Azteklerin afrodizyakı
Abone olAşk, tutku ve arzunun en tatlı hali
Şefkatli ve arzu uyandırıcı... “Altın Kitap;
Çikolata”da yer alan bu sözler çikolatanın üzerimizdeki etkisini en
basit haliyle özetlemiş. Öyle ya biten bir aşkın ardından açılan da
bir kutu çikolata olur, romantik bir geceye eşlik eden de.
Çikolatanın perde perde açılan tatları vardır. Her yeni tat
öncekini bastırırken tamamlar da. Yani yarattığı sebep-sonuç
ilişkileri hiç düzenli değildir. Farklı hatta tezat tatlar,
zevkler, duyular peş peşe veya aynı anda harekete geçebilir...
Mesela insanı Dali’nin saatleri gibi eriten bir haz ile saplantı
derecesindeki tutkuya aynı anda tutulabilirsiniz.
İşte bu yüzden çikolata sadece yenmez, onunla bir nevi aşk yaşanır. Hatta “Kadınlar çikolata tadında erkek ister; yani şefkatli ve arzu uyandıran” dersek de abartmayız. “Rüzgar Gibi Geçti” filminin unutulmaz Rhett’i gibi. Filmin hafızalarımıza kazınan sahnesini yani Scarlett’in Rhett’in kollarındaki halini bir kez daha anımsayalım. İşte o kareden Rhett’i çıkarın, Scarlet’in dudaklarının kenarına da biraz çikolata sürün, kimse genç kadının o eriyip bitmiş halini garipsemeyecektir.
Peki ama neden? Alt tarafı bir yiyecek nasıl oluyor da, düşünme, üretme gibi becerileri olan doğanın bu en entelektüel varlığının dişisi üzerinde bu kadar etkili olabiliyor?
“Altın Kitap; Çikolata” da işte bu sorunun yanıtı saklı. Ama
bundan kasıt, çikolatanın içeriğinde 380 doğal kimyasal maddenin
bulunması değil. Ya da bu maddelerden birinin mariuanada bulunan ve
insanın gülümsemesine neden THC’ye çok benzeyen Anandamide maddesi
olması da.
İşte bu son cümle çikolatanın üzerimizdeki psikolojik
çekiciliğini bir çırpıda özetliyor. Yani Eva Longoria’nın “Yüzde
100’ü varken neden 99’uyla yetineyim” sözlerini de, bir başka
çikolata reklamında da sevgilisi tarafından terk edilen kadının
çikolatasından bir parça alır almaz aşk acısını geride bırakmasını
da...
Kadınlar ne mi ister?
Niyeti neyse o konudaki beklentisini karşılanmasını! Bu bir erkek
olamıyorsa, bir kutu çikolata da yeter! İşte bu nedenle kitapta
şöyle deniyor; “Sevgililer, âşıklar, eşler birbirine özel günlerde
bu yüzden çikolata hediye eder, kalpli kırmızı kutular içinde.”
Aztekler’in de afrodizyakıydı
Çikolataya yüzyıllardır “Tanrı’nın yiyeceği” denmesinin nedeni
kakao kelimesinin Latince bu anlama gelen “Theobroma cacao”dan
türemiş olması.
Tarih boyunca çikolatayı en seven toplumlardan olan Aztekler,
afrodizyak etkisinden ötürü çikolatayı akşamları eşlerine özel bir
seremoni ile ikram ederdi.
Floransalılar çikolataya değişik aromalar katıyordu. Grand Dük III.
Cosimo’nun favorisi yaseminli çikolataydı. Bunun formülü çok yakın
tarihte keşfedilebildi.
Çikolatayı bir içecek olmaktan çıkarıp macun kıvamına getiren
İspanyollar oldu. Bu keşif hızla tüm dünyaya yayıldı. 18’inci
yüzyılda çikolata Avrupa’ya hızla yayılınca, peş peşe çikolata
dükkanları açıldı. Bunlar birer sosyal kulübe dönüştü.
