Bu, ekranda ilk başrolleriniz. Başrol oynamak nasıl bir sorumluluk? İnsanı geriyor mu? Hasan Denizyaran: Hiç germiyor. Ben bir oyuncu olarak rolümü en iyi şekilde lanse etmeye çalışıyorum. Ondan sonrası kurgusu, montajı, halkın takdiri... Sadece başrol olmanın şöyle bir ağırlığı olabilir; çalışma saatleri, çalışma şartları. Daha uzun süreler, daha yorucu. Damla Colbay: Çalışma saatleri dışında bir de sorumluluklar artıyor. İşini bilen, iyi bir ekiple çalışmak çok önemli. Bilmeyen bir ekiple çalıştın mı yandın! Başrol olsan da, ana kast olsan da, yan rol olsan da o bir çileye dönebilir. O yüzden şu an içinçok şükür, her şey güzel ve yolunda gidiyor.Oyunculuk dünyasına sürekli alttan yeni isimler geliyor. Kendinizi nasıl ayrıştırıyorsunuz? Hasan Denizyaran: 18 yaşından beri oyunculuk yapıyorum. Benim ayrıştırmam 10 senemi aldı. Şu an Altay Kurtoğlu karakterinin hakkını verdiğimi düşünüyorum. Çünkü sonuç olarak bir karakter senaristin, yapımcının, yönetmenin ‘brief’leriyle (açık-lamalarıyla) oluşturuluyor. Ben de en iyi şekilde uyguladığıma inanıyorum, ‘Şurasında çok zorlanıyorum, bunu yapamıyorum’ dediğim bir şey olmadı.Damla Colbay: Eğer ayrışıyorsam, ben ayrışmaya çalışmadan ayrışıyorumdur. Amacım; böyle yavaş yavaş, gerçekten iyi ve kaliteli, yaptığım işi saygı duyduğum bir yerden yapmaya çalışmak. Bu anlamda hem kendim hem de menajerlerimin desteğiyle güzel ve doğru işleri seçerek ilerlediğimi düşünüyorum. Hep kendimi yenilemeye, bir şeyler öğrenmeye ve kendime bir şeyler katmaya çalışıyorum. Genel, gelip geçici bir şeydense daha yavaş ve emin adımlarla ilerlemek beni daha çok tatmin ediyor.Oyunculuğun sizdeki karşılığı ne? Damla Colbay: İlk kez ‘Yalnız Kurt’taki Sare karakterinde oyuncu olarak kendimi bu kadar bir karakterin içinde hissediyorum. Yıllardır bir sürü farklı işte oynadım ama bu iş benim için bana oyunculuğu anlatan şey oldu. O yüzden oyunculuğun bendeki karşılığı kendimi biraz daha anlayabilmek ve kendimle tanışabilmek sanırım.Hasan Denizyaran: Ben oyunculuk bölümü mezunuyum, demek ki ben bunu meslek olarak seçmişim. Yıllardır da o yüzden önüme gelen işlerde en doğru gördüklerimi seçtim. Hatta bir ara sanat okulu açtım; oyunculuk, müzik, dans eğitimi veriliyordu. Korona yüzünden kapattım. Ama bazıları oyunculuk konusunda çok ahkâm kesiyor. Evet, oyunculuğun sanatsal bir tarafı var ama ben bunun dizilerde olduğunu düşünmüyorum, ekran daha ticari. Tabii bizim ‘Yalnız Kurt’ dizisini tüm bu söylediklerimin dışında tutuyorum (gülüyor).Bu işi yapmanızda şöhretin çekiciliği yok mu? Damla Colbay: Bundan 10 yıl kadar öncesinde vardı. Mesleğimizin en parlayan kısmı, şöhret. Ama artık şunu biliyorum; şöhret olmak tek başına hiçbir katkı sağlamıyor. Çünkü yarın dizin kaldırılabilir ya da filmin gişe yapmaz, kimse seni konuşmuyor olabilir. Şöhret çok geçici bir şey. Buna da başlarda heves etmiş biri olarak şu an “O kadar da önemli bir şey değilmiş aslında” diyorum. Hasan Denizyaran: Hiç yok... Şöhretim arttığında bana ne katkısı olacak ki... Aksine ben biraz utangacım