Atatürk'ü ilk kez böyle gördük!
Abone olBu kitap çok tatışılacağa benziyor. Çünkü Atatürk'ü öyle yazıp öyle çizmişler ki kitabı okuyanlar şaşkınlığını gizleyemiyor.
Atatürk'ü hiç böyle görmedik. Elleri bağlı, suratına yumruk yiyor, sopayla dövülüyor, yere düşünce yüzü tekmeleniyor. Dudağı patlıyor, ağzından kan geliyor.
Bu sahneler bir filmden değil, kasım ayında basılan bir kitaptan ."Genç Mustafa", Atatürk'ün Harbiye ve Harp Akademisi günlerini anlatan bir çizgi-romanYalın Alpay'in kaleme aldığı metni, Barış Keşoğlu resimlemiş.
Kitap, editörün bu hikayeyi kurma sürecinin içinde yer aldığı beş tanıklık üzerinden Mustafa Kemal'in pek yaygın bilinmeyen ilk gençlik yıllarına projektör tutuyor.
"Genç Mustafa"nın bugüne kadar medyada neden ilgi odağı olmadığını anlamak güç. Atatürk'le ilgili yüzlerce kitap var ama ama ben pek çizgi roman görmedim. "Atlas Tarih" dergisi editörü Kansu Şarman'a sorduğumda o da geçenlerde 1950'lerde yayınlanmış "Atatürk'ün Gençliği" isimli bir çizgi roman dışında bilmediğini söyledi.
Hemen peşin peşin söyleyeyim kitap, birçok tartışmalı konuya cesur bir şekilde girmiş. Bir bölümü Ali Fuat Paşa'nın hatıralarından bire bir aktarılmış, elbette Atatürk külliyatından da ziyadesiyle yararlanılmış, eksik kalan yerleri de kurmacayla tamamlamış. Böylece bir solukta okunan bir kitap ortaya çıkmış.
Tabii az sonra daha etraflıca değineceğim bazı kesitler, bizim tarih yazıcılığımız açısından da flu. Ama Yalın Alpay, bunu ustaca ve apaçık ortaya koymaktan imtina geri durmamış. "Anlattıklarımın tümünün aslında geçmişte olan şeyleri birebir resmettiğini söyleyemem. Metinler arası bir çalışmakurmacadan öteye gidemez" diyor ama Derrida'dan bir alıntı yapmaya da ihmal etmiyor, "metin dışında birşey "yoktur.
Kitap "Genç Mustafa" kadar bence, "Devrimci Mustafa" ismini de hakediyor.
Kırık fransızcasıyla gizli saklı Voltaire, Rousseau okuyan Namık Kemal hayranı bir genç subay adayının, Manastır Askeri İdadi'sinden Harp Akademi'ne fikri yolculuğunu izliyoruz kitapta. Aslında yalnız fikir adamı yönü değil, örgütçülüğü, eylemciliği de öne çıkarılıyor,.
Hikayemiz, her ne kadar yazarın Prag seyahatinde başlıyor görünse bile. Asli öykü Yıldız Sarayı'nda sahne alıyor. Bir çavuşun gözünden "istibdat karşıtı ihtilalci bir genç subayın Zülüflü tarafından çok dokunaklı bir dayak sahnesi.
Mavi gözlü, sarı bıyıklı, yüzünden yere kan saçılan o genç teğmen Ali Rıza'dan olma Zübeyde'den doğma "Selanikli Mustafa"dır.
Önce Paşa'nın karşısında yalnız gözlerini görürüz. Sonra ya hep gölgede resmedilmiş ya da sırtından görürüz. Kitabın sonunda bu sahne bu pek Mustafa Kemal'in gözünden bir kez daha aktarılır. Alnı bereli, ağzındaki kanı silerek yerden kalkan idealist "Genç Mustafa" şöyle konuşturulur, " Önemli olan burnumun kanamasını elimin tersiyle silip mücadeleye son hızla devam etmem. Beni hiçbir şey durduramaz".
Kitapta, Atatürk yalnızca dayak yemez, ya da istibdat karşıtı nutuklar atmaz. İçki içer, namaz kılar, kürek çeker, ailesiyle kahvaltı eder. Devrimci-istiklalci-bilge Atatürk kadar sivil-insan-bizden Atatürk portresinin altı kalın bir şekilde çiziliyor.
Bu kitap, Atatürk'ü "bugün yeniden algılama çabasıdır" diyor Yalın Alpay, umarım bu tartışmalı kitap okuyucunun da teveccühünü kazanır ve arzulandığı gibi bir seriye dönüşür.
Hilmi Hacaloğlu / ekonomiservisi.com