Azınlık vakıfları AİHM gündeminde
Abone olAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı tarafından Türkiye’ye karşı yapılan mülkiyet ve ayrımcılık başvurusunu kabul etti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yakın bir gelecekte
Türkiye’deki dini azınlıkların mülk edinmesi sorununa, dolayısıyla
da Lozan Antlaşması’nın bu konudaki maddelerine yeni bir yorum
getirecek. Strasbourg Mahkemesi, Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı
tarafından Türkiye’ye karşı yapılan mülkiyet ve ayrımcılık
başvurusunu “kabul edilebilir” ilan ederek esastan incelemeye aldı.
Hazine ve Türk mahkemelerinin azınlık dinlerine mesnup vakıfların
mülk edinme hakkına karşı çıktığını gerekçe gösteren Fener Rum
Erkek Lisesi Vakfı, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(AİHS) mülkiyet hakkıyla ilgili maddesine aykırı olduğunu ileri
sürmüş ve 1996 yılında Strasbourg Mahkemesi’ne başvurmuştu.
Başvuruda dini azınlıklar tarafından kurulmuş vakıflara karşı
“ayrımcılık” yapıldığı tezi de işlenmişti. VALİLİK BELGESİYLE MÜLK
Hazine 1992 yılında mahkemelere başvurarak, vakfın 1958 yılında
İstanbul Valiliği’nin verdiği bir belge sayesinde İstanbul’da bir
bina satın almasına karşı çıkmıştı. 1996 yılında açıklanan mahkeme
kararında, Yargıtay’ın 8 Mayıs 1974 tarihli dini azınlık
vakıflarına ilişkin kararı temel alınarak, Lozan Antlaşması gereği
tüzüklerinde mülk edinme ibaresi olmayan vakıfların ne bağış ne de
satın alma yoluyla mülk edinemeyecekleri belirtilmişti. Vakıf,
Yargıtay tarafından da onanan bu kararın ardından Vakıflar Genel
Müdürülüğü’ne başvurarak statüsünün mülk edinebilmesine olanak
sağlayacak şekilde değiştirilmesini talep etmiş, ancak bu başvurusu
da reddedilmişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü, ret kararına gerekçe
olarak “kamu düzenini” göstermişti. LOZAN ANTLAŞMASI VE AİHS
Osmanlı döneminde kurulmuş olan Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı, bu
kararın ardından AİHS’nin mülkiyet ve ayrımcılıkla ilgili
maddelerine dayanarak Türkiye’ye karşı Strasbourg’da dava açtı.
Vakfın şikayetinde Lozan Antlaşması’nın dini azınlıklara ait
vakıfların mülk edinmelerini engellediği, bu durumun da AİHS’nin
mülkiyet edinme hakkıyla ilgili maddesine aykırı olduğu tezi
işlendi. Vakıf bu durumun dini azınlıklara yönelik “ayrımcılık”
olduğunu da ileri sürdü. Türk hükümeti bu iddialara karşı
Strasbourg’a ilettiği ilk savunmada, Vakfın Türkiye’deki iç hukuk
yollarını tüketmeden Strasbourg’a başvurmasına karşı çıktı.
Ankara’nın “davacı Vakıf senedinin değiştirilmesi davası
açabilirdi” tezi AİHM tarafından “Yargıtay’ın 1974’te aldığı karar
davacının etkin başvuru yolunu tıkıyor” gerekçesiyle reddedildi.
“KAMU ÇIKARI KORUNDU” Türk hükümeti buna karşılık, vakıfların
sadece tüzüklerinde belirtilen ölçüde mülk sahibi olabileceklerini,
Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın mülk edinmesinin hukuksal değer
içermediğini ve Türk mahkemelerinin hukuksal değeri bulunmayan mülk
edinme belgelerini iptal kararının kamu çıkarını korumaya yönelik
olduğunu vurgulayan bir savunma sundu. Davacı Vakıf ise AİHM’ye
ilettiği belgelerde, tüzüğünün kaydedildiği 1936 yılında vakıfların
mülk edinmelerine ilişkin olarak kendilerine soru yöneltilmediğini
ve 1936-1974 yılları arasında devlet adına valilikler tarafından
verilen belgelerle mülk edindiklerini bildirdi. Vakıf, 1974 tarihli
Yargıtay kararının dini azınlıklar tarafından kurulmuş vakıflara
karşı “ayrımcı bir politika” anlamına geldiği tezini de tekrarladı.
Türk hükümeti ise bu teze karşılık olarak, Ermeni azınlığa ait bir
vakfa verilen mülk edinme iznini örnek gösterdi. AİHM bu tezler
ışığında davayı “kabul edilebilir” ilan ederek esastan incelemeye
aldı. Kararın ne zaman açıklanabileceği konusunda ise açıklama
yapmıyor. NTV-MSNBC