da o tip mevzularda.Diziniz ‘Yalnız Kurt’ atv’de başladı. Ne anlatıyor? Hasan Denizyaran: ‘Yalnız Kurt’ günümüz yakın dönem siyasetini konu alıyor ve bunu da çok daha izlenebilir, çok daha tatlı, dinamik, genç bir yerden anlatıyor. O yüzden aslında her yaş kitlesinin rahatlıkla izleyebileceği, ilgisini çekebilecek bir iş.Hasan’ın canlandırdığı Altay karakteri ailesini öldürenlerin peşine düşüyor. İntikam size ne ifade ediyor? Damla Colbay: Benim karakterim Sare de ikiz kardeşi Esra’nın ölümüyle birlikte intikam duygusundan besleniyor. Ama Damla olarak bende intikam çok karşılığı olan bir şey değil. O duyguyu da Sare karakteriyle öğreniyorum. Hasan Denizyaran: Kin tutan biri değilim ama bana yapılan bir şeyi de asla unutmam. Bundan 10-15 sene önce yapılan şeyler bile hâlâ aklımdadır. “O kişilerle bir daha karşılaştığımda ben bunun intikamını mutlaka alacağım” der fakat üşenirim (gülüyor). Güzel duyguları da unutmam, güzelliğe güzellik katmak isterim.Üşengeç bir tip misin ki genel olarak? Hasan Denizyaran: Çok elzem bir şey olmadığı müddetçe ne gerek var deyip oturan biriyim. “Hadi Eyfel Kulesi’ni görelim” desen “Görüp de ne yapacaksın” derim. Ama beni tek bir şeyle kandırabilirsin, Yemek. “Şurada güzel yemek var” de, hemen gelirim. Adeta yemek yemek için yaşıyorum.İyi de yemek yapıyormuşsun sanırım. Romantik bir sofra hazırlasan neler olur sofranda? Hasan Denizyaran: Genelde balık, deniz ürünleri olur. Beşamel soslu, kaşarlı bir yengeç tarifim var, fırında... O benim spesiyalimdir. Deniz börülcesi, tereyağlı, sarımsaklı, pul biberli karidesler...30’lu yaşlarınızdan neler bekliyorsunuz? Hasan Denizyaran: Ben çocuk bekliyorum. Nasıl yani? Hasan Denizyaran: Geç baba olmak istemiyorum. Allah bilir tabii ama 30’lu yaşlarımda baba olayım, aile kurayım istiyorum. Damla Colbay: Çocukluğumdan beri 30 yaşıma girmek en büyük hayallerimdendi. Beni hep büyük bir sürpriz beklediğine inanıyordum. Son 1 yılım kaldı. Artık ne gelecekse evrenin sürprizlerine açığız, gelsin.Şimdilerde hayat nasıl ? Hasan Denizyaran: Geçiş dönemimde olduğumu düşünüyorum. Babamı kaybettim. Ailenin büyüğü olarak sorumluluk bana kaldı. Bu işle beraber bu dönemi tamamlamak üzere olduğumu hissediyorum. Damla Colbay: Normal akışta ilerliyorum. Mesleğimde iyi hissettiğim bir projenin içindeyim, güzel giden bir ilişkim var, sağlıklıyım.Dizideki Esra karakteri yetimhanede âşık olmaması gerektiği bilgisiyle yetiştirilmiş. Buna rağmen âşık oluyor. Sizce aşk planlanacak bir şey mi? Damla Colbay: Aşkın kontrol edilebilir bir şey olduğunu düşünüyordum. Hatta bir röportajımda şöyle bir başlığım var: “Aşkta şuurumu hiç kaybetmedim.” Büyük konuşmuşum. Şu an iyi bir ilişkim var, bunun kontrol edilebilir bir şey olmadığını öğrendim. Asıl güzel olan şey de buymuş. Hasan Denizyaran: Ben tam tersi, aşkı yüzde yüz kontrol edebileceğime inanıyorum.