Avrupa basını dayağı yazdı
Abone olAvrupa basını İstanbul'da polisin pazar günü, Beyazıt'ta göstericilere meydan dayağı çekmesine geniş bir şekilde yer verdi.
Avrupa basınında bugün; İstanbul'da polisin pazar günü, Dünya
Kadınlar Günü kapsamında düzenlenen eyleme katılanları şiddet
kullanarak dağıtması, Irak'ta Amerikalıların saldırısı sonucu
öldürülen İtalyan istihbarat görevlisinin cenaze töreni ve olayın
İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'yi içine düşürdüğü zor durum ile
olayın Iraklılar açısından anlamı, Ortadoğu'daki gelişmeler, İsrail
Başbakanı Ariel Şaron'un Gazze'den çekilme planına aşırı sağın
tepkisi konuları öne çıkıyor. Almanya'da yayımlanan Der
Tagesspiegel, Türkiye'de hala polis şiddeti ve işkencesinin
sürdüğünü, Hıristiyan azınlığa bazı hakların hala sağlanmadığını ve
Ermeni sorunu konusunda görüş bildiren yazarlara suçlu muamelesi
yapıldığını yazıyor. Gazete hükümete dönük olarak ise şu
değerlendirmeyi yapıyor: ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
liderliğindeki hükümet, şu ana kadar gerçekleştirdiği reformların
son durak değil, bir ara durak olduğunu anlamış görünmüyor.''
Avrupa Birliği'yle müzakerelere başlamanın ''itaat eden'' olarak
görülen Türk vatandaşlarının, yurttaş olmaları sürecinin yalnızca
başlangıcına işaret ettiğini belirten gazete, ''Eğer bu
gerçekleşmezse, o zaman müzakere görüşmeleri başarısızlığa
uğrayacak'' uyarısında bulunuyor. Der Tagesspiegel, Türkiye'nin
pekçok alanda, ''kağıt üzerinde'' Avrupa standartlarını
yakaladığını, ancak, yeni yasaların uygulanması konusunda
bürokrasinin güçlü direnişiyle karşılaşıldığını belirtiyor.
Almanya'dan Frankfurter Rundschau gazetesiyse, Türkiye'yle
müzakerelere başlama kararının zamansız olduğu yönünde artmakta
olan tereddütler sezildiğine dikkat çekiyor: ''Küçük ve barışçı bir
kadın gösterisinde ortaya çıkan şiddet, Türk siyasetçilerin
Brüksel'de havasını attığı Avrupalı değerlere bağlılıkla ülkenin
sosyal gerçekleri arasındaki farklılığı özetliyor.'' Gazete, Avrupa
Birliği'nin Türkiye konusunda daha katı bir yaklaşım sergilemesi
zamanının geldiğini de savunuyor. Danimarka'da yayımlanan
Berlingske Tidende ise, şu değerlendirmeyi yapmış: ''Kadınların
eyleminde böylesine saçma ölçüde şiddet kullanılan Türkiye'nin bu
görüntüsünün anlamı, bu ülkenin çağdaş Avrupa toplumuna ait
olmadığıdır.'' ''Türkiye'nin üyeliği ile Avrupa anayasası arasında
resmi bir bağlantının bulunmadığının altını çizen gazete, ''ancak''
diyor ve devam ediyor: ''Türkiye'nin Avrupa Birliği içindeki
geleceği konusundaki tartışma, anayasaya karşı çıkanların
gündeminde hala ön sıralarda ve anayasaya muhalif olanlar pazar
günkü olayların görüntülerini kullanmaktan kaçınmayacaklardır. Bu
kez haklılar. Bu gördüğümüz Türkiye'nin Avrupa'da yeri yok ve bu,
Türk siyasetçilere çok açık bir şekilde ifade edilmelidir.'' Avrupa
gazetelerinde öne çıkan bir diğer konuysa, Irak'ta rehin alınan
İtalyan gazeteciyi kurtardıktan sonra Amerikalıların saldırısı
sonucu öldürülen İtalyan istihbarat görevlisinin cenaze töreni ve
olayın İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'yi içine düşürdüğü zor
durum. İsviçre'de yayımlanan Le Temps, İtalyan istihbaratçının
ölümünün Berlusconi için tam anlamıyla bir felaket olduğunu
savunuyor. Sırbistan Karadağ'da yayımlanan Blic gazetesi ise,
olayın Iraklılar açısından anlamına dikkat çekiyor. Gazete,
''İtalyan istihbarat görevlisi Nicola Calipari'nin ölümü dünyanın,
binlerce Iraklının kendisini hergün içinde bulduğu durumun farkına
varmalarını sağladı'' diyor ve ekliyor, ''Amerikalılar önce ateş
ediyor, soruyu sonra soruyor.'' Suriye askerlerini dün sabah
saatlerinde Lübnan'dan çekmeye başlamıştı. İngiliz Independent
gazetesi, Ortadoğu'da değişim rüzgarlarının estiğini belirterek,
Irak savaşı karşıtlarının ''Yoksa Bush haklı mıydı?'' sorusuyla
karşı karşıya olduklarını belirtiyor. Gazete aynı sayfada
Ortadoğu'da son aylarda hangi ülkede ne tür gelişmelerin olduğuna
ilişkin bilgileri harita ve grafiklerle okurlarına aktarıyor.
