Aysel Tuğluk tehdidin dozunu artırdı!
Abone olDTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK’nın silah bırakmasıyla ilgili açıklamalarını eleştirdi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK’nın silah
bırakmasıyla ilgili açıklamasını değerlendiren DTK Genel Başkan
Yardımcısı Aysel Tuğluk, ''Başbakan’ın bu açıklamalarının bizden
yana bir manası bir karşılığı yoktur. Kürter bu saatten sonra
kaybetmez, kaybettirecek gücüne sahiptir'' diye
konuştu.
Kapatılan DTP’nin oluşturduğu Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK)
genel kurulunda konuşan Mardin Bağımsız Milletvekili ve DTK Genel
başkanı Ahmet Türk, "Bütün bu acılardan sonra hiçbir şey
değişmiyecekmiş gibi Kürtlere yaklaşırsanız sadece Kürtler değil,
bütün Türkiye kaybeder" dedi. Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın PKK’nın silah bırakmasıyla ilgili açıklamasını
değerlendiren DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk ise,
"Başbakan’ın bu açıklamalarının bizden yana bir manası bir
karşılığı yoktur. Kürter bu saatten sonra kaybetmez, kaybettirecek
gücüne sahiptir" diye konuştu.
DTK 5’inci Genel Kurulu Diyarbakır BDP il binası toplantı salonunda
aralarında BDP milletvekilleri, belediye başkanları, sivil toplum
örgütü temsilcileri, yazarlar, belediye meclis üyeleri, Kürt
sanatçılar, gazeteciler ve bölücübaşı Abdullah Öcalan’ın kardeşi
Mehmet Öcalan’ın katılımıyla başladı. Kürtçe, ’Demokratik
özerk bir Kürdistan’la, ulusal birliğe doğru yürüyoruz’,
’Demokratik özerklikle, gönüllü demokratik birlikteliğe doğru yol
alıyoruz" yazılı pankartlar ile üzerinde Kürt isyanlarının
elebaşları Şeyh Sait ve Seyit Rıza, terör örgütü PKK’nın bazı
kurucuları ve çatışmalarda ölen bazı PKK’lı teröristlerin
fotoğraflarının yer aldığı pankart asıldı.
TUĞLUK: KİMSE ÇÖZÜMSÜZLÜKTE ISRAR EDEMEZ
DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, Kürt sorununun 90 yıllık
çok kanlı, çok acılı bir isyan ve inkar sürecinden sonra ’kırılma
anı’ olarak adlandırılabilecek bir yol ayrımına geldiği görüşünü
savundu. Kürt sorununun 12 Haziran seçimlerinden sonra yeni bir
boyut ve koşulara taşındığını söyleyen Tuğluk, "Kürt ve
Türk ilişkileri yeniden tanımlanacaktır. İşin özü ve esası budur.
İç ve dış tüm koşular yeni sürecin başlamasını zorunlu kılıyor.
Çözümsüz çözümsüzlük ikileminde değiliz. Çözüm mutlaka olacaktır.
Çözüm kendini olanca ağırlığı ile dayatmaktadır" dedi.
Aysel Tuğluk, bunun önüne geçilmez bir süreç olduğu görüşünü
savunurken de "Ortadoğu’daki halk isyanları gelip
sınırımıza dayanmışken, özgürlüğü ve kimliği için Kürt halkı
mücadelesini kararlı bir şekilde sürdürüyorken çözümsüzlükte ısrar
edilemez" diye konuştu.
"KÜRTLER, KAYBETTİRECEK GÜÇTEDİR"
Başbakan Erdoğan’ın silahların bırakılmasıyla ilgili açıklamalarını
da değerlendiren Aysel Tuğluk, "Başbakan’ın bu
açıklamalarının bizden yana bir manası, karşılığı yoktur. Kürtler
bu saatten sonra kaybetmez, kaybettirecek güce sahiptir"
dedi. Aysel Tuğluk, kimsenin lütfuna el açmadıklarını belirterek,
sözlerini şöyle sürdürdü: "Bize saygı gösterilmesini ve
bunun kabul edilmesini beklemek hakkımızdır. Kimse tahrik olmasın.
