Aziz Yıldırım buna ne diyecek?
Abone olAziz Yıldırın'ın basınla ilişkisi sık sık gündeme taşındı. Bu kez yazılanlar ise hepsinden farklı oldu. Olayı bizzat yaşayan Çelik, gözlerine inanamadığı olayı köşesine taşı
Tercüman gazetesi yazarı Murat Çelik yaşadığı bir olayı köşesine
taşıdı. Tribünden bir anı başlıklı yazı bir hayli ses
getireceğe benziyor.
Birkaç yıl önce BJK İnönü Stadı'ndayız. Beşiktaş - Fenerbahçe
derbisi var. Maçı basın tribününden takip ediyorum... Basın
tribünü ile Şeref tribününü yan yana, arada bir sıra cam var
sadece. İlk 45 dakika bitti, herkes ayaklandı.
Gözüm Şeref tribününde... Beşiktaş'ın o dönemki başkanı Serdar
Bilgili ile yanındaki Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım da
devre arasını geçirmek için içeri girmek üzere ayağa kalktılar. Bu
sırada Yıldırım'ın, tribünün üst bölümlerine doğru bakarak, birini
aramakta olduğu her halinden belli.
Birkaç saniye sonra, Başkan'ın aradığı kişinin, yönetim kurulu
üyelerinden biri olduğu anlaşılıyor. Bugün de halen görevde olan
etkili yönetici hızlı adımlarla Yıldırım'ın yanına iniyor. Kafa
kafaya kısa bir konuşmanın ardından o yönetici tekrar yukarıya,
yerine dönüyor ve basın tribününden birkaç kişiyi el - kol
işaretleriyle yanına çağırıyor.
Fenerbahçe yöneticisi ile (geçmiş gün, kaç kişi olduklarını tam
hatırlamıyorum) üç - dört gazeteci, iki tribünü ayıran camın farklı
taraflarında ayakta sohbete başlıyorlar. Ben de hemen iki sıra
aşağıda yine Şeref tribününden biriyle konuşmaktayım ve
üsttekilerin konuştuklarını rahatlıkla duyabiliyorum.
Yönetici söze şöyle başlıyor: "Bana bakın oğlum. Şimdi Başkan da
söyledi..." Ardından; da emir, talimat ya da direktif, adı her ne
ise mesajlarını art arda sıralıyor.
"Şu şöyle yazılacak !"
"Bunu böyle görün !"
"Bu konunun şurasını özellikle öne çıkartın !"
Spor basınında Fenerbahçe'yi takip eden, Sarı - Lacivertlilerle
ilgili yazılar yazan üç - dört gazeteci can kulağı ile dinliyor.
Hatta biri not bile alıyor.
Yaklaşık 5 dakikalık brifingin (!) ardından grup dağılıyor.
İşin iki tarafında da yer almış biri (BJK yöneticiliği yapmış bir
gazeteci) olarak ben ilişkinin seviyesine de, yöneticinin üslubuna
da, meslektaşlarımın bu yöntemi kanıksamış haline de hayretler
içinde, bir başka meslektaşıma izlediğim bu sahneleri anlatıyorum.
Aldığım cevap en az gördüklerim kadar şaşırtıcı: "E abi ne var
bunda? Nesine şaşırdın ki? Fener medyası hep böyle... Hiçbiri
Başkan'ı rahatsız edecek bir şey yazamaz."
Ertesi günkü yazıları şimdi hatırlamıyorum ama meslektaşlarımız
"görevlerinin gereğini" yerine getirmiş olmalılar ki, o dönemde
işinden olan ya da Fenerbahçe'yi izlemekten alınıp başka alana
verilen de duymadık. Durum bu...
Birkaç yıl önce bizzat şahit olduğum olay, bugün yaşanan
"tokatlarım seni" vakasındaki duyarsızlık ve çifte standart
hakkında iyi bir fikir verir diye düşündüm de bu nedenle aktardım
yukarıdaki anımı.
NOT: Bir gazeteci açısından; bugün "Bana bak tokatlarım seni !"
türünden bir tehdide muhatap olmak, geçmişte yaşanan "Şunlar
yazılacak !" şeklindeki müdahaleden çok çok daha hafif olmalı
aslında ama... Dedik ya "gazeteci" için...