Aydın Doğan'ı doğru bulmadı
Abone olSerdar Turgut'un en büyük özelliği hiç bir polemikten kaçmaması. Turgut, bu sefer de Aydın Doğan'a gönderme yaptı. Doğan'ın medya sitelerine uyguladığı sansürü kınadı..
Serdar Turgut, medyanın usta kalemşörü olarak nam saldı.
Turgut, diyerek sözünü kimseden esirgemeyeceğini bir kez daha
gösterdi. Aydın Doğan'ın medya sitelerine getirdiği sansürü kınayan
Turgut'un yazısı şöyle:
Yazı: Serdar Turgut
Kaynak:
Bugün bizim medya sektöründe fazla rağbet görmeyen bir kavramla yazıma başlayacağım. Ben yazı yazma işinde kendime bazı ilkeler koymuş durumdayım ve bunlara da yıllardır uymaya çalışırım. Medya sektörünü sinirlendirecek iki kavramdır ilke ve tutarlılık, bunu biliyorum; ama kızılmayı göze alarak bu iki kavramla başlamak zorundayım yazıma. İlkelerimden bir tanesi, polemik ortamında başka bir yazarla girmiş olduğum tartışmada bana ne kadar ağır laf edilirse edilsin bunun karşılığını mahkemeler yoluyla vermemektir.
Tartışmada her iki tarafın elinde de aynı silahlar bulunduğundan ve girilmiş olan bir tartışmada rakibinize deklare etmiş olduğunuz silahınız (yazı gücünüz) dışında farklı bir silaha (dava) başvurmak bana hep ağır gelmiştir. Böyle bir yöntemi ne kendime uygun görürüm, ne de yazıya saygıma bu şekilde darbe vurabilirim. Bu tür tartışmalar ve polemikler sürecinde ağır hakarete uğradığım da olmuştur gayet tabii ki; ama yine de dava açma yoluna gitmem ve cevabımı gereken düzeyde kendim vermeyi tercih ederim. Yazarlık biraz şövalyelik ruhu da gerektirir. Eşit silahlarla ve eşit koşullarda vuruşmak da şövalyeliğin birinci değişmeyen koşulu olmalıdır.
Bu ilkemi yıllardır sayısız, bazen de sert geçen polemiklere girdiğim halde her zaman uyguladım. Polemiklerde sadece yazıya konsantre olurum ben, karşımdakinin hakkımda söylediği laf ne kadar ağır olursa olsun, güzelse, ustalıkla söylenmişse ondan her koşulda keyif alırım. İyi yazmayı beceriyorsa, karşımdakini takdir de ederim. Bana denilenlerden soyutlamışımdır hislerimi.
Bir diğer yazı ilkem ise eğer bana yapılan bir saldırıya cevap vereceksem de (ki genelde tartışmadan hiç çekinmem cevabı da yapıştırırım) cevabımın düzeyini karşımdakinin yazısı belirler. Karşımdakinin yazıyla saldırısını onun düzeyinde karşılarım ve aynı üslupla karşılık vermeye dikkat ederim. Polemiklerde, zaman zaman karşılıklı atışmalarda düzeyin düşmesinin başlatıcısı ben olmamaya çalışırım. Geçmişte hiç mi hata yapmadım, tabii ki yapmışımdır; ancak yazı ilkelerini arada bir böyle vesile çıktığında açıklamak, bence ilerde aynı hatayı yapmamanın bir anlamda güvencesi de olacaktır, herkese tavsiye ederim.
