Ayağımıza kurşun sıkmayalım
Abone olCumhurbaşkanı Gül, balyoz operasyonundan tedirgin olan iş dünyasını "kendi ayağımıza kurşun sıkmayalım" diye uyardı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’ndeki makam odasında
Hürriyet’e verdiği söyleşide, üçlü zirveden memnun kaldığını
açıkladı, “Vatandaşlarımız bilmeli ki toplantıda açık
seçik, güven duygusuyla konuşulmuştur, paylaşılmıştır”
dedi. Cumhurbaşkanı kurumlarda hata yapanların hukuk içinde
ayıklanacağını hatırlattı, “Ancak ayıklanırken keyfilik de
olmaz” uyarısında bulundu.
Ankara İvedik Organize Sanayii Bölgesi’nde 600 kadar küçük ve orta
boy işletme sahibi ile buluşmasının hemen ardından Hürriyet’i kabul
eden Cumhurbaşkanı balyoz operasyonu nedeniyle tedirginlik yaşayan
iş dünyasına, “Türkiye bütün bu sorunları aşar, büyük resmi
bozmayalım, kendi ayağımıza kurşun sıkmayalım” diyerek
moral verdi. Abdullah Gül’e yöneltilen soru ve yanıtları şöyle:
İvedik’te iş dünyasına moral
verdiniz.
Türkiye’nin birinci sorunu, bizim hepimizin
birinci meselesi Türkiye’yi ekonomik ve sosyal olarak güçlü yapmak.
Yani nihayetinde bu ülkenin vatandaşlarını mutlu yapmak, bunun da
yolu zengin yapmaktan geçiyor. Ve ayrıca birinci sınıf demokrasiden
geçiyor. İş adamlarında gördüğüm dinamizm gerçekten inanılmaz bir
şekilde. Herkes böyle adeta tekeden süt çıkartıyor, büyük bir
yarışları var. Dünya büyük bir ekonomik kriz yaşıyor. Kriz şaka
değil tabi belki çabuk atlatılıyor ama, dünya buhranı dediğimiz
1929’dan sonraki en büyük kriz oldu bu. Bu kriz şüphesiz Türkiye’yi
de çok etkiledi, onun için geriledik. Büyümemiz eksi beş verdi.
Şimdi bu krizden ekonomik krizden ilk çıkmaya aday ülkelerden
birisi Türkiye. Göstergeler bunu gösteriyor. Şimdi İvedik
Organize’den geldim. Belki yüz bin kişi çalışıyor orada. Dedilerki
geçen sene Ağustos sonunda, Ağustos, Eylül falan 7-8 milyon kw
saatken elektrik tüketimi şimdi Ocak ayından on milyon altıyüz bin
kw saate çıktı dediler.
MÜCADELE GERGİN OLABİLİR
Yani üretim yeniden başlamış
Elektrik tüketimi
şunu gösteriyor ki üretim başlamış. Yani şimdi biz bu krizden en
hızlı, süratli çıkmaya aday bir ülkeyiz ve bu başlamış vaziyette.
Krizden çıkarken kendi ayağımıza kurşun sıkmamamız lazım açıkçası.
Onun için nedir, genel siyasi istikrar çok önemli yani. Daha
doğrusu siyasi istikrar demeyim, Türkiye’nin istikrarı diyeyim
yanlış anlaşılmasın. Türkiye’nin istikrarı çok önemli. İstikrar
derken aman yanlış anlaşılmasın, Siyasi mücadeleler olacaktır.
Bazen bunlar gergin de olacaktır tabii ki. Ama Türkiye’nin
istikrarı büyük resmini bozmamamız lazım. Türkiye’nin büyük resmi
bozulursa Türkiye’nin değeri azalır. Yani dışarıda da azalır.
Türkiye’nin ihracatçının da, yatırımcının da gelenin gidenin de,
Türkiye’de üretenin de hepsini etkiler bu. Bugün Türkiye’nin büyük
resmi gerçekten çok iyi. Yıllar sonra Türkiye yani böyle bir
dünyada iyi bir resim verirken bunu bozmamamız lazım.
GÖRMEZDEN GELEMEYİZ
Ama problemler de eksik olmuyor.