Habere göre, Libya'da demokrasinin geldiğine ilişkin bir işaret
bulunmadığı, ancak Filistin ve Irak'ta genel, ciddi reformları risk
olarak gören Suudi Arabistan'da da erkeklerin katılımıyla belediye
meclisi seçimlerinin yapıldığı anlatılıyor. Kuveyt'te kadınlara
bazı hakların verildiği, Katar'ın açık siyasi sistem oluşturulduğu
kaydedilen haberde, Suriye ile Washington arasındaki ilişkinin ise
sağırlar diyaloguna dönüştüğü vurgulanıyor. Independent, birinci
sayfasında sorduğu ''Bush haklı mıydı'' sorusunun yanıtını ise,
başyazısında veriyor. Başyazısında, savaş yanlılarının
Ortadoğu'daki gelişmeleri, George Bush'un öngörüsünün teyit
edilmesi olarak yorumlayabileceklerini, ancak bunun yanlış olduğunu
belirten gazete, şu görüşleri savunuyor: ''Böyle bir yorum cazip
görünebilir ama kendi kendine hizmet eden, tehlikeli, daha da
önemlisi yanlıştır. Irak'ın işgaliyle bölgenin bazı bölümlerinde
demokrasiye yönelik tereddütlktaya çıkan şiddet, Türk sü adımlar
arasında bağlantı kurmak en iyi ihtimalle çok zayıftır. Evet,
Iraklıların seçimlere gitmesi kalpleri ısıtan bir gelişmeydi.
Saddam Hüseyin devrilmeseydi, bu seçimler gerçekleştirilemezdi.
Ancak büyük övgüyü hakkeden, oy kullanmak için yaşamlarını riske
atanlardı.'' Gazete, bölgedeki, demokrasiye doğru adımların Irak
savaşından değil, Filistin lideri Yaser Arafat'ın ölümü ya da
Lübnan eski başbakanı Refik Hariri'ye yönelik suikast gibi
öngörülmeyen olaylardan kaynaklandığını belirtiyor ve yazıyı şöyle
bitiriyor: ''Ortadoğu'da şimdi Irak'ın seçim yapılmadan işbaşına
gelmiş olan liderleri yataklarında biraz daha rahatsız uyuyor.''
Guardian gazetesi, İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un Gazze'den
çekilme planına aşırı sağın tepkisini araştırmış. Gazetenin
muhabiri Conal Urguhart'ın Hebron'dan gönderdiği haberde, bazı
duvar yazılarında Şaron'a yönelik mesajlar aktarılıyor; ''Şaron
Lily seni bekliyor.'' Duvar yazısında gönderme yapılan Lily,
Şaron'un 2000 yılında akciğer kanserinden ölen eşinin adı. Diğer
bir duvar yazısı ise daha doğrudan bir tehdit içeriyor: ''Şaron,
Rabin seni bekliyor'' İzak Rabin, Filistin tarafıyla Oslo Barış
Anlaşması'nı imzaladıktan sonra 1995 yılında öldürülen İsrail
Başbakanı. Habere göre, İsrail sağı, devletin sınırlarının kutsal
kitapta yer aldığı şekilde olması gerektiğine inanıyor. Bazıları
için bu tanımın ne anlama geldiğini haberden aktaralım: ''Irak'taki
Fırat nehrinden Mısır'daki Nil nehrine kadar uzanan bölge. Ama en
kötü ihtimalle İsrail, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nden oluşmalı.
Bazıları da Filistinlilerin sürgün edilmesini istiyor. Bu grup için
Şaron, her ne yolla olursa olsun durdurulması gereken dini bir suç
işliyor.'' Gazeteye konuşan aşırı sağcı gruplardan birinin kurucusu
olan Baruch Marzel, Gazze'den çekilme planının Nazilerin altı
milyon Yahudi'yi yok etmesi kadar ağır bir suç olduğunu savunuyor.
Marzel, yolsuzluklarla suçladığı İsrail hükümetinin, kendilerine
tanrı tarafından verilen toprakları almasına izin vermeyeceklerini
söylüyor ve şöyle devam ediyor: ''Biz Tanrı'nın iradesine sadığız
ve topraklarımızın bir santimetresini bile vermeye niyetimiz yok.
Şaron'u öyle ya da böyle durduracağız.''