ATV ve Sabah yabancıya satıldı
Abone olMedya dünyasında flaş gelişme. Sabah Gazetesi ile ATV televizyonu yabancı gruba satıldı. Şirketin danışmanı Cüneyd Zapsu
Bir süredir satış masasında olan ATV ile Sabah'ı Texas Pasific Group (TPG) aldığı öne sürüldü. Bu gruba Cüneyd Zapsu danışmanlık yapıyor.
Bir süre önce satış sürecinden çekildiğini duyuran TPG yeniden ATV ve Sabah'a talipli oldu. İddiaya göre de satış için prensipte anlaşmaya varıldı.
TPG, ATV ve Sabah için ilk etapta iki üst düzey yönetici yollayacak.
TPG, News Corp ve Time Warner ile birlikte talipli olmuştu. Daha sonra da TPG süreçten çekilmişti.
Satış sürecinde fiyatın 1 milyar doların
üzerinde olmasını isteyen Çalık Holding, Goldman Sachs‘tan
danışmanlık alıyor.
Çalık grubu ATV ve Sabah'ı TMSF'den 2008 Nisan'ın da 1.1 milyar
dolara satın almıştı.
ZAMAN YAZARINDAN AK PARTİ'NİN TABLET
HAYALİNE
AĞIR YAZI...
[PAGE]
Bulaç daha ilk cümlesinde "Tablet ihalelerini alacak firmalara ödenecek miktar 7,5 milyar dolar." diyerek olayın ekonomik boyutuna dikkat çekti, sonra Başbakan Erdoğan'ın tablet ve akıllı tahta konusundaki sözlerini hatırlattı:
BAŞBAKAN CHP'YE ÇATMAK İÇİN
KULLANDI
"Seçim kampanyası boyunca Başbakan R.Tayyip Erdoğan sıkça tabletlerin propagandasını yaptı, hatta CHP'nin kendilerinden teknoloji ve bilimsel ilerleme alanlarında ne kadar "geri ve gerici" olduğunu vurgulamaktan özel zevk aldı.
"Yatırım maliyeti, üretim, kazanç ve piyasa değerinin çok iyi hesaplandığında hiç kuşku yok. İki yüzyıldır, Batı karşısında ezik yaşayan "dindar-muhafazakârlar"ın bu projeyi büyük bir hevesle sahiplenmeleri gayet anlaşılır" diyen Bulaç, eleştirisini şöyle sürdürdü:"15 milyonun üstünde bir öğrenci kitlesinin bu proje üzerinden eğitilmesinin psikolojik, sosyal ve kültürel maliyeti üzerinde yeterince düşünüldüğünü sanmıyorum.
İNTERNET İÇİN AİLESİNE BIÇAK ÇEKEN GENÇLER VAR
1) Tablet bilgisayar, sonuçta bilgisayardır, çocukları hayli küçük yaşlardan başlamak üzere bilgisayara ve internete bağımlı hale getirecektir. (...) Başta ABD olmak üzere birçok ülkede "internet hastaneleri" hızla artıyor. Bizde de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne günde 70 internet hastası başvuruyor. İnternet için ailesine bıçak çekenden, reel dünyadan kopup nevroz olanlara varıncaya kadar sayısız araz çocukları ve gençleri ahtapot kolları gibi sarmış bulunuyor.
MATBAACILAR ÇALIŞANLARINA MAAŞ
ÖDEYEMİYOR
2) Matbaa, kitap, yayın ve kâğıt piyasası büyük endişe
içinde. Yüz binlerce esnaf ve bunların eline bakan aileler şimdiden
kara kara düşünüyor. Açık ve gizli işsizler ordusuna, bu projeyle
kâğıt, kitapçı, yayıncı ve matbaa piyasasında ortaya çıkacak yeni
işsizler eklenecek. (...) Hükümet AVM'lerle orta sınıfa ve
esnafa zaten ağır darbe indiriyor, şimdi bu yeni proje ile belli
bir sermaye zümresini zenginleştirecek ama, yüz binlerce aileyi
işsizliğin kucağına itecek.
