Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Son günlerde Ankara'da yaşanan ilginç gelişmeler, Cumhuriyet
tarihinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ile Başbakan İsmet
İnönü arasındaki ipleri kopartan İnönü'nün başbakanlığının sonu
olduğu bir tartışmayı aklıma getirdi.
Bardağı taşıran son damla gibiydi..
Gelin tarihi vesikalardan okuyalım..
***
18 Eylül 1937’de, Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılması planlanan
fabrika hakkında çiftlik müdürü Tahsin ve Hasan Rıza Soyak’tan
bilgi almıştı. Bu kişiler, fabrikanın verimli olabilmesi için
devletin işin içine girmesi gerektiğini, hatta İstanbul’daki
Bomonti fabrikasının da devletçe satın alınmasını gerekli
görüyorlardı.
Halbuki İnönü buna baştan beri karşıydı.
O sırada orada bulunan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya konuşmaları İsmet
Paşa’ya aktarınca olanlar olmuştu. O günün akşamı, söz çiftlik ve
bira fabrikasına gelince, İsmet Paşa gayet sinirli bir şekilde,
kendisinden aldığı bilgilerden yetinmeyerek çiftlik müdüründen
fikir aldığı için Atatürk’e sitem etmiş ve Hasan Rıza Soyak’ın
anlattığına göre, “Ne oldu paşam size? Eskiden böyle
değildiniz. Artık emirlerinizi hep sofradan mı alacağız? Aramıza
Kara Tahsinler giriyor. Konuşmamıza meydan vermiyorlar...”
demişti. Yanındakilere alçak sesle “Yahu İsmet Paşa’ya ne
olmuş, kendisini çok asabi görüyorum” diyen Atatürk,
olayın büyümemesi için sofrayı erken dağıtmıştı.
***
Gece olaysız kapanmıştı ama konuklar gittikten sonra olanları,
Salih Bozok’la birlikte köşkte kalan Kılıç Ali şöyle
anlatmıştı:
Önce Atatürk’ün sesi duyuldu:
‘Neydi o sofradaki afra tafranız Paşa Hazretleri? Ne demek
istediğinizi açıkça söyleyin bakalım!’
İsmet Paşa, çok yavaş sesle konuşuyordu.
Dediklerini iyice duyamıyordum.
Tek tük kulağıma ‘hükümet işleri’, ‘azarlanmak’ gibi
kelimeler çarpıyordu.
Atatürk’ün sesi tekrar yükseldi:
‘Ne demek hükümet azası? Ya benim Devlet Reisi olarak
görevim nedir? Yaaa! Demek öyle! Siz bildiğiniz gibi işleri
yürüteceksiniz, ben de sizin işlerinizin mühürcü başısı olacağım!
Öyle mi? Sen böyle mi anlıyorsun Başvekilliği? Böyle mi memleket
idare edeceksin? Başvekil demek layüsel (dokunulmaz) demek
değildir. Elbette yaptığı işler tenkit edilecek. Tenkit edeceklerin
en başında da ben geliyorum! Beğenmediklerimi söyleyeceğim,
düzelteceksiniz. Sizin göreviniz bu.’
Yine İsmet Paşa konuşmaya başladı.
Hükümeti savunmaya çalıştığını anlayabiliyordum.
Atatürk on dakika kadar kendisini dinledi, sonra:
‘Siz yorulmuşsunuz Paşa!... Sinirleriniz bozulmuş!.. Yalnız
sinirleriniz olsa yine de zarar vermez ama düşünce selametini de
kaybetmişsiniz! Acele dinlenmeğe ihtiyacınız var! Size izin
veriyorum, yerinize kimin vekâlet edeceğini yarın ajanstan
öğrenirsiniz!’...”
***
Yakup Kadri bu konuşmadan sonra yanlarından başı öne eğik şekilde
geçen İsmet Paşa’nın gece Salih Bozok’un odasına gittiğini,
kendisinin de yan odadan konuşmaları duyabildiğini belirtiyor.
Yakup Kadri’ye göre İsmet Paşa, Atatürk’e ne kadar bağlı olduğunu,
bu göreve kendisini onun getirdiğini, dolayısıyla da onun görevden
almasının doğal olduğunu ancak kovulmasının kamuoyunun nezdinde
itibarını yerle bir edeceğini söylüyor ve kendisine şereflice
çekilme fırsatı verilmesini rica ediyordu.
İsmet Paşa’nın bulduğu formül, yorgunluk mazeretiyle iki haftalık
bir doktor raporu almak, ardından da istifa etmekti. Salih Bozok,
Atatürk’ü uyandırmış ve teklifi iletmişti. Atatürk önce,
“Hadi de ya! Sofrada poz üstüne poz atıyordu. Neden amana
düştü bakalım!” demiş ama sonra teklifi kabul etmişti.
19 Eylül 1937’de Atatürk ve mahiyeti, II. Tarih Kongresi’ne
katılmak üzere Ankara’dan İstanbul’a hareket etti. Trende İnönü de
vardı. Şevket Süreyya Aydemir’e göre, tren hareket ettikten bir
süre sonra Atatürk, “Bizi Paşa’yla yalnız
bırakınız” demişti. İki adam bir süre arkadaki salonda
konuşmuşlardı. Diğerleri sofrada bekliyordu. Bir süre sonra İnönü
görünmüştü. Yüzünde herhangi bir özel ifade yoktu. Sofraya
oturmamıştı. