Avrupa'ya krizden çıkışın yolunu gösterdi
Abone olEski Devlet Bakanı Kemal Derviş, Avrupa'da yaşanan borç krizi, Yunanistan, İspanya ve İtalya'daki durum ve krizden çıkış yollarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Eski Devlet Bakanı Derviş, Euro Bölgesi'ndeki krizi kısa
vadede durdurabilecek tek kurumun Avrupa Merkez Bankası olduğunu
belirterek ''AMB ikincil piyasada İspanya ve İtalya'nın
tahvillerini faizler daha makul bir düzeye ininceye kadar almalı.
Bu 6 ay veya bir yıl sürebilir'' dedi.
Eski Devlet Bakanı Kemal Derviş, Avrupa'da yaşanan borç krizi, Yunanistan, İspanya ve İtalya'daki durum ve krizden çıkış yollarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Euro Bölgesi'ndeki krizin gerçekten çok ciddi boyutlara vardığını ve Yunanistan'la başlayıp başka ülkeleri de içine aldığını belirten Derviş, Avrupa'da izlenmesi gereken ekonomik politikayla ilgili ciddi bir tartışmanın olduğunu belirtti.
Kemal Derviş, şöyle devam etti:
''Gelişmekte olan ülkelerin çeşitli krizler yaşarken çok
iyi öğrendikleri gibi, kriz anında, piyasalar aşırı tepki
gösteriyor ve piyasaların karşısında ancak çok ciddi bir mali güçle
durulursa krizin üstesinden gelinebiliyor. ABD'de bunu 2008'de
gördük, Amerikan Merkez Bankası bütün gücüyle birden müdahale etti
ve Hazine ile birlikte duruma hakim olabildi. Euro Bölgesi'ndeki
ülkelerin ciddi bir sorunu var, aslında Merkez Bankalarını
kaybetmiş durumdalar. Bugün İspanya'nın herhangi bir şekilde krize
müdahale edebilecek bir İspanyol Merkez Bankası yok. Euro
Bölgesi'ndeki ülkelerin Merkez Bankaları merkezileştirildi.
Avrupa'nın merkezi bir mali politikası da merkezden ekonomik karar
verme mekanizması da yok, ama merkezde bir Avrupa Merkez Bankası
var. Piyasaların çok aşırı davrandığı kriz anlarında AMB bu krize
yeterli ölçüde cevap veremiyor, konunun en önemli boyutu
bu.''
Yunanistan'ın durumunun daha farklı olduğunu belirten Derviş, ''Yunanistan'ın borç yükü ödenemez boyutlarda, özel borcun önemli bir kısmının silinmesinden sonra bile Yunanistan'ın borcu olağanüstü boyutlarda ve ülkenin hiç kuşkusuz kamu sektöründen ek yardım alması, sadece yeni borç biçiminde değil, eski borçların azaltılması biçiminde yardım alması şart'' dedi.
İspanya ve İtalya gibi ülkelerin güçlü ekonomiye sahip ülkeler olduğunu belirten Derviş, ''Bence bu iki ülkenin hiçbir şekilde uzun vadede bu kadar zor durumda kalmaları için temel neden yok. Ama bu mali kriz ve spekülatif hareketler, korku, panik durumu yüzünden İspanya, 10 yıllık borçlanmayı ancak yüzde 7 gibi bir faiz oranıyla yapabiliyor, ekonomisi küçülüyor, bu hiçbir şekilde devam edemez. İşsizlik yüzde 25'lere yaklaşıyor, gençlerin işsizliği yüzde 50 civarında. Her ne kadar belki kayıt dışı sektörde bazı iş yerlerinde insanlar çalışıyorlarsa da işsizlik durumu gerçekten dayanılacak gibi değil'' diye konuştu.
Bu durum karşısında Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande ve onun gibi düşünenlerin bulunduğunu, bunlara İtalya Başbakanı Mario Monti'nin de şimdi katıldığını anlatan Derviş, şöyle konuştu:
''Hollande'nin başını çektiği bu düşünce, 'sadece çok sert, hızlı ve aşırı kemer sıkma politikalarıyla bu iş hallolmaz, daha çok zamana ihtiyaç var, maliye politikalarına büyüme boyutunu katmamız lazım' diyor. Örneğin yatırım harcamasıyla cari harcama bir tutulmamalı. Tabii yapısal reformların da gerçekleştirilmesi lazım. Aslında her ülkenin durumu biraz farklı ama genelde, şu anda sadece 1 yıl değil, 2-4 yıldır bu kadar küçülen ekonomilerde büyüme yeniden başlayamazsa bütün bu borç sorununun hallolması mümkün değil. Neticede borcun yükü, milli gelire oranıyla ölçülür. Milli gelir düşmeye devam ederse, borç oranını indirmek çok zor olur.''