YAZMA UNUTULUP
GİDECEK
3) Öğretim "okuma ve yazma yetisi"nin paralel ve eşzamanlı geliştirilmesini gerektirir. Akıllı tahta ve tablet bilgisayar, "kalemle yazma yetisi"ni zayıflatırken, "görsel düzeyde okuma"yı öne çıkaracak. (...)
OSMANLININ GERİSİNE DÜŞECEĞİZ
Osmanlı'da okuma oranı yüzde 85, yazma oranı hayli düşüktü; kırsal kesimlerde bile aileler çocuklarına Kur'an okumayı öğretirlerdi. Kur'an öğrenen, kolayca yazılı metni okumayı da sökerdi. Bu gidişle Osmanlı'nın gerisine de düşmüş olacağız.
ÇANDAR KENDİ GAZETESİNE DE ACIMADI
[PAGE]ÇANDAR KENDİ GAZETESİNE DE
ACIMADI
GAZETECİLER.COM - Cengiz Çandar için "Mevzubahis olan Fenerbahçe ise gerisi
teferruat" mıdır?
Sanmıyoruz!
Sıkı bir Fenerbahçeli Cengiz Çandar...
Kendi deyimi ile "adı asiye çıkmış" bir
taraftar...
Ancak şike davasının başından beri "hak ve hukuk"
gözeterek kalem oynatıyor.
Az biraz Fenerlilik damarıyla yazdığını kabul
etsek de bugün bir çok kişinin görmeye başladığı "şike
oyununu" en başından beri dillendiren isim.
Misal Hüseyin Gülerce'nin sözleri...
Mehtap TV'de canlı yayında şike davasıyla ilgili önceki gün aynen
şunları söyledi;
"Ergenekon davasını başka yerlere çekip itibarsızlaştırma gibi bu
şike davasını da Fenerbahçe'nin üzerine yıkmak
suretiyle, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ı öne
çıkartmak suretiyle itibarsızlaştırmaya çalışan bir grup
var. Kim söylemişse bir laf var; Bütün renkler kirlendi
birinciliği beyaza verdiler. Futbolda şike varsa, kandırma, hile
varsa bu bütün takımlarla ilgilidir.
"
Dönelim Cengiz Çandar'ın kaleme aldığı son Fenerbahçe yazısına...
Aziz Yıldırım'ın duruşmadaki konuşmasını özetlemiş. Kendi gazetesi
Radikal de dahil medyaya çakmış.
Demiş ki;
"Aziz Yıldırım'ın, milyonlarca Fenerbahçelinin merakla beklediği,
İstanbul'da 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dün başlayan ve bugün sona
erecek savunmasını mahkeme salonunda dinlerken 8 aydır
doğru bir yerde durduğumu büyük bir mutlulukla
hissettim.
AZİZ YILDIRIM İDDİANAMEYİ ÇÖKERTTİ
Hukukçu bir ailenin çocuğu olarak yetişmiş, epey yaş almış ömrümde
mahkeme salonlarını izleyici, tanık ve sanık olarak hayli yakından
bilen birisi olarak, beni asıl meraklandıran Aziz Yıldırım'ın
hakkındaki iddianamede ileri sürülen suçlamaları 'maddi deliller'le
çökertip çökertmeyeceği, bunu nasıl yapacağı idi...
İddialar yığını' diye önceden nitelediği iddianameyi
darmadağın etti, Çökertti. Aziz Yıldırım savunmasıyla
Fenerbahçe Spor Kulübü'nün 'iddia makamı'na geçeceğini
yazmıştım.
YARGISIZ İNFAZ YAPAN MEDYA
Yapılan haksızlığa taraf olan herkes dünkü savunmadan
nasibini aldı.
Başta temmuz ayından bu yana hukuk dışına çıkarak 'yargısız
infaz' yapan medya.
Aziz Yıldırım, medyanın bu rolünü delillerle ortaya koyarken
Fenerbahçe'nin Karabük'ten transfer ettiği Nijeryalı futbolcu
Emenike'nin 'şike için aldığı paralan sayarken çekilmiş
fotoğrafları' olduğunun medyada ileri sürüldüğünü hatırlattı ve
"Ancak bu fotoğraflar hiçbir zaman ortaya çıkmamıştır"
dedi.