İsviçre’nin çikolatadaki sırrı
1867’de İsviçreli bir kimyacı süt tozu elde etmeyi başardı. Bu
sayede ilk kez 1879’da sütlü çikolatalar yapıldı. Bu kimyacı; Henri
Nestle’ydi.
Aynı yıl İsviçreli başka bir çikolata üreticisi Rudolphe Lindt,
formülündeki kakao yağının miktarını artırarak “conching” adı
verilen bir yöntem geliştirdi. Bu yöntemle çikolata likörü
istenilen lezzet ve pürüssüz görünüme kavuşturmayı içeriyordu.
Ortaya çıkan sonuç o kadar başarılı oldu ki Lindt bu özel ürünü
tanımlamakiçin şekerleme endüstrisinde pürüssüz şeker kremalarına
verilen isim olan “fondan” tabirini kullandı.
İsviçre’deki gelişmeler bununla da sınırlı kalmadı. 1970’te
fabrikası Suchard ile birleşen Jean Tobler tarafından 1899’da
“Toblerone” piyasasaya sunuldu. Bu çikolatanın en önemli özelliği
koyu renkli ve sürekli parlayan dokusuydu. Çikolata önce
ısıtılıyor, sonra yavaş yavaş soğutularak pütürlü yüzey oluşumuna
sebep olan yağın kristal dokusu yok ediliyordu. Dahası badem ve bal
nugat ile birleştirilen üçgen şeklindeki bu ürün çikolatanın
şekerleme ile birleşmesini ilk ürünüydü.
Üstelik bu şekilde çikolata lüks gıda maddesi olmaktan çıkıp
“herkesin tükettiği popüler” bir ürün oluyordu. Çikolatanın
tüm dünyaya yayılma sürecinde ABD’deki gelişmeleri de atlamamak
gerek. Milton Snavely Hershey adlı bir karamel üreticisi 1893’te
ilgisini çikolata yöneltince “Hershey öpücükleri” doğdu. 1980’de
her gün üretim bantlarına düşen bu sütlü çikolataların sayısı 25
milyondu.
Çikolatanın büyüleyici tadına ve bu baş döndüren hikayesine rağmen
üretim sürecindeki çalışma koşulları ise insan haklarından çok
uzakta. Nitekim kakao üretiminin üçte ikisi Ekvator kuşağındaki
küçük üreticilere ait ve pek çok yerde çocukların yanı sıra kölelik
anlayışında işçi çalıştırılıyor. 2001’de ABD Temsilciler Meclisi,
üretimde bu tür bir işçi çalıştırılmadığının belagelenmesini
istemiş ancak Amerikan çikolata endüstrisi bunu engellemek için
yoğun bir lobi faaliyeti başlatmıştı.
Yılbaşı hindiniz çikolatalı olsun
“Altın Kitap; Çikolata”da ilginç bilgilerin yanı sıra tarifler de
yer alıyor. İçlerinden bazıları yılbaşı yemeğiniz olmaya aday.
Çikolata soslu hindi gibi.
İşte tarifi:
Büyük bir kasedeki etlere (1 kg. kuşbaşı doğranmış hindi eti),
doğradığınız bir arpacık soğanı, bir havucu, yarım kerevizi
ekleyin. Üzerine şarabı (180 ml) bir defne yaprağını, yarım çubuk
tarçını ve bir diş karanfili ekleyip karıştırın. Üzerini kapatıp
bir gece bekletin.
Sosu için;
bir kırmızı soğanı, bir havucu, bir kerevizin sapını ve iki yemek
kaşığı salçayı bir tavada 5 dakika sote edin, sonra buna iki diş
sarımsak, iki yemek kaşağı ince kıyılmış maydanoz ekleyin.
Ardından etleri ekleyerek bir saat pişirin. Bir tavada kuş üzümü,
dolmalık fıstık, 60 gr. bitter çikolata ve iki yemek kaşığı şekeri
eritin ve yemeğin üzerine dökün ve muhakkak sıcak servis yapın.
(Buket Aşçı)
Kitapla ilgili detaylar