Avşar Perihan Mağden'e yüklendi
Abone olHülya Avşar, "Perihan Mağden'in kitabından sinemaya uyarlanan filmde de oynadınız. Ne oldu, birbirinizin varlığını kabul mu ettiniz?" sorusuna, şaşırtıcı cevaplar verdi.
Sabah'tan Şengül Balıksırtı'nın Hülya Avşar ile yaptığı
röportaj'da Radikal yazarı Perihan Mağden ile ilgili bölümü
şöyle... -Perihan Mağden'in kitabından sinemaya uyarlanan bir
filmde de oynadınız. Ne oldu, birbirinizin varlığını kabul mu
ettiniz? -İyi olduğumuz söylenemez çünkü Perihan Mağden'i hiçbir
şekilde sevmiyorum. O kadının ruhsal sağlığında bozukluk olduğuna
inanıyorum. Bahsettiğim entellerden biri de o. Mutsuz, hiçbir
şeyden tatmin olamamış, bütün hırsını yazıya vurarak çıkarmaya
çalışan, hedefi olmayan bir insan... Karşısındaki insanı
düşünmeden, kendi fütursuzluğunu ortaya çok rahat koyan biri. Hiç
sevmediğim insan tipi. Ama hikayenin ona ait olması beni
ilgilendirmiyor. Çünkü yönetmen öyküyü beğenmiş, telif hakkı
alınmış ve senaryo olarak benim önüme gelmiş. * Diyelim ki filmin
galasında karşı karşıya geldiniz... -Konuşacağımı sanmıyorum. O
gelip benimle konuşmak isterse bir şey yapacak diye de korkarım,
ürkerim. Çünkü kendini kontrol edemeyen insanlardan korkarım. * Çok
sık eleştirilseniz de oyunculuktaki yeteneğinizin hakkı her zaman
teslim edilir. "Kalbin Zamanı" filmi için de aynı durum söz konusu.
Filmle ilgili eleştiriler bir yana, sizin oyunculuğunuza övgüler
var. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz filmi? -Oyunculuğumdan çok
memnunum. Bu filmde kendimi çok sevdim, ki ben kendimi çok
eleştiririm. Film amacına ulaşıyor. * Filmi 40 bin kişi izlemiş. Az
sayıda izleyiciye ulaşmak, amacına ulaşmak mı oluyor? - İnsanımız
artık sinemaya giderken başka şey arıyor. Beklentiler çok farklı
hale gelmiş. Ama her zaman beklentiye göre hareket etmemek lazım. *
Peki eksik olan ne? Neden Vizontele ya da Gora milyonlarca izleyici
topluyor da Kalbin Zamanı ancak 40 bin kişiye ulaşabildi? -Bir
tarafta trend olan vardır, diğer tarafta da klasik olan. Bizim
yaptığımız iş klasik. Eğer amaç trende göre hareket etmekse,
"Hababam Sınıfı" nda oynadım. O işte trende göre hareket ettim. *
Ali Özgentürk filmin promosyonunu yeteri kadar yapmadığınızı,
eskisi kadar sevilmediğinizi söylemiş. Filmin ticari başarı ya da
başarısızlığının sizin üzerinize kurulmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz? -Bence Ali Özgentürk çocuk gibi. Onun
söylediği şeylere yanıt vermek istemiyorum. Benim işim oyuncu
olarak onun hikayesinde canlandıracağım role tam konsantre olarak
hakkını vermekti. Onun dışında oyuncu hiçbir şeye karışmaz. Filmin
tanıtımını yapmak benim işim değil ki. Ben ne PR şirketiyim ne de
pazarlama müdürüyüm. Ayrıca işine güveniyorsan fazla ortalarda
dolaşmaya da gerek yok. İŞİMİ DÖRT DÖRTLÜK YAPTIM * Eğer film
izlenmeyecekse o sorumluluk sanki size yıkılacak gibi algıladım...
-Tabii ki ama ben üzerime almayacağım. Çünkü ben bana düşen görevi
dört dörtlük yerine getirdim. Ali Özgentürk de üzerine düşen görevi
dört dörtlük yaptıysa, zaten her şey yolunda gider. Ayrıca ben Ali
Bey'in bu filmi gerçekten başarılı çektiğine inanıyorum. O her ne
kadar benim hakkımda "popülaritesini yitirdi' dese de... Eğer
oyunculuğumla ilgili bir şey söyleseydi üzülürdüm. Popülerlik ne
demek? Eğer benim popülariteme güvenerek film yapılıyorsa, Ali
Özgentürk'ün adına ve sinemadaki o kadar yıllarına yazık. * Artık
anlaşılmayı ya da sizi eleştiren entelektüellerin sizi
alkışlamasını bekliyor musunuz? Çünkü belli bir kesim sizi hep
reddettti ve hala da reddediyor. -Ama ben de onları hep reddettim.
Onlar birçok şeyi yanlış yapıyor. Takdir ederken de abartıyorlar,
yerin dibine sokarken de... Entelektüel olmayı da abartıyorlar.
Entelektüel olmak için ne olmak lazım, onu da bilmiyorum. İnsanları
bilmeden, tanımadan yargılıyorlar. Ben de onları her zaman
reddettim. Niye reddettim? Gerçek entelektüel olduğum için
reddettim. Entelektüellik bence çağdaşlıktır, güleryüzlülüktür, hem
aydın olup hem mütevazı olmaktır. Bunların hiçbirine sahip olamayan
insanlar bence entelektüel olamazlar. Ancak ve ancak kendilerine
entelektüel olabilirler. Bu da onların hep mutsuz olmalarına neden
olur. Zaten hep mutsuzlar diye düşünüyorum. Hiçbir zaman mutlu bir
entelektüel görmedim. Ya işsizlikten yakınırlar ya evsizlikten...
Sürekli bir şeyleri eleştirmekten içleri çürümüştür. Sürekli
tepeden bakarlar...