Atletizm: Doping mi? Devşirme mi?
Abone olAtletizm Federasyonu Başkanı Terzi’nin istifası ve son bir ay içinde 38 atletin men cezası alması dopingi bir kere daha manşetlere taşıdı. Peki Türkiye madalya umutlarının peşinden koşarken 'ya devşirme, ya doping' ikileminde mi? Cüneyt Kazokoğlu yazdı…
Londra Olimpiyat Oyunları’na aşağı yukarı bir buçuk ay, Helsinki’deki Avrupa Şampiyonası’na 3 hafta kala, 5 Haziran 2012 günü, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonu görevlileri Türkiye’nin en başarılı atletlerinden birinden numune almaya gittiler.
Görevliler, muhtemelen bekledikleri, fakat tahmin etmedikleri kadar sert bir direnişle karşılaştılar.
Atletizm federasyonu yetkilisi, doping kontrol görevlilerine “Numune alamazsınız! Gidin WADA’ya şikayet edin! İsterse federasyonda görevim sona ersin, engelleyeceğim, ben sizinle savaşacağım!” diye çıkışıyor, o esnada milli atlet kontrolden kaçırılıyordu. Ertesi gün basına açıklama yapan atletin antrenörü, “atletin adını kullanıyorlar, insanlar bu kadar kolay harcanmamalı” diyordu.
Bunlar, Türk atletizminde doping konusunda yanlış giden pek çok şeyi özetleyen olaylardan bir tanesi.
Geçtiğimiz hafta Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Terzi’nin istifası ve son bir ay içinde en genci 17 yaşında, on üçü 20 yaşından küçük 38 atletin 2 yıl müsabakalardan men edilmesi, dopingi bir kere daha manşetlere taşıdı.
Ceza alan atletler arasında trajikomik bir şekilde çekiç atıcı Eşref Apak da var. Trajikomik, çünkü Apak, 2004 Atina Olimpiyat Oyunları’nda 4. olmuş, ancak birinci (Adrian Annus) ve üçüncü (Ivan Tsikhan) atletlerin doping yaptığının ortaya çıkması nedeniyle 2 sıra yükselerek gümüş madalyaya ulaşmıştı.
Manşetlere taşınan ve hükümet tarafından “dopinge sıfır tolerans” diye tezahüratla karşılanan cezalarda alkışlanacak bir şey yok. Bunlar, federasyonun disiplin kurumunun tasarrufundan ziyade, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı WADA yönetmeliği tarafından öngörülen, ilk defa doping kontrol ihlalinden yakalanan sporculara verilen standart hak mahrumiyetleri.
Kulüpler Sessiz
Asıl manşetlere taşınmayan şeyler dopinge neden olan yapı ve çevre. Atletizm federasyonu, futbol federasyonu bir kenara, 155 binden fazla lisanslı sporcusu, 118’i sözleşmeli 659 antrenörü ve yurt çapında 211 kulübü ile basketboldan sonra en büyük ikinci federasyon. Fakat atletizmde Türkiye’nin dışında madalya kazandıran kulüp deyince akla ilk gelen iki takım var: Fenerbahçe ve Enka.
Son bir ay içinde ceza alan 38 atletin neredeyse yarısının bu iki kulübün sporcusu olması (Bursa Büyükşehir Belediyespor, Üsküdar Belediyesi ve Beşiktaş'tan da dörder sporcu bulunuyor) ve bu kulüplerden sporcuları ile ilgili hiçbir resmi açıklama yapılmaması, kulüplerin dopingle mücadelesi hakkında kafalarda soru işaretleri oluşturuyor.
Ödül Yönetmeliği Yerinde
Keza hükümet nezdinde bahsi geçmeyen bir diğer etken de ödül yönetmeliği. Türkiye, olimpiyat oyunlarında birinci olan sporcusuna 1.000, Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında birinci olan sporcusuna 500 cumhuriyet altını eşdeğeri para ödülü vadediyor.