Bu kapsamda Türkiye'de 2001 yılındaki krizi anımsatan Derviş, ''Evet Türkiye'de 2001 yılında krizin Şubat ayında patlamasıyla çok ciddi bir milli gelir düşüşü yaşandı ama kurun serbest bırakılması ve yapısal reformların Meclis'ten hızla geçmesiyle, hemen ardından 2002 yılının ilkbahar aylarında büyüme başladı. Dolayısıyla 1 yıllık bir daralmayla 3-4 yıl süren daralmayı kıyasladığımızda, tabii insanlar ve toplumlar için uzun suren bir kriz çok daha zor. 1 yıl insan birçok zorluğa katlanabilir ama 3-4 yıl aynı veya artan zorluklara katlanmak çok daha güç'' ifadesini kullandı.
Türkiye'nin o dönemde kur ve ihracat araçlarından yararlandığını, özellikle 2002'de ihracatın Türkiye'de büyümeyi çok desteklediğini ifade eden Derviş, ''Maalesef Euro Bölgesi'ndeki ülkeler o kur aracına sahip değiller. Kur sabit ve krizden çıkmak için çok önemli bir araç olan esnek kuru kullanamıyorlar, dolayısıyla durum hiç kolay değil'' dedi.
'İLACI MAKUL BİR DOZLA VERMEK LAZIM'
Euro Bölgesi'nde çok ciddi bir mali politika takip edilmesi gerektiğini vurgulayan Derviş, şunları kaydetti:
''Güney Avrupa ülkelerinde belli bir kemer sıkma politikasına devam etmekten başka bir çare yok ama bunun dozajı ve zamanlaması çok önemli. İlaç fazla ağır olursa hasta ölür. İlaç iyi bir şey ama ilacı da makul bir dozla ve makul bir zamanlamayla vermek lazım. Aynı zamanda mutlaka büyümeyi destekleyen tedbirler almak lazım. Bu konuşuluyor şimdi, Avrupa Yatırım Bankasına ek sermaye sağlanması söz konusu. Eurobond'lar (ortak tahvil) Almanya tarafından kabul edilmiyor ama özel Avrupa çapında ortak proje yatırımları konusunda ilke olarak mutabık kalındı ve Fransa'nın öncülüğüyle Almanya ve diğer ülkeler de sanıyorum büyümeye daha çok önem veren bazı tedbirlerin devreye girmesini destekleyecekler. Bu desteğin tabii hızla yerine gelmesi lazım. Maalesef tedbirler eninde sonunda kabul ediliyor ama kriz çok ilerledikten, yeni boyutlar kazandıktan sonra oluyor, hemen hareket etmek yerine çok geç davranılıyor, bunun son 2 yılda birçok örneğini gördük.''
'AVRUPA MERKEZ BANKASI DEVREYE GİRMELİ'
''Kısa vadede daha hızlı hareket edebilen, daha büyük kaynakları hızla ortaya koyabilen AMB'nin desteğine ihtiyaç var'' diyen Derviş, ''AMB çok ciddi şekilde devreye girmeli ve ikincil piyasada İspanya ve İtalya'nın tahvillerini, faizler daha makul bir düzeye ininceye kadar almalı. O sayede İspanya için yüzde 7'yi aşmış olan faizleri, İtalya için yüzde 5,5-6 civarında olan faizleri çok daha makul seviyelere geri götürmek bence mümkün, böylece AMB, zor durumda olan bu iki ülkenin başlattığı yapısal reformların etkili olması için gereken zamanı sağlamış olur. Bu 6 ay veya 1 yıl sürebilir. Birçok yapısal reform aslında kabul edildi, fakat bu reformlar emek piyasasında olsun, kurumsal yapıların değişmesi açısından olsun, bunlar zaman alan şeyler ve neticeyi hemen veremezler. Dolayısıyla neticenin hemen alınması, yani bu faizlerin düşmesi için AMB'nin devreye girmesi bence çok önemli'' diye konuştu.
ALMANYA NE YAPABİLİR?
AMB'nin devreye girmesi kadar Almanya'nın ve bazı cari fazla veren Kuzey Avrupa ülkelerinin çok daha genişlemeci politikaları kabul etmesinin de son derece önemli bir diğer nokta olduğunu belirten Derviş, ''Ülkeler arasında cari işlemler dengesizliği olunca bütün yükü cari açık veren ülkelere yüklemek aslında hata. Cari fazla veren ülkelerin de bu cari fazlalarını azaltmaları için hareket etmesi gerekiyor'' dedi.
