Baba-oğul, soru-cevap…

Nesrin YILMAZ nesriny@internethaber.com

 

Çocuk, bir yandan gazetesini okuyan bir yandan da son dakika haberlerini takip eden babasına, televizyonu işaret ederek sordu:

 

-          Babacığım Atatürk’ü sevmek kötü bir şey mi?

 

-          Olur mu oğlum hiç öyle şey? diye cevap verdi babası, ne söyleyeceğini bilemeden…

 

-          Peki, o zaman bu adamlar Atatürk’ü sevmedikleri için mi gözaltına alındılar?

 

-          Hangileri oğlum?

 

-          Mesela Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi olan gazeteci, mesela Türkiye’de ilk organ naklini gerçekleştirmiş bilim adamı, mesela kız çocukları için çırpınan o güzel yürekli anneler…

 

-          Tabii ki hayır, onlar Atatürk’e, ilkelerine, devrimlerine ve ülkelerine gönülden bağlı insanlar yavrucuğum…

 

-          Ama baba, ülkelerini seviyorlarsa nasıl oluyor da terör örgütü kurup, onun üyesi oluyorlar…

 

-          Sen bunları şimdi anlayamazsın oğlum, biraz daha büyüdüğünde anlayacaksın…

 

-          Bence o zaman hiç anlayamam ki baba!

 

-          Neden oğlum?

 

-          Babacığım, ülkedeki bütün çağdaş öğretim üyeleri birer birer içeri alınıyor, bize bu ülkede neler olup bittiğini, gerçekleri anlatacak gazeteciler teker teker demir parmaklıklar ardına gönderiliyor, üstelik çağdaş eğitime gönül vermiş toplum örgütleri korkutularak sindirilmeye çalışılıyor, birkaç yıl sonra bana bu yaşadıklarımın mantıklı açıklamasını yapacak çağdaş tek bir birey kalmayacak ki…

 

Üstelik geçen gün arkadaşımın babasından duydum, herkesin telefonu da dinleniyormuş, bu durumda benim de Atatürk’ü çok sevdiğimi bir telefon konuşması sırasında dinlerlerse büyüdüğümde beni de hapse atarlar diye çok korkuyorum… Ama belki demir parmaklıklar ardında her şeyi öğrenebilirim değil mi?

 

-          Oğlum neler söylüyorsun…

 

-          Korkuyorum babacığım, elimde kalem yerine silah olmasından, üzerimde çağdaş kıyafetler yerine sarıkla cübbe olmasından, bu güzel yönetim anlayışından koparılmaktan korkuyorum ben… Ama sadece kendim için değil, bunun farkında olmayan arkadaşlarım için de çok korkuyorum, aynı zamanda bu “uydurulan hikâyeye” inananlar için de çok üzülüyorum…

 

-          “Benim oğlum büyümüş, ben artık korkmuyorum” diye gururlandı babası…

 

Oğlum, elbette her şey düzelecek, elbette suçsuz olanlar özgürlüklerine kavuşacaklar ama beklememiz lazım, doğru mutlaka ortaya çıkacak…

 

      - Belki de, diye söze başladı tekrar çocuk…

 

Bir gün gelecek onlar da bu soruları soracaklar kendilerine…

 

Bizim paralarımızla krallar gibi yaşayan bu adamlar ve etraflarında fakir fukaranın parasını çalarak paralarına para katan sahtekârlar neden dışarıda ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyorlar diye…

 

İnancımız konusunda bizi neden rahat bırakmıyorlar diye…

 

Hiç hırsız biri dindar olabilir mi diye…

 

Değil mi babacığım?

 

    - Evet oğlum, bir gün gelecek bu millet hırsızlardan hesap sormayı da bilecek, korkma sakın…

 

Ama sıra sizlerde…

 

Bu hafta Ulusal Egemenlik Haftası, dünyada başka hiçbir ulusun çocuklarına nasip olmayan bir bayram armağan etti Atamız sizlere, bizlere…

 

Sen akıllı bir çocuksun, bu ülkeyi, bayrağını, insanlarını seviyorsun…

 

Yapman gereken tek şey, daha çok okumak, daha çok öğrenmek, daha çok çalışmak…

 

Bütün engelleri aşmak…

 

Bu ülkeyi yobazlara bırakmamak…

 

Bir Atatürk genci olmak…

 

Onun mirasına ne pahasına olursa olsun sahip çıkmak…

 

- Merak etme babacığım, sahip çıkacağım, ne pahasına olursa olsun…

 

 

nsrnylmz@gmail.com