Çoğulcu olan
ve özgür olan, hürriyetin olduğu ülkelerde problemler olacaktır
açıkçası. Bugün de yaşıyoruz tabii ki. Bunları da görmemezlikten
gelemeyiz, bugün yaşanan problemleri. Ama bu problemler nasıl
çözülür? Beğenelim, beğenmeyelim. Değiştirmeyi de istesek bugün bir
anayasamız var. Değiştirilene kadar bu bizi bağlar. Bugünkü hukuk
sistemimiz, kanunlarımız beğensek de beğenmesek de değiştirene
kadar bunlarda hepimizi bağlar. Dolayısıyla, yanlışlar,
noksanlıklar, haddini aşanlar neyse bütün bunlar bugünkü yargı
sistemi içerisinde bunlar muhakkak ki neticelenecektir,
çözülecektir. Bunların itiraz mevkileri hep var, mercileri var.
Gecikmeli de olsa nihayetinde neticelenecek ve neticelendiğinde de
hepimizin kabul etmek zorunda olduğu bir sistem var. Bu sistem
değiştirilemez mi, evet değiştirilebilir.
Böylece yargı reformuna geldik herhalde.
Şu bir
gerçek ki yargı reformu Türkiye’de herkes bunu söylüyor. Yüksek
mahkemeler de söylüyor yargı reformunu, herhangi bir şekilde
hukukla bir meselesi olan da söylüyor. Türkiye ile ilgili
hazırlanan raporlar da bunu gösteriyor. O bakımdan Türkiye bir
yargı reformunu yapmak zorunda. Bunu ne kadar hızlı yaparsak o
kadar çok tabii yararımıza olur. Ama yargı reformu yaparken bu bir
kavgaya kurban gitmemeli, bir siyasi mücadelelerin kurbanı olmaması
gerekir yargı reformunun. Çünkü yargı hepimizi etkileyecek olan bir
şeydir. Onun kestiği parmağın acımaması gerekir. Acımaması için de
hepimizin iyi olması için, nasıl iyi olacaksa buna çok katkı vermek
gerekir. Tabi yüzde yüz katılmayabilir herkes, ama kamuoyu
vicdanının kabul edeceği bir anlayışta olması gerekir. Bunda da
esas AB müktesabatıdır bizim için. Tam üye olmak isteyen bir ülke
tabii ki AB müktesabatını üstlenmek zorundadır. Bu bizim için
objektif bir ölçü olur.
BÜYÜK KISIM MUTABIK
Ölçü AB olmalı diyorsunuz?
Bunu da göz önüne
alarak şu anda hazırlanmış bir yargı reformu var. Bütün yüksek
mahkemeler, askerler de, askeri mahkemeler de dahil hep oturmuşlar,
barolar konuşmuşlar. Büyük bir kısmı da mutabakatlar. Benim
gördüğüm açıkçası hakimler savcılar yüksek kurulunda değişiklik
nasıl olacak? Her şey buraya bağlanmış vaziyette. Ben Yargıtay
başkanını da , Danıştay başkanını da, Anayasa Mahkemesi başkanını
da, onları da dinledim. Tabi Anayasa Mahkemesi ile ilgili
değişiklikler de yargı reformunun ayrı bir parçası. Hepsinde şunu
gördüm. Herkes konuşmaya hazır ve sakıncaları, itiraz ettikleri
noktaları açıklıkla konuşabiliyor. Adalet bakanını çağırdım onunla
da konuştum. Sayın başbakan ile de tabii paylaştım. Şimdi Adalet
bakanına ben “tekrar yüksek mahkemelerinin başkanlarıyla birer
görüşme yapın” dedim.
Adalet Bakanı bugün başladı görüşmeye.
Öyle mi?
İyi. Çünkü heyetler arasında konuşma ayrı oluyor, ikili konuşma
ayrı oluyor. Ben şuna da inanıyorum sorunlu meseleler daha önceden
halledilirse ve ondan sonra sunulursa daha kolay oluyor. Biliyor
musunuz biraz perde arkası, background çalışmalarını iyi yapmak
gerekiyor. Burada ümit ederim ki bir noktaya gelir Türkiye. Tabii
diğer noktada şu var; unutmayalım ki yine sivil, asker meseleleri,
özellikle işte son yaşadığımız şeyler.
