Atilla İlhan'dan şok açıklamalar
Abone olŞair Atilla İlhan Vakit'ten Ahmet Can'a konuştu. Can Yücel'in solcu olmadığını, CHP'nin bursuyla keyif çattığını savunan İlhan'ın açıklamaları günlerce konuşulacak gibi.
Ünlü Şair Atilla İlhan, Vakit Gazetesi'nden Ahmet Can'a çorpıcı
açıklamalarda bulundu. İlhan'ın açıklamaları, özellikle solcuları
kızdıracak cinsten... Bize solcu diyorsun, sen kimsin oğlum?
-Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?.. Şairlik nereden geliyor? Benim
hayatım çok erken yaşta politikayla başlar. 16 yaşında
cezaevindeydim, 17 yaşında çıktım, 18 yaşında yeniden okuma hakkı
aldım. Ben öğrenci olarak şairlerin istisnalarından biriyim.
Sanırım şairler genelde tembel olurlar. Ben çok çalışkan bir
öğrenciydim. Her şeyde birinciydim. Hukuka girdim hukuk birincisi
oldum, burs bağladılar. Çok çalışmazdım ama bilirdim. O zaman şöyle
bir karar aldım, ben ne olacağım? Hukuka niye girdim, ben hukuka
girmek istemiyordum. Astronomiye çok meraklıyımdır, onun için
matematiğim de iyidir benim, o da şairlerde bir istisnadır.
-Gazali, matematik ilminin kıyası geliştirdiğini söyler, sizin
durduğunuz tarafta kıyası diğerlerinden daha iyi yaptığınız
aşikâr... Şimdi benim durduğum taraf meselesi şudur, size onu da
açıklayayım. Bizim Türklerin dramı bu. Tanzimatın başımıza sardığı
bir beladır bu. Gavur nasıl yapmış ben de öyle yapayım. Bu mantık
olduğu sürece Türkiye hiçbir yere gidemez. Bu yüzden Mustafa Kemal
bütün kitaplarını yeniden yazmaya kalktı. Ben Fransa’ya gittim, 16
yaşında çocuk 16. yüzyıldaki şairi okuyor, anlıyor. Hadi benimkini
okut bakayım, anlıyor mu? Bu olmaz, sen bir kere o tabanın üstüne
oturacaksın. Ne istiyor bileceksin. Onlara sahip çıkacaksın. Çünkü
onlar küçümsenecek adamlar değil. Size bir misal vereyim;
Fransa’dayız, şairler okulunda. Bir genç, ‘Siz nerelisiniz’ dedi,
‘Türk’üz’ dedik. ‘Türk şiiri nasıl bir şiir’ dedi. Biz, ‘Çok modern
bir şiir’ dedik. ‘Bir örnek verin’ dedi, biz ‘Size getiririz
örneği’ dedik. Bir dahaki sefere Orhan Veli, Oktay onlardan kısa
şiirlerden daha iyi Fransızca bilen arkadaşlarla birlikte çevirdik.
Bir dahaki sefere götürdük. İşte ne kadar modern şiirler var bizde.
Baktı delikanlı, bunlar 19. yüzyılda Fransa’da yazılmış şiirlerin
taklitleri, bunların hiçbir önemi yok. Fransız’ın bakışı bu. O
zaman, ‘Çocuklar, biz yanlış yaptık’ dedim. ‘Ne yapacağız’ dediler.
‘Biz Divan’dan çevirip götüreceğiz bunlara’ dedim. Daha sonra bir
tane Baki, bir tane Nedim, bir tane de Şeyh Galip; kolay
anlaşılanlardan çevirdik, götürdük. ‘Biz size yenileri getirmiştik,
bakın bunlar bizim klasiklerimiz’ dedik. Allak bullak oldular. Aman
aman bunlar nasıl bir muhayyile diye. Şimdi gâvur bunu yapamıyor,
söyleyemiyor, bu muhayyile yok onda. O Doğu’ya mahsus. O zaman
aptala döndüler. Bizim solumuz da, sağımız da, hatta liberalimiz de
kopyacıdır. Biz üretici, yaratıcı değiliz. Dram burdan çıkıyor.
Bize solcu diyorsun, sen kimsin oğlum? Ben solcuyum, nesin
komünistim? Bana diyorsun ki komünistsin, ama sen Kautsky demişti
ki, bırak Kautsky’i diyor. Önemli olan Lenin’dir. Öteki diyor ki,
önemli olan Mao’dur. Ben onlara şu soruyu sorduğum zaman,
birbirimize girdik. Sen Arnavut komünistisin, sen Yugoslav
komünisti, sen bilmem ne komünisti. ‘Yav Türk komünisti yok mu
içinizde’ dedim. Birbirlerine girdiler. Komünist bir Rus’la
konuştuğunuz zaman, ‘Sizin rejiminiz nedir, idolünüz nedir’ dediğin
zaman, Marksizm demez... -Ne der peki? Marksizm Leninizm der. -Bu
ne demek? Marksizmin Lenin tarafından Rusya’ya uygulanış biçimidir.
Bir Çinliye sorduğun zaman, ‘Senin ideolojin nedir’ diye; ‘Mao
düşüncesi’ der. Bu da Marksizmin Çin’e uygulanış biçimidir. -Necip
Fazıl’dan sonra şair gibi yaşamış geriye kalan iki isim; yani...
