünün nihayetinde reel sektörü desteklemek için hizmet
sektörü olduğunu unutmamamız gerekiyor. Finans sektörünün işini iyi
yapabilmesi için de işinin içinde güven unsuru var. Bankalar,
finans kuruluşları geleceğe güvenecek ki rahat kredi versin,
şirketler yatırım yapabilsin, halk harcamalarını devam
ettirebilsin. Bu güven olduktan sonra güven ve istihdam oluyor.
Türkiye'de yakaladığımızın ivmenin arkasında, özel sektör, Türk
ihracatçısı, üreticisi, iş dünyası var. Devlet harcamalarının
büyümemize katkısı hemen hemen sıfır. Devlet olarak zemini sağlam
tutuyoruz. istikrarı güçlü tutuyoruz ve uygun ortam oluşturuyoruz.
Eğer büyüme, istihdam olacaksa özel sektör eliyle olmalı
diyoruz.''