PERŞEMBE DEVLET GÜNÜ
Üçlü zirveden memnun kaldınız mı?
Memnun kaldık
doğrusu. Biliyorsunuz bizim Perşembe günleri devlet günümüzdür.
Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, MİT müsteşarı ile düzenli
görüşürüz. Aslında herkesin şunu fark etmesi lazım. Bu görüşmeler
bazı dönemlerde hiç yapılmazdı biliyorsunuz. Hatırlayın sizler hep
söylerdiniz. Bizim dönemde çok düzenli bir şekilde bu
görüşmelerimizi hep yapıyoruz. Şimdi tabii ister istemez bu son
dönem savcılara da, yargıya da intikal etmiş olaylar tabiî ki çok
önemli olaylar. Biz bunları çok rutin meseleler olarak göremeyiz.
Gerçekçi de olmak durumundayız. Dolayısıyla şöyle düşündüm; bu
seferki toplantımızı üçümüz bir beraber yapalım diye düşündüm ve o
şekilde davet ettim ve çok da iyi oldu doğrusu. Yani bütün
vatandaşlarımız bilmeli ki biz kendi aramızda her şeyi çok açık
seçik büyük bir karşılıklı güven duygusu içerisinde konuşabiliriz
ve paylaşıyoruz. Yani önemli olan zaten budur. Tabi devlet adamlığı
sorumluluğu içerisinde ne konuştuk, ne yaptık, bunları
konuşamayız.
Kanunun üzerinde olamaz
Şimdi şu bir gerçektir, bütün kurumlarımıza baktığımızda,
kurumlarımız küçük kurumlar değil bunlar, büyük kurumlardır. Çok
sayıda insan var. Çok sayıda insan olan bu kurumlarımızın
içerisinde yanlış yapanlar çıkabilir açıkçası. Bu mümkündür. Tabiî
ki kimsenin de kanunlarımız ve anayasamızın üzerinde olma konumu
yoktur. Eğer böyle kurumlar içerisinde yanlış yapanlar olursa,
yanlış yapanlar yine hukuk sistemimiz içinde ayıklanmalıdır. Bunlar
ayıklanırken hiçbir zaman keyfilik de tabiî ki olamaz. Ama hukuk
sistemimiz içinde bunlar ayıklanmalı. Burada çok önemli bir şey
söylüyorum. Diyorum ya kurumlarımızda çok büyük şeyler vardır.
Baktığımızda silahlı kuvvetlerde bildiğim kadarıyla yüzyirmi bin
civarında subayımız var. Subay, astsubay vardır. Veya yargıya
baktığımızda bildiğim kadarıyla 12 bin tane hukuk adamı var.
Siyasete baktığımızda 550 milletvekili veya milletvekili olmayan
önemli siyaset aktörleri vardır.
Kurum ve kişiler farklı tabii.
Şimdi burada çok önemli olan nokta şu; eğer bu kurumlar içerisinde
yanlış yapanlar varsa asla bunlar bahane edilerek bir istismar
konusu yapılıp kurumlarımızın aleyhinde kurumlarımızı yıpratacak,
kurumlarımızın prestijini güvenirliğini sarsacak bir ortam
kesinlikle hazırlanmamalı. Bu kesinlikle çok yanlıştır. Hele bir de
kendini çıkıp konuşma imkanı olmayan, kendini açık bir şekilde
savunma imkanı olmayan kurumlarımız söz konusu ki haksızlık
yapmamak gerekir kimseye. Çıkıp da her şeye cevap veremeyecek
kurumlarımız vardır. Dolayısıyla onu da düşünerek çok daha herkesin
sorumlu hareket etmesi gerektiğine inanıyorum. Böyle olunca zaten
her şey durulacaktır.
Yani Türkiye bu sorunları aşar mı?
Türkiye bu
sorunları kesinlikle aşacaktır. Enis bey şuna inanın ben epeydir
özel sektörle görüşüyorum. Yani sanayiciler, işadamları,
ihracatçılar onlarla. İşte büyük TÜSİAD’ından tutun da küçük orta
işletmelere kadar hepsinde inanılmaz dinamizm var. İş dünyasının
dinamizmi inanın ki bizim devlet kurumlarımızın anlayışının çok
ötesine geçmiş vaziyette. Çünkü hepsi elini taşın altına
koyuyor.