Ayşe Arman Dubai'de
Abone olHürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman sevgilisi Ömer Dormen'le Dubai'ye yerleşti. Yeni bir ülkede hayata başlayan Arman, bugünkü yazısıda yeni yaşamını anlattı.
Hürriyet Gazetesi Yazarı Ayşe Arman, Türkiye’nin en popüler ve
başarılı işadamlarından Ömer Dormen'in işi nedeniyle Dubai'ye
yerleşti.
Arman, 'Ayşe Arman Dubai' başlıklı yazısında da yeni yaşamını
anlattı.
Haldun Dormen ve Betül Mardini’nin oğlu olan Ömer Dormen, iş
dünyası ve sanat dünyasının yakından tanıdığı bir isim.
Ayşe Arman Dubai
İki katlı, yüksek tavanlı, bol camlı bir evde yaşıyoruz. Bomboş şu
anda.
Modern bir sanat galerisini andırıyor.
Sakin, sade, şatafatı olmayan bir yer.
Beyaz, bembeyaz.
İnsana huzur veriyor. Hala eşyamız yok.
Pardon! İki kişilik bir yatağımız var.
Tonlarca yastığı olan, pufuduk bir yatak.
O da beyaz.
Evin ortasında bütün haşmetiyle dikiliyor.
Ve ben içinde sadece bir yatak olan bu bomboş evde yaşamayı çok
romantik buluyorum.
Her sabah özenle o yatağı topluyorum.
Sonra evin yine boş olan diğer odalarını turluyorum.
Mobilyalarımız gelince, buranın nasıl bir yere dönüşeceğini hayal
ediyorum.
Bir yaz evi olsun istiyorum.
Bahçesinde begonviller olan bir yaz evi.
Evimin direği sabahları çok erken işe gidiyor, onu yolcu ediyorum,
arabası ufukta kayboluncaya kadar el sallıyorum. Sonra tekrar geri
eve giriyorum. Hiç ses yok. Öten, bağıran telefonlar yok. Stres
yok, gerginlik yok.
Neye ihtiyacım var? Müzik. O var. Bir türlü zaman bulup
okuyamadığım kitaplar. Onlar da var. Ve... Laptop.
Huzurlu ve sakin bir kadına dönüştüm ben burada.
Bir şort, bir tişört dolaşıyorum.
Ayaklarımda parmaktan geçme terlikler.
Güzel görüneyim diye bir derdim yok. Yüzümde makyaj yok.
İnanılmaz hafifim.
Kimseye kanıtlamam gereken bir şey de yok.
İstanbul’daki kadından eser yok anlayacağınız.
Bazı sabahlar yüzüyorum.
Söylemiş miydim, banyo küvetinden biraz daha büyük bir havuzu var
bu evin, 8 kulaçta bitiyor, ama etrafı çimle çevrili, çok sevimli
ve henüz kel olan minik bir bahçesi...
Yani bu sabah keldi, şimdi değil!
Hintli bahçıvan Ravi’yle birlikte öğlen Dubai kentinin biraz
dışındaki seralara gittik. Aklım uçtu. Nasıl güzel bitkiler. Ben
tabii begonvil manyağı olduğum için, 11 taneyi kamyonete yükledik
eve getirdik. Benim boyumdan büyükler. Ravi’ye onları toprağa
ekerken yardım ettim. Ne şahane bir şeymiş toprakla haşır neşir
olmak. Sonra evin üç balkonuna çiçekler yerleştirdik. Havuzun
etrafına da benjaminler...
Birden bahçenin havası değişti.
O seralarda çalışan isimleri Muhammed, Kurban, Hayat olan pek çok
Arap bahçıvanla arkadaş oldum. Müslüman olmam ve adımın Ayşe olması
hoşlarına gidiyor. Hep aynı tepki: ‘Maşallah! Maşallah!’ Tonla soru
soruyorlar ve sürekli bir şeyler hediye ediyorlar.
Bir de İnoka girdi hayatımıza.
Dün kapı çaldı. Açtım. Dünya şekeri bir kız. Nasıl da güleryüzlü.
‘Yardımcıya ihtiyacınız var mı?’ dedi. Eğer yeni taşınmışsanız
böyle bir şey oluyor Dubai’de. Gün boyu kapınızı ‘halıcı adam’,
‘perdeci kadın’, ‘sucu adam’, ‘havuzcu arkadaş’,
‘garage-man’,‘elektrikçi’, ‘tesisatçı’, ‘uyducu’ çalıyor. Her türlü
hizmet her an ayağınızda...
Siz onları bulmadan onlar sizi buluyor.
Neyse, sonradan Srilankalı olduğunu öğrendiğim İnoka da, artık
bizimle.
Elinde güneşten korunmak için taşıdığı şemsiyesi sabah geliyor,
akşam gidiyor.
Gerçi sokaktan geçen birini yardımcı olarak eve almamızı
yadırgayanlar oldu ama ben insanlara güvenmenin bugüne kadar çok da
zararını görmedim.
Şimdilerde İnoka’nın Sri Lanka hikayelerini dinliyorum.
Hintli Ravi ve Arap Muhammed’le sohbet ediyorum.
Bu ülkede resmen köle-efendi ilişkisi var.
Sizi ‘beyaz adam’ olarak algılıyorlar. Dolayısıyla bahçede onlarla
birlikte çay içiyor olmanız biraz tuhaflarına gidiyor. Ama
hoşlarına da gidiyor. Bana her konuda sonsuz yardımcı oluyorlar.
Ama merak etmeyin, kimseyi tepeme çıkartmayacağım. Ona dikkat
edeceğim, çünkü benim böyle bir yeteneğim var.
Ve sonra sevgilim geliyor.
Sanki asırlardır ayrı kalmış gibi sarılıyoruz.
Ve sanki tüy gibi hafifmişim gibi beni kucağına alıp şöyle bir
çeviriyor o boş evin içinde.
Çeviriyor, çeviriyor...
Gülerek ‘Belin kırılacak indir beni!’ diyorum.
Mayolarımızı giyip koştur koştur havuza atlıyoruz.
Her türlü balıklama denemelerinden sonra yorgun düşüp,
acıkıyoruz.
Ve ve ve mangal sefası başlıyor.
Tabii o pişiriyor, ben yiyorum!
Haftaya eşyalar, mimar Mete ve annem geliyor.
İzin kullanacağım, yazı yazmayacağım. Ama işte benim sağım solum
belli olmaz, belki de canım ev yerleştirirken de yazmak ister.
Yazacağım diye bir şey yok, yazmayacağım diye de bir şey yok. Tamam
mı? İçimden ne geliyorsa onu yapacağım.
Sizi öpüyorum.
Benim gibi huzurlu olabilmenizi diliyorum.
Ayşe Arman, Dubai.
Yazı : Ayşe Arman
Haber: www.hurriyetim.com