RADİKAL'İN ÖZÜR BORCU VAR
Bütün medyanın, bu arada benim gazetem Radikal'in de 'özür
borcu' vardır. O tarihlerde bu tür iddialar Radikal'de de
yayımlanmıştı ve ben gazete yönetimini yapılanın yanlışlığı
konusunda uyarmıştım.
Polisten servis edilen 'dezenformasyon' niteliğindeki malzemeler,
soruşturmanın gizliliği ilkesini ihlal ederek hukuk dışına
çıkıyordu. 1998'de başımıza gelen 'andıç'tan, bu hukuk dişiliği ve
medyanın rolünü gayet iyi bilecek konumdaydım.
Yazının tamamı için
AYŞE ARMAN'IN OKURLARI NE KADAR
EDEPSİZMİŞ...
DEMEDİKLERİNİ BIRAKMAMIŞLAR... DİĞER
SAYFADA...
[PAGE]
NE KADAR ÇOK NEFRET EDENİ VARMIŞ
GAZETECİLER.COM - Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'e ve
Türk medyasına kazandırdığı en önemli isimlerden biri kuşkusuz
Ayşe Arman. Kendisinden, seks deneyimlerinden,
ailesinden, kocasından, çocuğundan bahsettiği yazıları ile okur
kitlesi kazanan Arman, bugün okurlarından gelen yorumları ile
doldurmuş köşesini.
Ama ne yorumlar...
Nefret, öfke, tiksinti, edepsizlik dolu...
"Ne ekersen onu biçersin" diye boşuna
dememişler galiba...
İşte Arman'ın okur yorumlarından bazıları;
“Yazısını okudum da, ofisteki çöp kutusuna kusasım
geldi...”
“Oha İngilizce bile bilmiyor bu kadın! Godless turtle, yerine
goodless turtle yazmış...”
“İğrenç dişlerinden, yapay gülüşünden ve herkesle
çektirdiği o pozlardan fena halde sıkıldım, yok mu bunu işten
atacak biri...”
“Sevgilisi, yatak hikayeleri, kızı baydıııııı...”
“Yaşlandı karta karıştı, menopoza girmiştir kesin!”
“Bakın ben herkesle ne kadar samimiyim diye bas bas bağıran
röportaj fotolarından nefret ediyorum. Feci sahte ve
yapmacık...”
“Allah’ım ne kadar uyuz!”
“Kocasının mezhebi geniş...”
“Bu memleketin başına gelen en kötü şeylerden biri...”
“Gerizekalı gördün mü ne abuk sabuk sorular sormuş yok mu
buna dur diyecek!”
“Bedavadan para kazanıyor”
“İblis o, iblis!”
“Benim pantolonumun aynısını giymiş, ölsem giymem bir daha...”
“O çizmeler ne lan, manyak mı kadın, ne kötü
giyiniyor!”
“Vazgeçmeyecek mi bu salak saçlardan.”
“Geberse de kurtulsak...”
Arman'ın okur yorumlarını yayınladığı yazısını okumak
isterseniz, buraya ...
YİĞİT BULUT MAKAMIYLA BİRLİKTE KOVULDUĞU
HABERTÜRK'E
BİR İLKE İMZA AÇIP ŞOK BİR DAVA AÇTI... DİĞER
SAYFADA
[PAGE]YİĞİT BULUT GERİ DÖNÜŞ DAVASI
AÇTI
GAZETECİLER.COM (ÖZEL) -
Habertürk'ten atılan Yiğit Bulut, işe iade davası açtı. Evet yanlış
okumadınız!
Yiğit Bulut, Habertürk'ü ve Turgay Ciner'i kendisini işten
çıkarttığı için dava etti ve "işe iadesini" talep
etti.
Habertürk'ten kovulduktan sonra Başbakan
danışmanlığını zorlayan Yiğit Bulut, tam işi oldu derken
büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Erdoğan'ın yakın çevresinin markajını aşamayan Yiğit Bulut,
"enerjiden sorumlu danışmanlık hayalin"den oldu...