İnkar bitmişse, sayın Öcalan ile bir müzakare düzeyi yakalanmışsa
bu halkımızın mücadelesi sonucu kazanılmıştır. Bu bir zafer nutku
değildir. Gerçeğin objektif tespitini yapıyorum. Hatırlanırsa sayın
başbakan seçim çalışmalarında inkarı biz kaldırdık diyor ardından
da Kürt sorunu yoktur diyerek inkara yöneliyordu. Başbakanın kafası
karışık. İnkar ve ikrar arasında gidip geliyor. Biz çözümden
bahsediyoruz kendisi hala sorunu tanımlaya çalışıyor. Ne acılar
yaşadığımızı bir biz, birde bize bunu yaşatanlar bilirler. Kimsenin
bize bahşettiği bir şey yoktur. Bütün olumsuzluklara rağmen sayın
Öcalan ve Kürt siyasi hareketi olmak üzere devletin kimi
kurumlarının, halkımızın ve STK’ların eğilimi çözüm
yönlüdür. Bu barış adına önemli bir şanstır. Bizim
açımızdan asıl muama AKP’dir. Risk taşıyan AKP’nin iktidar
anlayışıdır. Kürtler’in talepleri hiçbir zaman maksimalist
olmamıştır. Aksine AKP’nin yaklaşımı minimalistir. Bu ülkede
ırkçılık halen bir politika olarak kullanıyorsa, baskı ve şantaj
ölçüsüz bir şekilde kullanılıyorsa herkes bütün muhalefet herkes
sindirilmeye çalışılıyorsa demokrasi ve özgürlüklerden dem vurmanın
bir propagandadan öte bir anlamı yoktur. Hele Kürtler için hiçbir
anlamı yoktur."
"FAŞİZME KARŞI KENDİMİZİ SAVUNURUZ"
Mevcut iktidar ve hegemonyacı siyaset tarzınra karşı direnmekten
başka bir tutumları olmayacağını dile getiren Aysel Tuğluk, KCK
operasyonu ile binlerce Kürdün tutuklu olması neredeyse askeri
darbe dönemlerini arattığını, askeri darbe veya AKP’nin iktidarcı
siyaset tarzının farksız olduğunu söyledi. Bölgedeki son 6 aylık
hak ihlalleri raporunun okunmasını, her kesimden çocuk, kadın,
köylü, BDP’lilerin öldüğünü, vurlduğunu, dövüdüğünü savunan Tuğluk
şöyle dedi: "Artık onurumuza dokunuyor. Kabul edilmiyoruz.
AKP’nin bu tarzı sürerse, inanın ki sadece bize direnmek kalır.
Kürtler'in cevabını aradığı soru şudur. Kürtlerin meşru taleplerini
kabul etmek kadar bu taleplere anasayal güvencelerle karşılık
verecek midir? Kürtlerin statüsü ne ve nasıl olacaktır. Çözüm ulus
devlet zihniyetinde ve sınırlarında aranamaz. Parçalanmayı
önleyecek yeni demokrasi ve toplum anlayışı budur. Başbakanın artık
dinlemekten sıkıldığımız tek millet, tek dil ,söylemi aşılması
gereken totaliter bir yaklaşımdır. Risk alanını daraltacak, güven
verecek kısa vadeli bir yol haritasının uygulanması gerekmektedir.
Sorumluluk AKP’nindir. Yüzde 50 oy almış bir iktidar çözüm
yaklaşımına sahipse bizim için muhataptır.
"TEHDİT DEĞİL DİYALOG ÇAĞRISI"
Temel ilke karşılıklı iradeyi tanıma ve kabul etmedir. Çözüm
perspektifi ön şarttır. Çatışma değil, uzlaşma istiyoruz,
uzlaşma arıyoruz. Bunun için siyaset kurumunun meşru ve sivil bir
kurum olarak düzenlenmesinden yanayız. Herkese açık katılımcı
toplumsal kurum olarak yapılanmasını istiyoruz. Siyasal alanın
darlığı dıştalıyıcılığı uzlaşmaya değil çatışmaya neden olmaktadır.