Can Yücel ve sizin şair gibi yaşadığınız söyleniyor... Can komünist
bile değildir. 1949 senesinde biz Nazım Hikmet’i Paris’te
kurtarmaya uğraşırken, o CHP’nin bursuyla Londra’da Bülent
Ecevit’le keyif çatıyordu. Paris’e geldiği zaman tartışıyorduk,
nerdeyse dövecektik onu. Öyle sağcı bir herifti o zaman. -Can
Yücel, kapanan “Cuma” dergisindeki bir röportajında, ‘Solcuların
hepsi dangalaktır’ diyor... Bakın, siz Can’ın son zamanlarını
bilmiyorsunuz. Belirli bir yerden sonra alkolizmin zirvesine çıktı.
Sonra hastalandı, ne yaptığını bilmiyordu. Ne söylediğini
bilmiyordu, saçmalayıp duruyordu. Fakat İstanbul’da Mederono
Sirki’ndeki gibi insanlar olsun istiyorlar. Onlara çok uygun geldi
o. Onu ortalıkta öyle dolaştırdılar, ölünceye kadar. Ben acırdım
ona. Mesela kız kardeşi vardır Canan; hiç öyle değildir. Taş gibi,
kafalı bir kızdır, ama kafan uyar-uymaz o başka. Ama Can öyle
değildi. Can zayıftı, şimdi bizim komünist şairlerimiz Can man
filan değildir. Ben değil onun komünistliğini, Cemal
Süreyya’nınkini bile tartışırım, ki Cemal’i çok severim. İyi bir
çocuktu, o da hayatını kullanamadı, mahfoldu gitti. Toplumcu
şairler bir defa hayatlarıyla toplumcudurlar. Yani hayatı toplumcu
olamıyorsa, öyle yaşayamıyorsa, o toplumcu filan değildir.
Türkiye’de Kominist de liberal de yok Toplumcu edebiyata bakarken
bir defa yazdıklarına bakacaksınız, sahiden toplumcu mu? Mesela
bakın, bizim İkinci Cihan Harbi’nden sonra yazılan birçok şiirimiz
vardır ve bu şiirlerden dolayı tahdibat da görmüşüzdür komünist
diye. Şimdi o şiirleri okuyun, gülersiniz. O şiirler komünist filan
değildir. O şiirlerde ne denir biliyor musun? Dünyada hürriyet
kalmadı, savaş oluyor. Faşistler dünyayı zapt ediyor! Aman
demokrasi olsun, demokrasi ve hürriyet isteniyor. Onun için bana
komünist dediler, hapse girdim. Bu, komünistlik değil. Zaten
Türkiye’de komünizmi bilen yok doğru dürüst. Ama şimdi liberalizmi
de bilen yok. Birisi geliyor Amerikan liberalizmini uygulamaya
kalkıyor, biri geliyor İngiliz liberalizmini, biri geliyor Alman
liberalizmini, Türk liberalizmi de yok. Ruslara benziyoruz Her
kavmin kendine has özellikleri var. Mesela Ruslara benziyoruz.
İkimiz de Asyalıyız. Bunların dibinde yetişmişiz. Bir arkadaşım
anlattı, çok güldüm, ama çok hoşuma gitti. Rusya’ya gitmiş. Bilmem
ne bakanı onu kabul edecekmiş. Bunlar tüccarlar, bunlar ciddi
adamlar, filan komünistlikten kalma birtakım düşünceler var
herkesin kafasında. O gün tam saatinde gittim diyor. Gittim baktım
kimse yok orda... Bir genç kız oturuyor. Kıza, ben falanım filan
dedim diyor. Tamam dedi, bakan sizi içeride bekliyor. Aldı beni
içeriye diyor. O hiç beklemiyor, bekletecekler sanıyor. Girdim
diyor, adam ceketini çıkarmış iskemleye oturmuş, ayakları sehpanın
üstünde, elinde mandalina, mandalina soyuyor. Bizimkiler de böyle
laubali, birden kendimi Ankara’da sandım. Gel gel otur demiş bakan,
çok güzel mandalina. Soymuş, iki tane de ona vermiş. Bunu bir
Fransız bakanını yatırıp kessen yapmaz, bir İtalyan bakanı da
yapmaz, bunu bir Alman hele hiç yapmaz, ama bunu bir Rus yapar.
-Niye?.. Akli ilimlere geçebilseydi Müslümanlar bu duruma
düşmeyecekti.. Asyalı çünkü. Asyalılar dünyaya başka türlü bakıyor.
Ölümlü dünya diye bizde bir laf var. Onlarda yok, biz ölümlü
dünyada yaşadığımız için, hep bir şeylere biraz hafif bakarız.
S..tir et, ne olacak?.. Aslında mü’minlerle reddedenler arasında
asıl ciddi ihtilaf, aklî ve naklî ilimlerdir. Müslümanlar maalesef
nakilde kaldılar ve bu yüzden de geri kaldılar. Şimdi aklî ilimlere
geçebilseydi Müslümanlık bu duruma düşmeyecekti. Bütün mesele bizde
neden Protestanlık olmadığı. Çünkü biz kendimizi nakle bağladık,
nakle bağlayınca aynî şeyleri tekrarlayıp duruyoruz. Dünya
değişince dinin de ona uyması gerekiyor. Avrupalıların şansı bu
Hıristiyanlık burjuvaziyle birlikte geldi. -Niye burjuvazi? Çünkü
bir yeni istismar sistemi getiriyor. Bu sistemi Allah’a sevimli
göstermek lazım. Dini ona göre değiştirdiler. Biz bunu yapamadık,
bizde burjuva yok, biz burjuva çıkaramıyoruz.