Beyaz TV'nin başına geçeceği yönünde ortaya saldığı söylentilerde
doğru çıkmadı. Yiğit Bulut kelimenin tam manasıyla ortada
kaldı.
Şimdi Habertürk'e "mahkeme" yoluyla dönmeye
çalışıyor.
Bunun içinde "işe iade davası" açmış durumda.
Bakalım "makamı ile birlikte kovulan" Yiğit Bulut,
Habertürk'e mahkeme zoruyla dönebilecek mi?
CEZAEVİNDEN ÇIKARKEN NEDİM ŞENER KAPIYA VURUP
"GÜLE GÜLE"
DEYİNCE AZARI YEDİ... DOĞAN YURDAKUL İLK
KEZ
CANLI YAYINDA ANLATTI... DİĞER
SAYFADA...
[PAGE]DOĞAN YURDAKUL CEZAEVİNDEN ÇIKTI
CANLI YAYINDA KONUŞTU
GAZETECİLER.COM - Odatv
davasında tutuklu yargılanan gazeteci/yazar Doğan Yurdakul yaklaşık
bir yıldır tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden sağlık sorunları
nedeniyle tahliye edildi.
Doğan Yurdakul, tahliyesinin hemen ardından Ayşenur Arslan'ın
hazırlayıp sunduğu Medya Mahallesi'ne telefon ile
katıldı.
İşte Doğan Yurdakul'un tahliyeden sonra ilk kez çıktığı ekranlarda
söyledikleri:
Ayşenur Arslan: Sağlık yetmezliği ile geldi
tahliye kararı, böbrek yetmezliğinden diyabete bir çok sorun var
biliyorum ama...
Doğan Yurdakul: Yarın tedavi başlayacak. belki bir
iki operasyon geçirmem de gerekecek. Neyimiz var neyimiz yok bir
görelim, sonra başlayacağız göreve.
TAHLİYE SIRASINDA
GARDİYANLARDAN AZAR Biliyorsunuz ben Ahmet ve Nedim ile aynı koğuştaydım. Yeri Gelmişken, her sabah izliyorlar ben de onlara selam söyleyeyim. Alt koğuşumda Yalçın Küçük, Coşkun Musluk kalıyor. Tahliyem sırasında onların kapısının önünden geçtim, kapıya vurup beni uğurladılar diye azar işittiler onlar. |
Ayşenur Arslan: Ne hissettiniz, tahliye
sırasında?
Doğan Yurdakul: Aklımın, gönlümün yarısını orada
bırakıp çıktım. Onlar çıkmadan rahat edemeyeceğim.
Ayşenur Arslan: Bizler de bir süredir sizin ve
arkadaşların içeride olması nedeniyle kendimizi içeride
hissetmiştik...
CEZAEVİNDE EN BÜYÜK PROBLEM
TECRİT
Yurdakul, cezaevlerinde tuvalet temizlemek zorunda bırakılan Vatan
muhabiri Çağdaş Ulus ile ilgili bir soru üzerine de şunları
söyledi:
"Çağdaş kardeşimden başlayayım. Korkunç bir şey. Ben 12
Mart, 12 Eylül döneminde cezaevinde kaldım. Orada bile böyle zulüm
uygulanmamıştır. Elimizden yapacak hiç bir şey gelmiyor. Çağdaş
kadar değil ama biz de Silivri'de zor durumdaydık. Orada en önemli
problem tecrit.
BARIŞ PEHLİVAN'A KİTAP CEZASI
Cezaevlerinde en büyük problem tecrit. Bilmiyorum haberiniz
var mı Barış Pehlivan'ın kitabı çıktıktan sonra Soner Yalçın'ın
yanından alındı. Yani bir bakıma kitap cezası
verdiler."
Doğan Yurdakul, programa katılma gerekçesini de şöyle anlattı:
"Meslektaşlardan çok arkadaş arayıp görüşmek istiyor,
onlara olumlu yanıt veremiyorum. Önce sağlık problemlerini
halledelim, sonrasında hepsiyle konuşacağım. Size borcum vardı onun
için programınıza katılmayı şart gördüm."
