Ayasofya'yı kim yaptırdı ne zaman yapıldı? Ayasofya bilinmeyen tarihi ve önemi
Abone olMüslümanlık tarihi için yeri ve önemi büyük olan Ayasofya nerede, Ayasofya'yı kim yaptırdı ve ve tarihi neden önemli soruları bugün vatandaşlar tarafından merak ediliyor. 532 yılında başlayan inşa, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve kilise 27 Aralık 537 yılında törenle ibadete açılmıştır. İşte Ayasofya'nın tarihi.
Danıştay kararı ile 86 yılın ardından bugün Ayasof'da ilk cuma
namazı kılınacak. Vatandaşlar ise Ayasofya nerede, neden bu kadar
önemli ve Ayasofya'yı kim yaptırdı sorularının yanıtlarını
araştırıyor. Dünyanın 8’inci harikası olarak gösterilen
Ayasofya'nın yapımı 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. 532
yılında yapımına başlanan Ayasofya 537 yılında sona ermiştir.
İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan mehmet Ayasofya'nın adını
değiştirmemiş, destek sağlayarak camii olmasını
sağlamıştır.
Ayasofyanın Müslümanlık için yeri büyüktür. Özellikle İstanbul'un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya için yaptıkları, söyledikleriyle, Ayasofya'nın değeri artmıştır. Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'nın günümüze kadar gelmesinde büyük rol oynamıştır.
Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak tanımlanmıştır. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi görmüştür.
Birinci kilise, İmparator Konstantios (337-361) tarafından 360
yılında yapılmıştır. Üstü ahşap çatı ile örtülü, uzunluğuna gelişen
(bazilikal) planlı birinci yapı, İmparator Arkadios’un (395–408)
karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes
Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, patriğin
sürgüne gönderilmesi üzerine 404 yılında çıkan halk ayaklanması
sonucunda yakılıp yıkılmıştır.
(Bugün patriğin mozaik tasviri, Ayasofya’nın kuzey tymphanon duvarında görülebilmektedir.) Günümüzde ilk kiliseye ait herhangi bir kalıntı bulunmamakla birlikte, müze deposunda bulunan Megale Ekklesia damgalı tuğlaların bu yapıya ait olduğu düşünülmektedir.
İkinci Kilise, İmparator II. Theodosios (408-450) tarafından 415 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Bu yapının, beş nefli, ahşap çatı ile örtülü ve anıtsal bir girişe sahip bazilikal planda olduğu bilinmektedir. Kilise, İmparator Justinianos’un (527–565) 5. saltanat yılında, aristokrat kesimi temsil eden maviler ile esnaf ve tüccar kesimi temsil eden yeşillerin İmparatorluğa karşı birleşmesi sonucunda çıkan ve tarihte “Nika İsyanı” olarak geçen, büyük halk ayaklanması sırasında 13 Ocak 532 yılında yıkılmıştır. 1935 yılında İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün A. M. Scheinder başkanlığında yapılan kazılarda, bugünkü zeminin yaklaşık 2.00 m altında görülebilen II. yapının Propylon’una (anıtsal giriş kapısı) ait basamaklar, sütun kaideleri ve On İki Havari’yi temsil eden kuzu kabartmaları ile süslü friz parçaları bulunmuştur. Ayrıca anıtsal girişe ait diğer mimari parçalar ise batı kısımdaki bahçede görülebilmektedir.
Günümüz Ayasofya’sı İmparator Justinianos tarafından dönemin iki önemli mimarı olan Miletos’lu (Milet) İsidoros ile Tralles’li (Aydın) Anthemios’a yaptırılmıştır. Tarihçi Prokopios’un aktardığına göre, 23 Şubat 532 yılında başlayan inşa, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve kilise 27 Aralık 537 yılında törenle ibadete açılmıştır. Kaynaklarda, Ayasofya’nın açılış günü İmparator Justinianos’un, mabedin içine girip, “Tanrım bana böyle bir ibadet yeri yapabilme fırsatı sağladığın için şükürler olsun” dedikten sonra, Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman seni geçtim” diye bağırdığı geçer.
İmparator Justinianos Ayasofya’nın daha görkemli ve gösterişli
olması için, maiyetindeki tüm eyaletlere haber göndererek, en güzel
mimari parçaların Ayasofya’da kullanılması için toplatılmasını
emretmiştir. Bu yapıda kullanılan sütun ve mermerler; Aspendos,
Ephesos, Baalbek, Tarsus gibi Anadolu ve Suriye’deki antik şehir
kalıntılarından getirilmiştir. Yapıdaki beyaz mermerler Marmara
Adası’ndan, yeşil somakiler Eğriboz Adası’ndan, pembe mermerler
Afyon’dan ve sarı mermerler Kuzey Afrika’dan getirilerek
Ayasofya’da kullanılmıştır.
Yapının iç kısmında yer alan duvar kaplamalarında; tek blok halinde mermerlerin ikiye bölünerek yan yana getirilmesi ile simetrik şekiller ortaya çıkarılmış ve damarlı renkli mermerlerin iç mekanda kullanılmasıyla dekoratif bir zenginlik oluşturulmuştur. Ayrıca, yapıda Efes Artemis Tapınağı’ndan getirilen sütunların neflerde, Mısır’dan getirilen 8 adet porfir sütununun ise yarım kubbeler altında kullanıldığı bilinmektedir. Yapıda 40 tanesi alt galeride, 64 tanesi ise üst galeride olmak üzere toplam 104 adet sütun bulunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet İStanbul'u fethettikten sonra Ayasofya'nın ismini değiştirmeden, kılıç hakkı olarak gördü ve restorasyon çalışmalarıyla, bu güne kadar gelmesine destek sağlamış olarak camiye çevrilmesini sağladı.
Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Doğu Roma, hem de Osmanlı döneminde destek amacıyla payandalar yapılmıştır.
Ayasofya’nın kuzeyine, Fatih Sultan Mehmed Dönemi’nde bir medrese yaptırılmış, her dönemde bakım ve onarım çalışmalarından geçmiş, en kapsamlı tamir çalışması Sultan Abdülmecid Dönemi'nde (1839-1861) Fossati tarafından yapılmıştır. Sultan Abdülaziz Döneminde Ayasofya çevresinin yeniden düzenlenme çalışmaları sırasında medrese 1869- 1870 yılları arasında yıktırılmış ve1873- 1874 yılları arasında ise yeniden yaptırılmıştır. 1936 yılında yıkılmış olan Medresenin kalıntıları 1982 yılında yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde, 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir.
Fatih Sultan 1 Haziran 1453 de Ayasofya için bir vakıf kurar ve
aşağıdaki vakıf senedini yazdırır: “İşte bu benim Ayasofya
Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren
vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya
tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir
dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten
kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve
bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve
kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten
çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi
şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya
yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki
huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.
Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in,
meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların
ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları
hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.Kim bunları
işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu
değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah
işitendir, bilendir”
Dünyanın 8’inci harikası olarak gösterilen Ayasofya’yı geçtiğimiz yıl ziyaret edenlerin sayısı 3 milyonu aştı. En çok ziyaret edilen müzeler arasında yer alan Ayasofya için talep büyük.