Hep şunu düşündüm, gerçekten inanan, inancını yüreğinde
hisseden, merhameti ve vicdanı söz konusu olduğunda kalbiyle beyni
arasına köprü kurabilmiş insandan, bir zulüm karşısında, gösteriş
olsun diye değil, hakikaten, sessiz
duramayan, karşı olduğu haksızlıkları, hukuksuzlukları başkasının
yapmadıklarına söylendikten sonra aynı adaletsizliği kendi de
yapmayan, duanın gücüne kalpten inanan, inancını reklam
malzemesi yapmayan gönülden inançlı bir insandan asla zarar
gelmez.
Ama bir ateistten de hiç zarar gelmez.
Gerçekten bir ateistse, neye neden inanmadığını
biliyorsa, bir dini inancın, bir dini öğretinin karşısında
kendi fikirleriyle durabiliyorsa, en önemlisi neden inanmadığını
konusunda kendi kalbine ve beynine o da bir köprü kurabilmişse
zarar gelmez ondan.
Ama inandığını sanan, inancını reklam malzemesi yapan,
inancını üstünlük olarak kullanan, hatta kendi inandığına
inanmayanları ötekileştiren insanların
oluşturduğu "inandığını sananlar" grubu,
ve inanmadığını sanan, sırf inanmıyorum demek için çırpınan,
"inanca küfredip adını ateizm
koyanlar" grubu var
ki...
İşte en büyük zarar onlardan gelir.
Bu tipler, namaz kılan-kılmayan, oruç tutan-tutmayan,
türbanlı-türbansız, alevi-sünni, Kürt-Türk gibi ayrımlara tabii
tutarlar ki insanları, bence işte asıl
onlar inançlarını satıyorlardır.
Özellikle, inandığını, tek Tanrılı bir dine mensup olduğunu
uluorta bağıran insanlar var. Sanki diğerlerinin kalbini
görebiliyormuş gibi inanan-inanmayan diye ayırabilen, kimin ne
kadar Müslüman, kimin ne kadar Gayrimüslim olduğuna karar verebilen
bu insanlar, iddia ediyorum, aslında kendilerinden başka
kimseye tapmıyorlardır.
Aksi olsa, bir tek Allah'a ya da Tanrıya (adına ne dediğiniz
önemli değil) inanan bir insan için evrendeki canlı-cansız bütün
varlıkları o yaratmıştır. Onun yaratırken şundan bundan diye
ayırmadıklarını sen hangi akla, hangi kalbe, hangi dine
hizmet ayırabiliyorsun diye sorarlar adama.
Çünkü iman şöyle bir şeydir.
İman, İnsanın yüreğinde olması gereken Allah
korkusudur.
Ama bu korku, onun zarar vereceğinden duyulan bir korku
değildir.
Onu incitmekten, onu üzmekten duyulan bir korkudur.
Hani en sevdiğini düşün, en değer verdiğini.
Anneni düşün mesela bırak diğerlerini.
Hiç insan annesini bile isteye üzebilir
mi?
Yaratandan ötürü sevmek vardır neredeyse bütün dinlerde.
Allah'ın yarattıklarını sevin derler o dinler.
Kedisini, köpeğini, ağacını, çiçeğini, içine çektiğin
havayı, bakıp bakıp iç geçirdiğin doğayı, yağmurunu karını
sevmektir inanmak.
Şikayet etmemektir.
Twitter'dan, Facebook'tan Allahın yarattıklarına
küfretmemektir.
İnanmak öyle sıradan bir şey değildir.
İnanç, yüreğinin derinlerine öyle bir işler ki insanın, gücüne
inanarak, gerçekten hissederek, istersen olacağını bilerek,
gerçekleşeceğinden emin olarak edersen duayı...
Allah çok büyük bir kapı açar sana...
O kapıdan geçmek çok kolaydır...
Eğer gönül gözün açıksa.
Bu yüzden neye ve neden inandığını bilen, neye ve
neden inanmadığını bilen insanlardan zarar
gelmez.
Zarar gelecek olan tipler, inandıkları şeyin başkalarının
öğrettiklerinden fazlası olduğunu bilmeyenlerdir.
Neye inandığını öğrenmek için çabalamayanlardır.
Okumak yerine, kulaktan dolma bilgileri beyinlerine doldurup
ona buna dinsiz diyenlerdir.
Dini şekle sokmuş, şemale bürümüş tiplerdir.
Uzak durun derim..
Ama yaratandan ötürü yine de sevin...
Günün sözü: "Size
doğrusunu söyleyeyim, kim şu dağa: "Kalk, denize atıl!" der ve
yüreğinde kuşku duymadan dediğinin olacağına inanırsa, dileği
yerine gelecektir." (Hz. isa)