MİLLİYET "ÜÇ MAYMUN" ROLÜ OYNARKEN, EN ÖNEMLİ
KALEMİ
"MERT"ÇE YAZDI... DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
HASAN CEMAL "MERT"ÇE YAZDI
GAZETECİLER.COM - Sonunda
Milliyet'ten bir ses çıktı.
Ama o ses yönetimden değil, gazetenin "vicdan"
köşesinden geldi.
Hasan Cemal, Nuray Mert'in "dünkü" açıklamasını
okuyunca bugün kaleme aldığı siyasilere dair yazısını
yarıda kesmiş.
Sonra da Nuray Mert'e dair şu yazıyı kaleme almış.
HAYAL KIRIKLIKLARI
Bu yazıyı yazarken Nuray Mert'in internete düşen açıklamasını haber
verdiler. Okuduktan sonra bu yazımı kestim. Ve şu notu önce
düştüm:
Hayal kırıklıkları...
Kırk yılı geçen meslek hayatımda o kadar çok yaşadım
ki bu duyguyu...
Cumhuriyet'teki genel yayın yönetmenliği yıllarımda tek tük de olsa
bazı arkadaşlarımı ben de işten çıkarmak zorunda
kalmıştım. Sonra Sabah ve Milliyet'te bazı meslektaşlarımın
işlerine son verilirken seyirci kalmış ve bu sessizliğimden
dolayı fena halde rahatsız olmuştum. Bunlar hayal
kırıklıklarıdır.
Benim hayal kırıklıklarım...
KÖKÜ ANKARA'YA UZANIYOR
Evet biliyorum. Bazen patron, bazen yönetici, öyle
olur ki değişik nedenlerle bir gazeteciyle, bir köşe yazarıyla
artık çalışmak istemeyebilir. Ama böyle örnekler
günümüzde çoğalıyor, gitgide sıklaşıyor. Ne yazık
ki öyle. Üstelik bu can sıkıcı örneklerin kökleri Ankara'ya
kadar uzanıyor. Siyasal iktidar odaklarından kaynaklanan
farklı, eleştirel seslere tahammülsüzlük, yazın
bir kenara, her geçen gün artıyor..
Bu hayra alamet değil.
KÖŞELER BOŞALIYOR
Haber kanalları ve gazete köşelerindeki yerlerini kaybedenlerin
sayısı çoğalıyor.
Son olarak Ece Temelkuran'la Mehmet Altan'dı. Şimdi Nuray
Mert de mi onlara katılmaya hazırlanıyor?..
DÜŞE DÜŞE YÜRÜYÜŞE DEVAM
Bugün varsın, yarın yoksun.
Not düşe düşe, yürüyüşe devam!
Tek çarem bu.
Yazmak, yine yazmak ve kendi doğru bildiğim değerleri yapayalnız da
kalsam savunmaya devam etmek...
Benim kendi hayal kırıklıklarımdan çıkarabildiğim ders bundan
ibaret.
Başka ne yapabilirim ki?..
HABERTÜRK'ÜN MANŞETİNDEKİ FOTOĞRAFI ÇEKEN
MUHABİR HAPİS CEZASI MI ALACAK?
[PAGE]BU FOTOĞRAF CEZA ALIR
MI?
GAZETECİLER.COM -
Habertürk gazetesi'nin Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı'nın sabıkalı
fotoğrafını yayınlamasını Aziz Yıldırım duruşmada eleştirilirken
eller yine boş durmadı.
Şike davası sırasında duruşmanın fotoğrafı çekildi ve gazeteye
basıldı. Bu konuda yasalar ne
"Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 183'ncü maddesinde,
mahkeme tarafından yapılan kayıtlar dışındaki görüntü çekmeyi
yasaklayan maddesi şöyle; 'Adliye binası içerisinde ve duruşma
başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü
kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm,
adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin
icrasında da uygulanır.'