“Âşık olmayacağım” dediğinde olmuyorsun yani... Hasan Denizyaran: Evet, aşka hazır olmak diye bir şey var. Aşk istediğimde gerçekten yanımda olmasını istediğim biri olursa oluyor, öyle bir şey istemiyorsam herkesi uzaklaştırıyorum ve olmuyor. Yalnız kurt olmayı seviyorum. O halde şu an yalnız kurt musun? Hasan Denizyaran: Son zamanlarda aşka hazırdım, hayatımda birini istiyordum, tam o evrede karşıma biri çıktı, güzel bir elektrik aldım ve şu an devam ediyorum.Sevgilileriniz kıskanç mıdır? Damla Colbay: Benimki hiç değil, ben de kıskanç biri değilim. Daha doğrusu ben ona kıskanacağı durumlar sunmam, o da bana... Hasan Denizyaran: Benimki kıskançtır, ben de kıskancım. Kıskançlığımı belli etmem, o benim gözümden anlar. Ben de onu... Mesela bir sahne var, deli gibi kıskandığını gözlerinden anlıyorum ama “Yoo, kıskanmıyorum” diyor.Nasıl bir ikili oldunuz? Damla Colbay: İyi ikili olduk, Hasan’la anlaşmak çok kolay. Çok uyumlu, çok eğlenceli ve çok nahif. Hasan’ı tanıdığım ve onunla çalıştığım için çok mutluyum. Hasan Denizyaran: Bir anımızı anlatayım; Damla’yla çektiğimiz belki üçüncü ya da dördüncü sahne falandı. Sohbetimiz vardı ama daha derin olarak çok iletişimde değildik. O sahneyi çekerken ikimiz de birbirimize gözlerimizle yardımcı olduk. Orada “Tamam” dedim, “Damla’yla biz çok güzel götüreceğiz bu işi”. Partnerlerin anlaşması çok önemli çünkü... Yoksa biz ne partnerler gördük (gülüyor)!Birbirinizi nasıl anlatırsınız? Damla Colbay: İyi insan olmak ve iyi insanlarla karşılaşmak bu devirde çok önemli. Hasan gerçekten o anlamda, saflığını koruyabilmiş biri bence ve bu benim için değerli bir şey insan ilişkilerini kurarken. Hasan Denizyaran: Aslanım benim, öv biraz öv (gülüyor). Damla Colbay: Mutluyum senle çalışmaktan.Hasan Denizyaran: Damla dünya tatlısı, inanılmaz uyumlu. Mesela ben aç olduğumda çok aşırı olmasa da sinirlenebilen, aksileşebilen bir adamım. Kan şekerim düşer ve zaten hemen anlarsın gözlerimden. Ama Damla’da öyle bir yükselme bile olmuyor. O her zaman çok sakin, temiz ve işinde de çok başarılı biri.İnternette hakkında farklı farklı bilgiler okudum. Doğrusunu sen anlatır mısın? İlk oynadığım işteki bir rol arkadaşımla beni karıştırıp onun bilgilerini bana kopyalamışlar. İstanbul değil, İzmir doğumluyum. 26 Mayıs yazıyor ama 24 Temmuz’da doğdum. İkizler burcu yazıyor oysa Aslan’ım, hatta yükselen burcum da Aslan.Nasıl bir ailede yetiştin? Benden dört yaş küçük erkek kardeşim var. Baba konfeksiyoncuydu, üç sene önce rahmetli oldu. Annem ev hanımıydı sonradan yaşam koçluğu, evlilik danışmanlığı gibi eğitimler aldı. İki kitap yazdı, şimdi üçüncüyü yazıyor. Babanı neden kaybettin? Trafik kazası. Ani kayıp seni nasıl etkiledi? Zordu tabii. Beklenmedik bir vefattı. Bir de ailede büyüklerimizin hepsi vefat etti, bir anda kendimi büyük bir sorumluluğun içinde buldum.Oyunculuk bu hikâyenin neresinde başlıyor? Eğitim konusunda hiç başarılı bir çocuk değildim, tembel bir öğrenciydim ama sosyal aktivitelerde çok iyiydim. Kendimi bildim bileli çeşitli spor dallarıyla uğraştım, üç enstrüman çaldım, bilgisayar, binicilik, satranç... Lisenin bitmesiyle etrafımdakiler “Ne olacaksın” demeye başladı, bilmiyordum. Babamı çok severdim ama o dönem bir baba-oğul