Aydın, sorular karşısında şaşkındı
Abone olİclal Aydın uzun bir süre sonra tekrar köşesine kurulmuş. Aydın köşesine kurulmuş kurulmasına ama gelir gelmez soru bombardımanına tutulmuş. İşte o ilginç sorular:
Hayat Güzeldir programıyla tüm Türkiye'nin gönlünde yer eden
İclal Aydın, uzunca bir aradan sonra tekrar okurları ile buluştu.
Aydın, okurları ile buluştu buluşmasına ama gelen sorular
karşısında şaşkınlığını da gizleyemedi. Aydın kendisine yöneltilen
soruları "Her duyduğunuza inanmayın" adlı yazısında
cevapladı...
Eveeet, döndüm ve köşeme kuruldum. Kısa bir izin yaptım bu arada.
Bilmem ben yokken köşemin üzerine denk gelen bir yere "kendisi
senelik izninin neredeyse tamamını kullanmaktadır" yazıldı mı? O
aralar okuyamadım da...
Bu kısacık tatilin sonunda ki, pek tatil de denemez, zira çalışmaya
kısmen de olsa devam ettim, bir dolu soruyla karşılaştım.
Şöyle ki:
1- Neredesin İclal Hanım kuzum? İnsan bir haber verir!
2- Donatella'nın programında giydiğiniz turuncu kapişonlu bluzu
nereden almıştınız?
3- Ben de köşe yazarı olmak istiyorum.
4- Derginizin giriş yazısında herkese teşekkür etmişiniz ama
aslında bize etmeliydiniz, biz niye yokuz?
5- Kafanızı kazıttığınız doğru mu?
6- Ercan Arıklı yaşıyor, haberiniz yok mu?
***
Ben bu soruların içinden birini yılın sorusu seçtim...
O yüzden onu en son yanıtlamayı düşünüyorum.
* "İclal Hanım neredesin'in yanıtını girişte verdik zaten.
* Donatella ve Cemal'in yemek programında giydiğim turuncu bluzu üç
yıl önce almıştım. Nereden aldığımı da unutum gitti vallahi.
* Dergiye gelen mektuplara bakılırsa sanki bütün ülke köşe yazarı
olmak istiyor. Seksenli yıllarda herkes şair olduğunu düşünürdü
şimdi demek ki köşe yazarı olmayı istemek moda.
* Tesadüfe bakın ki baskıya girmiş olan üçüncü sayımızın giriş
yazısında bu kez de okurlara teşekkür ediyordum. Kolay mı, bizi ilk
haftamızda Türkiye'nin en çok okunan haftalık dergisi yaptınız.
Teşekkür etmez olur muyum...
* Kafamı kazıttığımı da kim çıkardı yahu?
Ben bu efsanevi hikâyelerin hızına yetişemiyorum artık. Büyük
ihtimalle aylar önce yazdığım; "gittim, saçımı kökünden kestirdim"
satırı mutasyona uğraya uğraya "saçını kazıttı ya dönüştü...
Ucundan aldırmış, kestirmiş, epey kestirmiş, kısacık kestirmiş,
dibinden kestirmiş, kazıtmış filan diye döndü galiba...
Saç maç önemli değil burada.
Yaşamın içinde o kadar çok ki bu tür değişime uğramış cümleler.
Adına dedikodu deniyor biliyorsunuz. Sıradan günlerin can
sıkınıtısı içindeki insanlar küçücük bir haberi kendilerince
birazcık birazcık süsleyerek ucube haline getiriyorlar.
* Yılın sorusudur diye seçtiğim soru da tahmin edeceğiniz gibi,
"Ercan Arıklı ölmedi, haberiniz yok mu?" cümlesiyle gelen...
Uzun yıllar Yılmaz Güney aslında ölmedi denmişti. Sonra "Ahmet Kaya
ölmedi"ye dönüştü. Aslında Elvis de ölmemişti. Hatta Marilyn Monroe
bir çiftlik evinde yaşlanmış.
Ama "Ercan Arıklı ölmemiş, Amerika'da yaşıyormuş, Gülse Birsel
yazmış, benim haberim yok muymuş" gibi bir yoruma ne desem
bilmiyorum...
Burada dedikodu şöyle devam eder...
Gülse Birsel aslında bir mizahçı değildir. FBI ajanıdır. Ancak
çenesi çok düşük olduğundan sır tutamamaktadır ve teşkilattan
kovulur. O da çevresindeki derin sırları gazetedeki köşesinde
yazmaya başlar. Rahmetli Ercan Bey'in ölümü de o derin sırlardan
biridir. Herkes cenazede göz yaşı dökerken aslında Ercan Bey
uçaktan bizi seyredip gülmektedir. Gülse dayanamaz ve bunu yazar.
"Ercan Bey beni aradı, böyle böyle dedi" diye döktürür. Okuyanların
bir kısmı bunun bir mizah yazısı olduğunu düşünür. "Hayal gücü de
ne geniş kadın canım" denir. Ama asıl uyanıklar o yazının dibindeki
derin gerçeği anlamışlardır. Hiç üşenmez, anlamayanlara gerçeği
açıklayan yazılar yazarlar...
Yani... Hakikaten. Gülse ne desin, ben ne diyeyim?.. "Ercan Bey
ölmedi, kalbimizde yaşıyor" desem...
Ya da bu yazının sonunu sakın ciddiye almayın ben de abarttım
desem?..
YAZI:İclal AYDIN