6 AY HAPİS CEZASI VAR
Ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun 'Ses veya görüntülerin kayda
alınması' başlığı altındaki Madde 286. göre; 'Soruşturma ve
kovuşturma işlemleri sırasındaki ses veya görüntüleri yetkisiz
olarak kayda alan veya nakleden kişi, altı aya kadar hapis
cezası ile cezalandırılır' ifadesi mevcuttur... Eğer
ortada usule olmayan bir durum varsa bu maddelere göre işlem
yapılır... "
ÖNCE BİR GÖZÜNÜ BIRAKTI SAVAŞ MEYDANLARINDA... SON
İŞİNDE DE
HAYATINI... ABD'Lİ GAZETECİYİ TANIYAN TÜRK
GAZETECİ ANLATTI...
DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
SAVAŞ MEYDANINDA BİTEN
ÖMÜR
GAZETECİLER.COM - Humus'taki son
saldırıda bilindiği gibi 2 gazeteci yaşamını yitirdi. Bu
gazetecilerden biri tek gözü 'korsan bandı" ile kapalı olan ABD'li
kadın gazeteci Marie Colvin'di...
Ömrünü savaş meydanlarında geçiren Colvin, bir gözünü
de yine o meydanlarda bırakmıştı. Son olarak da
yaşamını verdi o savaş arenasında...
Onu yakından tanıyan Milliyet muhabiri Aslı
Aydıntaşbaş, ABD'li gazeteciyi anlatmış köşesinden...
Demiş ki;
"Dün Marie Colvin'in Humus'taki bombardımanda öldüğü haberini
alınca, içim cız etti. O korsan gibi tek göz, bantlı halini,
savaştan savaşa koşarak geçen ömrünü, yıllardır kan-gözyaşı
görmekten, tarihe tanık olmaktan iyice sertleşen 'delikanlı'
üslubunun arkasında gizlemeye çalıştığı o yumuşak kadını
düşündüm.
IRAK SAVAŞINDA TANIDI
Marie'yi Irak savaşı sırasında tanıdım. Kimselere benzemeyen acayip
bir kadındı; hem 'acayip muhteşem', hem de basbayağı 'acayip'
anlamında kullanıyorum bunu. Lübnan'dan Bosna'ya, Sri Lanka'dan,
Çeçenistan'a, Gazze'ye kadar son 30 yılda dünyadaki bütün önemli
çatışmalara tanıklık etmiş, büyük yankısı olan yazılarıyla zaman
zaman savaşların seyrini değiştirmişti. Korkusuzdu. Tam bir özgür
ruhtu.
SAVAŞ MÜPTELASIYDI
Marie gibilerine 'savaş müptelası' derler ve bu tanım da çok yanlış
değil. Sri Lanka'da Tamil Kaplanları ve hükümet arasındaki savaşı
izlerken gözüne isabet eden şarapnelin hikayesini, sanki 'Dün de
dizimi çarptım' havasında anlatmıştı. Tek gözünü kaybetmiş olmaktan
rahatsızlık duyuyorsa da, bunu hiç hissetmedim. Bildiği şey,
bildiği yer, rahat hissettiği durum, savaş ve savaş halinin resmini
çekmekti. Muhtemelen Londra'daki evine döndüğünde günlük hayata
adapte olmak, ona her şeyden zor geliyordu.
DON KİŞOT GİBİYDİ
İşin garibi, hayatını savaşlarla geçirmiş olmasına rağmen inanılmaz
yufka yürekli biriydi. Hep insanlarla, küçük insanlarla, savaşın
etrafında şekillenen öyküler ve haksızlıklarla ilgiliydi. Don Kişot
gibi.
IRAK'TAKİ İLK TOPLU MEZARI BULDU
Bir ara, sabahın 6'sında fırlayıp her gün Basra'ya gitmeye başladı.
Birinci Körfez Savaşı sonunda Saddam ordularının Basra'nın
güneyinde Şii'leri topluca katlettiği kasabalardan birini
hatırlıyor, orada toplu mezar arıyordu. Kafayı takmıştı. Amerikan
ordusu (olmayan) kitle imha silahlarının, Marie ise kaybolan
hayatların peşindeydi. Günün birinde rüşvetle bir buldozer
kiralayarak, köylülere sora sora belirlediği noktada kazıya
başladı. Ve işte Saddam sonrası Irak'ta bulunan ilk toplu mezarın
hikayesi budur.