Ayşe Arman otoparkta parasız kaldı
Abone olAkmerkez'de alış veriş yaptıktan sonra otopark ücretini ödemek için cüzdanını açtığında parasının yetmediğini gören Ayşe Arman, yaşadığı zor durumu anlattı.
2.5 milyon lira
Dün beni çok sarsan bir şey yaşadım.
Akmerkez’deydim.
Elimde bir dolu poşet, otopark borcumu ödemek üzere en alt kattaki kasaya geldim. Sıramı bekliyorum. Nasıl da geç kalmışım. Panikten ölüyorum. Sürekli saatime bakıyorum. Sonunda geldi sıram. Alelacele, otopark kartımı uzattım:
‘Ne kadar borcum?’
Cevap, ‘5 milyon’ diye geldi. Cüzdanımı açtım.
O da ne!
Sadece 2.5 milyon lira var.
Hiç farkında değilim.
Ama param var mı yok mu diye cüzdanıma bakmamışım bile. Bütün alışverişimi kredi kartıyla yapmışım. Etrafta o anda para çekebileceğim bir bankamatik de yok.
Ve söz konusu para 2.5 milyon.
‘Çok özür dilerim ama param yok. Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?’ dedim.
Cevap, metalik bir sesle ‘Hayır’ diye geldi.
‘Kart kabul etmiyoruz.’
Benimki hıyarlık tabii, bekledim ki cümlenin devamı şöyle gelsin:
- Ama 2.5 milyonun lafı mı olur? Yarın bir ara uğrar bırakırsınız...
Ya da ne bileyim sıradakilerden biri, ‘Sizin aceleniz var. Önemi yok, biz hallederiz’ desin.
Çünkü ben öyle yapardım.
Bütün hayatım boyunca da yaptım. Ne zaman birilerinin bir şeye ihtiyacı var, 3 kuruş param olsa bile yardımına koştum.
Doğal olanı da bu zannediyorum. Hani bu, insan olmanın gereği.
Ekstra bir alkış da gerekmiyor, zaten böyle davranılması icap ediyor.
Sıradakilere şöyle bir baktım.
Resmen bana 2.5 milyon lira arka çıkmamak için, çil yavrusu gibi dağıldılar, başta taraflara bakıyorlar.
Bu bana nasıl koydu anlatamam. Birden yaşadığımı zannetiğim ülkede, yaşamadığımı fark ettim. Acayip üzüldüm.
Lanet olsun para değildi mesele... Takındıkları tavırdı...
Kendi kendime ‘Sen gerçekten süzme bir salaksın’ dedim, ‘Sen devam et elindekini avucundakileri hiç tanımadığın insanlara vermeye. Ya gerçekten paran olmasaydı hayatta, bunlar seni bir ekmeğe muhtaç ederdi...’
İnsanların aslında ne kadar bencil ve kötü olabildiklerini görünce kendimi nasıl yalnız hissettim anlatamam. Allah, gerçekten kimseyi kimseye muhtaç etmesin bu memlekette.
Sıradan çıktım. Homestore’a girdim. Sağ olsunlar, ihtiyacım olan 2.5 milyonu hemen verdiler. Tekrar sıraya girdim, borcumu 5 milyon lira olarak ödedim. Ayrılırken de kasadaki adama:
‘Biliyor musunuz, az önce biraz daha nazik olabilirdiniz’ dedim.
O da tabii hemen çark etti.
Bizim oralarda buna suç bastırmak nedir.
‘Hanımefendi nezaketle alakası yok bunun. Fakirlik denir buna. Cebimde 1 milyonun var mı diye sorsanıza...’
‘Beyefendi, ben sizin cebinizdeki parayı istemedim’ dedim. ‘Size borcumu bilahare ödeyeceğimi de söyledim. Lütfen bana fakirlik edebiyatı yapmayın. Ben fakirlikten değil, insanlıktan söz ediyorum...’
Bu olaydan sonra cimri olmaya, kötü olmaya karar vermiştim...
Ki...
Bu sabah Asuman kapımı çaldı...
Bence amacı ‘Servise çıkıyorum, bir şeye ihtiyacın var demek’ değildi.
O güzelim dişlerini göstermekti. Uyku sersemi kapıyı açtığımda nasıl şaşırdım anlatamam.
Karşımda bizim apartmanın tek dişi olan kapıcısı Asuman değil, şahane bir ağzı olan, artık özgürce gülebilen bir kadın vardı.
Nasıl gençleşmiş, nasıl güzelleşmiş.
Bütün ifadesi değişmiş.
‘Asuman inanılmaz fıstık olmuşsun’ dedim.
Utandı, kıkırdadı...
‘Daha tam alışamadım ama herkes çok beğeniyor’ dedi.
Aklıma bir 2.5 milyonu vermemek için gözlerini benden kaçıran insanlar geldi, bir de 3 ay boyunca ona bu iyiliği yapan ve adının özellikle bende saklı kalmasını isteyen diş hekimi Seyhan Gücüm...
Yazıyorum işte adını.
Ve hepinizin huzurunda Asuman’ı çocuklar gibi mutlu ettiği için Seyhan Gücüm’e teşekkür ediyorum.
HAMİŞ: İyilik, kötülüğü döver. Asuman da fotoğrafının gazeteye basılmasını ister. Çerçeveletip tek göz oda evinin duvarına asmak istiyormuş. Onu kırmayacağım. Lütfen Seyhan Gücüm de beni kırmasın (adını yazdığıma da kızmasın) ve Cumartesi Gözlük’te Asuman’la geçirdiği 3 ayı anlatsın...
HAMİŞ 2: İyilikten ve iyilerden söz etmişken, bir teşekkür de Bige ve Meral Okay’a. Bir tecavüz sonucu Oğulcan isminde iki yaşında oğlu olan Canan’a destek çıktıkları için... Gelişmelerden sizi haberdar edeceğim.