Son yıllarda medya sitelerinin ciddi bir şekilde güçlenmeleri ve sektörümüzde fikir oluşturucu konumu ele geçirmeleri, bu yazı ilkelerim üzerinde hayli uzun düşünmem zorunluluğunu doğurdu. Ben medya sitelerinin en sevdiği konuların başında gelirim, hem yazarlık dönemimde hem de özellikle yeni görevimi devraldıktan sonra bana yönelik yayınlar gittikçe artarak devam ediyor. Bu durumda ilkelerimden ikincisini hemen unutmam gerekti. Yazılara aynı düzeyde ve şiddette vevap verme ilkemi bu sitelere karşı uygulamıyorum, çünkü şövalyeliğin ilk şartı da bozulmuş durumda, aynı şartlarda kavgaya girmiyorsunuz ki. İnternet ortamı, basına göre çok farklı bir ortam. Basında okuyucunuzun sizlerden beklentisi farklı. İnternet siteleri ifadelerinde daha serbest ve bazı kuralları yıkıcı davranma imkanına sahipler. Bu nedenle girilebilecek bir tartışmaya onlar daha güçlü bir şekilde başlamış oluyorlar. Dolayısıyla ben internet ortamına yönelik olarak farklı tavır ve ilkeler belirleme ihtiyacını hissettim. Bu tür sitelerde hakkımda ne denirse densin, denilen ne kadar kırıcı olursa olsun bu görüşle polemiğe girmemek ve yazı alanımı buna ayırmamak ilk ilkemdir. İkincisi de kendimle ilgili bir masalı karışmadan, müdahil olmadan seyretmekle yetinmeyi kendime öğretmem gerekti. Öğrettiğimi de sanıyorum çünkü internet medyasında hakkımda yazılan yazılara bugüne kadar ne cevap verdim ne de dava açma yoluna gittim,
Yapılan yayınlardan anladığım kadarıyla bir internet sitesindeki haber nedeniyle Doğan Medya Grubu mahkemeye gitmiş ve sonuçta sadece ilgili yayınla sınırlı kalmayan şekilde internet sitelerine toptan sansür anlamına gelebilecek bir karar aldırmış. Bu şövalyelik ruhuna uymamaktadır ve de kendine güveni olmayan bir insanın sergileyeceği davranıştır. Fikirlerin özgürce dolaştığı bir dünyada, internet medyası hayata renk katan bir unsurdur. Arada bize uymadı diye, kızdık diye medya kapattırmak bir medya mensubu olarak bana ayıp geliyor. İşin başka tarafı da var; bir sitede yayımlanan haber nedeniyle bütün internet medyasına düzenleme getirme çabası biraz, Posta gazetesinde yayınlanan bir haber nedeniyle mahkeme kararıyla o holding bünyesindeki Hürriyet dahil tüm diğer gazetelere ceza vermeye kalkışmaya benzer.
Şimdi Doğan Medya Grubu'nun aldırmaya kalkıştığı karar, internet yayncılığına darbe vuracaktır ve benim gibi durmadan kendisiyle uğraşılan bir insanın rahat nefes alacağı bir ortam yaratılacaktır mutlaka, ama ben yine de ilke diyeceğim ve bu girişime karşı çıkacağım. İlkeler bir yanından kemirilmeye başlandığında nerede durulacağı da belli olmaz, o nedenle ilkeler söz konusu olduğunda mutlak olanı savunmak ve tavizsiz olmak gerekir. İlkeler ve tavizsiz olmak gibi kavramları yazımda kullanmış olduğum için medyadaki bazı insanlar mutlaka üzülmüşlerdir biliyorum ama yapacak bir şey de yok. Onların da kendilerini gözden geçirmelerinde yarar var.
Yazı: Serdar Turgut
Kaynak:
Bugün bizim medya sektöründe fazla rağbet görmeyen bir kavramla yazıma başlayacağım. Ben yazı yazma işinde kendime bazı ilkeler koymuş durumdayım ve bunlara da yıllardır uymaya çalışırım. Medya sektörünü sinirlendirecek iki kavramdır ilke ve tutarlılık, bunu biliyorum; ama kızılmayı göze alarak bu iki kavramla başlamak zorundayım yazıma. İlkelerimden bir tanesi, polemik ortamında başka bir yazarla girmiş olduğum tartışmada bana ne kadar ağır laf edilirse edilsin bunun karşılığını mahkemeler yoluyla vermemektir.
Tartışmada her iki tarafın elinde de aynı silahlar bulunduğundan ve girilmiş olan bir tartışmada rakibinize deklare etmiş olduğunuz silahınız (yazı gücünüz) dışında farklı bir silaha (dava) başvurmak bana hep ağır gelmiştir. Böyle bir yöntemi ne kendime uygun görürüm, ne de yazıya saygıma bu şekilde darbe vurabilirim. Bu tür tartışmalar ve polemikler sürecinde ağır hakarete uğradığım da olmuştur gayet tabii ki; ama yine de dava açma yoluna gitmem ve cevabımı gereken düzeyde kendim vermeyi tercih ederim. Yazarlık biraz şövalyelik ruhu da gerektirir. Eşit silahlarla ve eşit koşullarda vuruşmak da şövalyeliğin birinci değişmeyen koşulu olmalıdır.
Bu ilkemi yıllardır sayısız, bazen de sert geçen polemiklere girdiğim halde her zaman uyguladım. Polemiklerde sadece yazıya konsantre olurum ben, karşımdakinin hakkımda söylediği laf ne kadar ağır olursa olsun, güzelse, ustalıkla söylenmişse ondan her koşulda keyif alırım. İyi yazmayı beceriyorsa, karşımdakini takdir de ederim. Bana denilenlerden soyutlamışımdır hislerimi.