çatışması yaşıyorduk. Eğer İzmir’de kalırsam benim için çok zor olacak diye düşünüp “Oyunculuk okumak istiyorum, sektör İstanbul’da, gitmem lazım” diyerek kurtulmak için oyunculuk bölümüne girdim. İstanbul Aydın Üniversitesi’ne başladım. Yazıldığım ilk sene ısınmaya başladım oyunculuk fikrine. Bir ajansa kaydoldum, önce reklam filmi, sonra diziler, diğer işler geldi.Yakışıklılığın etkisi nedir kariyerinde? Yakışıklılık bence çok dezavantaj. Tabii başrolsen ve devam ediyorsan olumlu... Ama o evreye kadar 10 sene cebelleştim resmen. Ne oldu? Bir deneme çekimine gidiyorum, güzel geçiyor, sonra, “Hasan bu rol için fazla yakışıklı” diyorlar. Çünkü mesela başrolün karşısındaki bir adamı oynayacaksın ama başrolün önüne geçmemek adına iş kaybediyordum. Hatta olduğum bazı projelerde bile daha kapalı şeyler giydirildi; vücudum belli olmasın, başrolün önüne geçmeyeyim diye.Kendini beğenir misin? Saçlarım uzunken, yazın biraz yanmışken evet. Çapkın mısın? Eskiden çapkındım ama çapkınlığın kimseye faydası olmadığını, aslında çok yorucu bir şey olduğunu anladım. İnsanların böyle dönemleri olmalı. Bazı şeyleri deneyimleyeceksin, göreceksin ki o merak duygunu gidereceksin. Mesela şu an evlensem asla başka bir kadına bakacağımı düşünmüyorum. Çünkü o duyguları yaşadım ve bitti. Bilmiyorum, belki ilerideki eşim bana küçükken çapkın birisi olduğum için teşekkür bile edebilir bu sebeple.Nasıl bir ailede yetiştin? İzmirliyim, memur bir ailenin kızıyım. İki kardeşiz, bir ablam var. İzmirli olmayı nasıl anlatırsın? İzmirli olmak çok güzel, İzmir’i çok seviyorum, İzmir insanında gerçekten bir rahatlık vardır ve bu ikimizde de var. Bu rahatlıktan kastım o huzur galiba... Daha huzurla doğuyoruz gibi hissediyorum.Oyunculuk nerede devreye girdi? Oyunculuk hayatıma üniversiteyle birlikte giriyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Oyunculuk Bölümü’nü kazandıktan sonra İstanbul’a staj için gitmemle başladı. Nasıl keşfedildin? İstanbul’da menajerimle tanıştım, o beni deneme çekimlerine gönderdi. Onlardan biri de ‘Kara Para Aşk’ dizisiydi. İlk işim oldu ve orada keşfedildim.Dokuz Eylül mezunusun. Eğitimli olmak mesleğinde fark yaratıyor mu? Eğitimli olmanın elbette farkı ve artıları vardır; teorik anlamda özellikle. Ama bu işin pratikte; yani sette veya sahne üzerinde de öğrenilebileceğine ve insanın kendisini deneyimle de geliştirebileceğine inanıyorum. Reytingli işlerde yer almana rağmen sansasyonsuz bir oyuncusun. Bu senin normalin mi yoksa stratejin mi? Böyle bir kadınım, böyle ilerliyor. Kendimi o skandal ya da sansasyonel durumların içine sokmamak için özel bir çaba sarf etmiyorum. O tarz ilişkilerim ya da o tarz kişilerle iletişimim de olmadı. Bence kiminle vakit geçirdiğimiz çok önemli. Sanırım o da bunu etkiledi.Güzellik bu meslekte ne kadar fayda sağladı? Çok fazla güzel kadın var. Benden çok daha güzel olan kadınlar da var. Tek başına güzelliğin hiçbir şey için yeterli olmadığını düşünüyorum, aura, yetenek, oyunculuk, insanın enerjisi... Bunların hepsinin bir bütün olması önemli.