Almanya'nın cari fazlasının milli gelirinin yüzde 5,5'ini oluşturduğuna dikkati çeken Derviş, ''Mutlak miktar, Çin'in cari açığıyla aynı, ama gayrisafi milli hasılaya oran olarak baktığımız zaman Almanya iki misli fazla veriyor'' dedi.
Almanya'da ücretlerin çok yavaş arttığını ve ülkenin rekabetçi gücünün yüksek olduğunu belirten Derviş, ''Almanya'da ücretlerin yıllık yüzde 4-5 artması, bugün Avrupa'nın kendi içinde yeni bir dengeye ulaşması için büyük katkıda bulunur, çünkü Almanya'da ücretlerin bu şekilde artması ve Güney Avrupa'daki ücretlerin artmamasıyla birlikte aslında Euro Bölgesi içinde bir fiili devalüasyon gerçekleşmiş olacak. Almanya'da maliyetler artacak, Güney Avrupa'daki maliyetler daha az artacak veya hiç artmayacak. Almanya ve Almanya'ya yakın bazı Kuzey Avrupa ülkeleri, ücretlerini artırarak bu dengeye büyük katkıda bulunabilirler ve bunun da sonuçları 1-2 yıl içinde kendini gösterir. Böyle bir ayarlama, bütün yükü güneye veren ve güneyde deflasyon gerektiren bir stratejiden çok daha uygun olur'' dedi.
Almanya'da ücretlerin artmasının Alman halkının alım gücünü güçlendireceğini belirten Derviş, ''Bu Almanya için çok zor, zararlı bir şey değil. Ama Almanlar diyor ki 'bu bizim dünya içindeki rekabetçi gücümüzü azaltacak, örneğin Çin'e karşı.' Ama Almanya bu kadar büyük cari işlemler fazlası verdiği için, rekabetçi gücünün biraz azalması, ihracat-ithalat dengesinde biraz ithalat lehine gelişmenin olması, Almanya'yı zor durumda bırakmaz. Dolayısıyla bahsedilen tedbirlerin ötesinde ikinci olarak üzerinde durduğum konu, Almanya'da ücretlerin -tabii sorumsuzca, ekonominin kaldıramayacağı ölçüde değil- önümüzdeki 2-3 yıl içinde ciddi bir biçimde artması gerektiği'' görüşünü ifade etti.
KRİZDEN ÇIKIŞ YOLU
Kemal Derviş, krizden çıkış yolu hakkındaki değerlendirmesini ise şu şekilde özetledi:
''Dolayısıyla bu iki gelişme sağlanırsa krizin üstesinden gelinebilir. AMB'nin hakikaten hızla hareket etmesi gerekiyor ve bu sadece bankalara likidite vermekle olmuyor. Bunu gördük, 1 trilyon likidite verdi, birkaç hafta sonra bu likiditeyle bankalar devlet tahvili aldı, o devlet tahvillerinin değeri düşünce bütün likidite operasyonu aslında fazla bir şeye yaramadı. AMB ikincil piyasaya müdahale ederek faizleri düşürmezse diğer tedbirlerin (yapısal reformlar, Avrupa Yatırım Bankasının yatırımları gibi) yeterli olacağını pek olası görmüyorum. Yani AMB devreye girmeden bütün bu tedbirler yetmeyecek.
İkinci olarak yapısal reformların ve Euro Bölgesi'ndeki iç dengenin devalüasyonsuz, yani Güney Avrupa ülkelerinin Eurodan çıkmadan düzelmesi için Güney ülkelerinde belli bir kemer sıkma politikasının devamı gerekiyor. Ama bunun sertlik derecesi bence önemli, onun aşırı sert olması olumsuz sonuç veriyor. Aynı zamanda Almanya'nın ve onunla birlikte Avusturya, Hollanda ve İsveç gibi ülkelerin, yani Kuzey grubunun daha genişlemeci politika izlemeleri ve özellikle ücret politikasıyla, Avrupa içindeki bozulmuş dengeler yeniden yerine konabilir ve Euro işlemeye devam edebilir.
Ondan sonra bunun bir daha tekrarlanmaması için Euro Bölgesi çapında Bankalar Birliği'nin inşa edilmesi, tasarruf mevduat garantilerinin Avrupa tarafından üstlenmesi, çok daha federal bir yapının ve ortak bir maliye politikasının ortaya çıkması bence mutlaka gerekli. Ama bu yarın olamaz, haftaya da olmaz, bunun olması için aylar ve yıllar gerekecek. Parlamentolardan bir takım yasaların geçmesi gerekecek, bir sürü hukuki sorunun hallolması gerekecek. Kısa vadedeki krizi, yangını söndürebilecek tek kurum Avrupa Merkez Bankası.''