Bin cumhuriyet altınının bugünkü kurdan 212.500 Euro yaptığını belirtip mukayese etmek için sayalım: 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya kazanan Alman sporcular devletten 15 bin Euro aldılar. İngiltere para bile vermedi, ama sporcular adına pul bastırdı. Güney Kore birincilerine 240 Euro para ödülü ile 2 yıl askerlikten muafiyet verdi. ABD’de devletin verdiği ödül 20 bin Euro, Rusya’da 100 bin Euro kadardı. Londra’da madalya sıralamasında ABD birinci, Britanya 3., Rusya 4., Güney Kore 5., Almanya 6. oldular. Türkiye 5 madalya ile 32. oldu.
Aşağıdaki çizelge, 2002 Münih Avrupa Atletizm Şampiyonası’ndan itibaren Türkiye’nin belli başlı Avrupa ve Dünya Şampiyonaları ile Olimpiyat Oyunları’ndaki madalyalarının listesini ve madalyalı sporcuları gösteriyor.
Bütün bu 10 yıllık dönem içinde alınan 20 madalya arasında ismi hiç dopinge karışmamış ve/veya devşirme olmayan sadece 2 madalyalı atlet var: Gamze Bulut ve Gülcan Mıngır. Elbette devşirme atlet getirmek kabul edilebilir bir çözüm. Ve dopingden yakalanan bir atletin diğer dereceleri ağızda kekremsi bir tad bıraksa da, bu başarılar inkâr edilemez. Keza atletizmin yukarıdaki 12 etkinlikten ibaret olmadığını, sayıları az da olsa yurtdışında başarılı olan genç atletlerin bulunduğunu da vurgulamak şart.
Lakin bu rakamlara bakınca Türkiye özel anlamda atletizmde, genel anlamda sporun bütün dallarında yurtdışında politikası “sürümden kazanmak” (siyasi deyimle “rekor” katılım) ile “ya devşirme, ya doping” arasında sıkışmış bir ülke resmi çiziyor.
Bu durum, şimdilerde aslında dünya standartlarında kontroller yapıldığı için ayyuka çıkan doping sorunundan daha vahim.
Tam da güzel bir tesadüf eseri dün Almanya’da, 1950’den bu yana Batı Almanya’da sistematik ve devlet destekli dopingi bir kere daha derleyip toplayan bir rapor yayınlandı. Geçen ay aralarında Tyson Gay ve Asafa Powell gibi isimlerin bulunduğu çok ünlü atletler yakalandı. Geçtiğimiz aylarda şimdi dünya şampiyonasına ev sahipliği yapacak Rusya’nın 40 atleti doping nedeniyle ceza aldı.
Bütün bunlar gösteriyor ki doping, ne kadar kronikleşirse kronikleşsin, sadece Türk sporunun sorunu değil, küresel bir sorun.
Fakat sporcu yetiştirebilecek bir sistem kurmak, bunu sadece devlete bırakmayan, özel sektörün de ciddi meblağlar aktararak desteklediği bir yapı yaratmak ve bunu yaşatmak çok daha zor.
Türkiye’nin Edirne’nin ötesinde madalya için “devşirme mi, doping mi?” ikileminde sıkışmış olması, yerel kaynaklardan sistematik olarak değil, ancak bireysel çabalar sonuç verirse nemalanıyor olması, 2020 Olimpiyat Oyunları için, oyunlar nerede olursa olsun, bugünlerdeki doping manşetlerinden çok daha büyük bir tehdit.
Mehmet Terzi, öyle ya da böyle Türkiye’de pek de alışık olunmayan bir hareketle, muhtemelen İstanbul’un 2020 Olimpiyat Oyunları adaylığı yolunda dopingle mücadele kararlılığını teyit için istifa etti.
5 Haziran 2012’de atletini doping kontrolünden kaçıran ve doping kontrol görevlileri ile savaşacağını söyleyen kişi, Terzi’nin istifasından 1 hafta önce sözleşmesi feshedilen Atletizm Federasyonu Teknik Kurul Başkanı Muharrem Or’du.
O gün numune vermekten kaçan milli atlet Nevin Yanıt’ın geçtiğimiz Şubat ayı başında alınan numunesinde anabolik steroid (stanazolol) saptandı. Soruşturması sürüyor.