Aynı lacivertin tonları

Mevlüt Akbay mevlutakbaymevlut@gmail.com

Altı aydır konuşuyorduk. İki ay daha konuşacak gibi görünüyoruz.

“Neyi?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Merakınızı artırmak için sorunun cevabını yazının sonlarına saklayacak değilim.

ABD seçimlerinden bahsediyorum.

Biden mı, Trump mı?

Trump mı, Biden mı?

Diyerek; güzide Türk Matbuatı çarşaf çarşaf yayın yapıyor, kanallar gece programlarını büyük şeytana ayırıyorlardı.

Yarış keyifsiz bir hal almaya, heyecan iyice azalmaya başlamıştı ki,

Allah’tan, Amerikan müesses nizamı durumu fark etti de, imdadımıza yetişti.

Yaşlı Joe’yu taça, Kamala Harris’i piste attılar. Hoş, ne zaman Kamala Harris ismini duysam, aklıma, çocukluğumda Anadolu’da kullanılan Massey Harris traktörleri gelir.

Başladık yeniden papatya falı açmaya...

Trump mı, Kamala mı?

Kamile mi, Trump mı?

Doğal olarak Kamile, yarışa hızlı başladı. Fille arasındaki mesafeyi bi’ eşek boyuna kadar çıkardı.

Eşek rüzgarı ve nefti arkasına almıştı, bi’ kere; ta ki, Trump’a suikast girişimine kadar.

Bir suikastçı, Trump’ı kulağından vurdu. Bir nevi, kulağını çekti; kirli oyununu kurdu.

Rahmetli Tevfik Fikret yaşasaydı, başarısız girişime çok üzülür,

“Ey şanlı avcı, dâmını beyhude kurmadın!

Attın… fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın!” diye bir şiir döktürür;

Mahmut Şevket Paşa, kongre binasını korumak için Harekat Ordusu’nu Colorado’dan Washington DC’ye sürerdi.

Suikast seçime yeni bir heyecan katmış, bizi dertten derde salmıştı.

Strese girmiş, tansiyonumuz yükselmişti.

Nihayet, Başkanlık seçimi 5 Teşrin-i Sani’de bitti.

Derin bi’ “oh” çektik, başka kaza bela olmadan tamamlanması dünyayı büyük bir kaostan kurtardı. Zira, Amerikalının derdi bizi germişti.

Donald Abi’nin seçilmesine sevindirik olduk. Barak Hüseyin Obama seçildiğinde de çok mutlu olduyduk. Barak, Burak demekti. Hüseyin adı, Peygamberimiz ’in torunundan geliyordu. Aynı zamanda adam siyahiydi, belki de Müslüman coğrafyalara felahı getirecek Molcolm X’di. İran’a uranyum, Ortadoğu’ya Deaş getirdi. Araplar’a bahar yerine hazanı yaşattı.

Umut, fakirin ekmeği misali seviyorduk bu halleri. Boris Johnson, Başbakan olduğunda da çok ümitlendiydik. Ne de olsa Ali Kemal’in torunuydu. Hatta, Kral Charles gizli Müslüman’dı. Bu durum o kadar gizliydi ki, bir tek Nazım Kıbrısi biliyordu. Sade Müslüman olmak yetmezdi, bir paye de gerekiyordu. Babasının Yunan, annesinin Alman köklerine rağmen o bir Seyyid’di. Küre’nin manyetik durumundan dolayı Asya kıtası ile Avrupa kıtası, 20’inci yüzyılda yer değiştirdiğinden İngilizler Arap, Araplar İngiliz’di. Arabistanlı Lavrence, Ingiltere’nin Cidde kentinde dünyaya gelmişti. At yalanı, çıkar inananı...

Masaya yatıracağımız daha çok konu vardı. Endişelenmeli miydik, ümitlenmeli miydik?... Gece ajansları olmadan bilemezdik. Donald Trump ‘ın referans olabilecek bir başkanlık geçmişi vardı ama konjonktür aynı mıydı?

Hele bir kabine şekillensin babından  ihtiyatlı yaklaşımlar sergiledik. “Kabine nasıl olacak?” sorularına geçtik.

Şimdi, Trump’ın kabinesine kafa patlatıyoruz. Müstakbel dönemi ve gelişmeleri isimler üzerinden okumaya çalışıyoruz.

Akşamları pijama, terlik, televizyon (PTT) yaparak tüm dikkatlerimizi oraya veriyoruz. Çayımızı içer, çekirdeğimizi çıtlatır 20 Ocak’a kadar da böyle oyalanırız. Gelsin yeni seçimler...

Yukarıda Ukrayna, aşağıda Suriye, bizde Bahçeli olmasa Trump’a mahkum olacaktık ki; gelişmeler Trump’u ikinci plana attı. Yine de gündemle ilişkilendirmekte pek bi’ mahiriz.

Biz, ülke olarak güçlü olmak, birlik ve beraberliğimizi tahkim etmek durumundayız. İster Trump olsun ister Kamala... Türkiye için değişen bi’şey olmaz. Sonuçta, hepsi aynı lacivertin tonları...