Farklı söylemlere zemin verilmiyor. Bilinmelidir ki bu faşizme
karşı varoluş mücadelemizi ve direnişimizi çok daha kararlı bir
şekilde sürdürürüz ve kendimizi savunuruz. Bu bir tehdit değil,
siyasete değişime ve diyaloga bir çağrıdır. Siyasete
siyaset yaparak karşılık veririz. Ama devletin saldırılara karşı da
topyekün mobilizasyon halinde oluruz demek istiyoruz. Nasıl
ki Başbakan sürekli çarpışa çarpışa varolduk diyorsa bizde AKP
hegemonyasına karşı direniriz. Sürekli varlığımız
meşruiyetimiz tartışılıyor yetmiyor tutuklanıyoruz. Buna karşı var
oluş mücadelesi veriyoruz."
"DEVLET ÖCALAN'I ÖNEMSİYOR"
Tuğluk, sık sık Öcalan, KCK, PKK ve DTK’nin bir arada
nitelenmesinin herkesin bildiği bir sırrı işfa etmekten başka anlam
taşımadığını; tepkiyle şiddetle karşılık vermenin sorunu
çözmeyeceği gibi derinleştieceğini kaydederek, "Tarihsel,
toplumsal bir parça da örgütsel şekillenmemiz böyledir. Sayın
Öcalan ne kadar BDP’nin içindeyse BDP de bir o kadar DTK’nın hatta
KCK’nin içindedir. Bunun yasalar karşısında bir meşruiyeti
olmayabilir. Ama Kürt toplumda en meşru varoluş biçimidir. Devlet
sayın Öcalan’ı dikkate alıyor hatta önemsiyor. Bizim
buradaki farkımız kurduğumuz sempatiklik ilişkisidir.
Başbakan’ın KCK, Kürt siyaseti ile bir hesabı varsa bunu
siyaset alanında Meclis zemininde yapmalı, polis ve yargı ile
yapmamalıdır. Çözüm istenirse buna hazırız. Ama karşılığında bir
çözüm programı istiyoruz. AKP müktedir bir siyaset gücü
olarak aldatmaya girmeden Kürt meselesini adil ve demokratik bir
çözüme kavuşturmak istiyor mu istemiyor mu? AKP bizim için
samimi görünmüyor. Herkes sözünü söyledi tartıştı. Ama Kürdün hoş
ve boş lafa karnı tok. Bir programları var mı bundan bahsetsinler.
Öyle yeni anayasaya öteleyip durmasınlar. Bunu da oyalama görür,
oyuna gelmez dışına çıkarız. Demokratik özerklik böyle bir iradenin
ve tercihin beyanıdır. Kürt meselesi gerçekten çözüm sürecine
sokulmak isteniyorsa kimi pratik adımların atılması gerekiyor. ’PKK
ayrı, Kürt sorunu ayrı’ ayrımından, ’Açılım da yaparız operasyon da
yaparız’ yaklaşımından vazgeçilmelidir. Bu klasik devlet
anlayışından vazgeçilmelidir. Kürt siyasetçilerini karşı karşıya
getirme yaklaşımdan vazgeçilmelidir."
Aysel Tuğluk çözümün gelmesi için anayasa ile ilgili
her aktörün irade beyanında bulunması ve tutum belirlemesini, 1
Ağustos-1 Eylül tarihleri arasında yol haritası saptanmasını,
Abdullah Öcalan’ın sürece hakim ve müdahil olması için koşulların
düzeltilmesini, eylemsizlik ilan edilmesini, TBMM’nin inisiyatif
alarak katılımcı tarzda 1 Eylül’den itibaren başlamasını önerdi.
Aysel Tuğluk, yemin krizinin kendileri için daha zor dönem
olduğunu, eleştiri ve sitemlerin yanı sıra hakaret ve saldırıları
not ettiklerini kaydereken, "Buna karşı kendimizi
koruyabileceğimizi söylemekle yetineceğiz. Aciz, çaresiz değiliz.
40 bin canını vermiş bir halkın temsilciyiz. Mücadele etmek kadar
bedel ödemeye hazırız. Onurlu bir barış olsun, ötesine kimse razı
olmaz. Biz cenazelerin arkasında değil önüne geçmek istiyoruz.
Bunun için özveriye hazırız. Yeter ki bir irade beyanı olsun. Bu
süreci öncekiler gibi heba etmeyelim." diye konuştu. DTK
olağan kongresi daha sonra basına kapalı devam etti.