Dün beni çok sarsan bir şey yaşadım.
Akmerkez’deydim.
Elimde bir dolu poşet, otopark borcumu ödemek üzere en alt kattaki kasaya geldim. Sıramı bekliyorum. Nasıl da geç kalmışım. Panikten ölüyorum. Sürekli saatime bakıyorum. Sonunda geldi sıram. Alelacele, otopark kartımı uzattım:
‘Ne kadar borcum?’
Cevap, ‘5 milyon’ diye geldi. Cüzdanımı açtım.
O da ne!
Sadece 2.5 milyon lira var.
Hiç farkında değilim.
Ama param var mı yok mu diye cüzdanıma bakmamışım bile. Bütün alışverişimi kredi kartıyla yapmışım. Etrafta o anda para çekebileceğim bir bankamatik de yok.
Ve söz konusu para 2.5 milyon.
‘Çok özür dilerim ama param yok. Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?’ dedim.
Cevap, metalik bir sesle ‘Hayır’ diye geldi.
‘Kart kabul etmiyoruz.’
Benimki hıyarlık tabii, bekledim ki cümlenin devamı şöyle gelsin:
- Ama 2.5 milyonun lafı mı olur? Yarın bir ara uğrar bırakırsınız...
Ya da ne bileyim sıradakilerden biri, ‘Sizin aceleniz var. Önemi yok, biz hallederiz’ desin.
Çünkü ben öyle yapardım.
Bütün hayatım boyunca da yaptım. Ne zaman birilerinin bir şeye ihtiyacı var, 3 kuruş param olsa bile yardımına koştum.
Doğal olanı da bu zannediyorum. Hani bu, insan olmanın gereği.
Ekstra bir alkış da gerekmiyor, zaten böyle davranılması icap ediyor.
Sıradakilere şöyle bir baktım.
Resmen bana 2.5 milyon lira arka çıkmamak için, çil yavrusu gibi dağıldılar, başta taraflara bakıyorlar.
Bu bana nasıl koydu anlatamam. Birden yaşadığımı zannetiğim ülkede, yaşamadığımı fark ettim. Acayip üzüldüm.
Lanet olsun para değildi mesele... Takındıkları tavırdı...
Kendi kendime ‘Sen gerçekten süzme bir salaksın’ dedim, ‘Sen devam et elindekini avucundakileri hiç tanımadığın insanlara vermeye. Ya gerçekten paran olmasaydı hayatta, bunlar seni bir ekmeğe muhtaç ederdi...’
İnsanların aslında ne kadar bencil ve kötü olabildiklerini görünce kendimi nasıl yalnız hissettim anlatamam. Allah, gerçekten kimseyi kimseye muhtaç etmesin bu memlekette.
Sıradan çıktım. Homestore’a girdim. Sağ olsunlar, ihtiyacım olan 2.5 milyonu hemen verdiler. Tekrar sıraya girdim, borcumu 5 milyon lira olarak ödedim. Ayrılırken de kasadaki adama:
‘Biliyor musunuz, az önce biraz daha nazik olabilirdiniz’ dedim.
O da tabii hemen çark etti.
Bizim oralarda buna suç bastırmak nedir.
‘Hanımefendi nezaketle alakası yok bunun. Fakirlik denir buna. Cebimde 1 milyonun var mı diye sorsanıza...’
‘Beyefendi, ben sizin cebinizdeki parayı istemedim’ dedim. ‘Size borcumu bilahare ödeyeceğimi de söyledim. Lütfen bana fakirlik edebiyatı yapmayın. Ben fakirlikten değil, insanlıktan söz ediyorum...’
Bu olaydan sonra cimri olmaya, kötü olmaya karar vermiştim...
Ki...
Bu sabah Asuman kapımı çaldı...
Bence amacı ‘Servise çıkıyorum, bir şeye ihtiyacın var demek’ değildi.
O güzelim dişlerini göstermekti. Uyku sersemi kapıyı açtığımda nasıl şaşırdım anlatamam.
Karşımda bizim apartmanın tek dişi olan kapıcısı Asuman değil, şahane bir ağzı olan, artık özgürce gülebilen bir kadın vardı.
Nasıl gençleşmiş, nasıl güzelleşmiş.
Bütün ifadesi değişmiş.
‘Asuman inanılmaz fıstık olmuşsun’ dedim.
Utandı, kıkırdadı...
‘Daha tam alışamadım ama herkes çok beğeniyor’ dedi.
Aklıma bir 2.5 milyonu vermemek için gözlerini benden kaçıran insanlar geldi, bir de 3 ay boyunca ona bu iyiliği yapan ve adının özellikle bende saklı kalmasını isteyen diş hekimi Seyhan Gücüm...
Yazıyorum işte adını.
Ve hepinizin huzurunda Asuman’ı çocuklar gibi mutlu ettiği için Seyhan Gücüm’e teşekkür ediyorum.
HAMİŞ: İyilik, kötülüğü döver. Asuman da fotoğrafının gazeteye basılmasını ister. Çerçeveletip tek göz oda evinin duvarına asmak istiyormuş. Onu kırmayacağım. Lütfen Seyhan Gücüm de beni kırmasın (adını yazdığıma da kızmasın) ve Cumartesi Gözlük’te Asuman’la geçirdiği 3 ayı anlatsın...
HAMİŞ 2: İyilikten ve iyilerden söz etmişken, bir teşekkür de Bige ve Meral Okay’a. Bir tecavüz sonucu Oğulcan isminde iki yaşında oğlu olan Canan’a destek çıktıkları için... Gelişmelerden sizi haberdar edeceğim.