Bir diğer yazı ilkem ise eğer bana yapılan bir saldırıya cevap vereceksem de (ki genelde tartışmadan hiç çekinmem cevabı da yapıştırırım) cevabımın düzeyini karşımdakinin yazısı belirler. Karşımdakinin yazıyla saldırısını onun düzeyinde karşılarım ve aynı üslupla karşılık vermeye dikkat ederim. Polemiklerde, zaman zaman karşılıklı atışmalarda düzeyin düşmesinin başlatıcısı ben olmamaya çalışırım. Geçmişte hiç mi hata yapmadım, tabii ki yapmışımdır; ancak yazı ilkelerini arada bir böyle vesile çıktığında açıklamak, bence ilerde aynı hatayı yapmamanın bir anlamda güvencesi de olacaktır, herkese tavsiye ederim.
Son yıllarda medya sitelerinin ciddi bir şekilde güçlenmeleri ve sektörümüzde fikir oluşturucu konumu ele geçirmeleri, bu yazı ilkelerim üzerinde hayli uzun düşünmem zorunluluğunu doğurdu. Ben medya sitelerinin en sevdiği konuların başında gelirim, hem yazarlık dönemimde hem de özellikle yeni görevimi devraldıktan sonra bana yönelik yayınlar gittikçe artarak devam ediyor. Bu durumda ilkelerimden ikincisini hemen unutmam gerekti. Yazılara aynı düzeyde ve şiddette vevap verme ilkemi bu sitelere karşı uygulamıyorum, çünkü şövalyeliğin ilk şartı da bozulmuş durumda, aynı şartlarda kavgaya girmiyorsunuz ki. İnternet ortamı, basına göre çok farklı bir ortam. Basında okuyucunuzun sizlerden beklentisi farklı. İnternet siteleri ifadelerinde daha serbest ve bazı kuralları yıkıcı davranma imkanına sahipler. Bu nedenle girilebilecek bir tartışmaya onlar daha güçlü bir şekilde başlamış oluyorlar. Dolayısıyla ben internet ortamına yönelik olarak farklı tavır ve ilkeler belirleme ihtiyacını hissettim. Bu tür sitelerde hakkımda ne denirse densin, denilen ne kadar kırıcı olursa olsun bu görüşle polemiğe girmemek ve yazı alanımı buna ayırmamak ilk ilkemdir. İkincisi de kendimle ilgili bir masalı karışmadan, müdahil olmadan seyretmekle yetinmeyi kendime öğretmem gerekti. Öğrettiğimi de sanıyorum çünkü internet medyasında hakkımda yazılan yazılara bugüne kadar ne cevap verdim ne de dava açma yoluna gittim,
Yapılan yayınlardan anladığım kadarıyla bir internet sitesindeki haber nedeniyle Doğan Medya Grubu mahkemeye gitmiş ve sonuçta sadece ilgili yayınla sınırlı kalmayan şekilde internet sitelerine toptan sansür anlamına gelebilecek bir karar aldırmış. Bu şövalyelik ruhuna uymamaktadır ve de kendine güveni olmayan bir insanın sergileyeceği davranıştır. Fikirlerin özgürce dolaştığı bir dünyada, internet medyası hayata renk katan bir unsurdur. Arada bize uymadı diye, kızdık diye medya kapattırmak bir medya mensubu olarak bana ayıp geliyor. İşin başka tarafı da var; bir sitede yayımlanan haber nedeniyle bütün internet medyasına düzenleme getirme çabası biraz, Posta gazetesinde yayınlanan bir haber nedeniyle mahkeme kararıyla o holding bünyesindeki Hürriyet dahil tüm diğer gazetelere ceza vermeye kalkışmaya benzer.
Şimdi Doğan Medya Grubu'nun aldırmaya kalkıştığı karar, internet yayncılığına darbe vuracaktır ve benim gibi durmadan kendisiyle uğraşılan bir insanın rahat nefes alacağı bir ortam yaratılacaktır mutlaka, ama ben yine de ilke diyeceğim ve bu girişime karşı çıkacağım. İlkeler bir yanından kemirilmeye başlandığında nerede durulacağı da belli olmaz, o nedenle ilkeler söz konusu olduğunda mutlak olanı savunmak ve tavizsiz olmak gerekir. İlkeler ve tavizsiz olmak gibi kavramları yazımda kullanmış olduğum için medyadaki bazı insanlar mutlaka üzülmüşlerdir biliyorum ama yapacak bir şey de yok. Onların da kendilerini gözden geçirmelerinde yarar var.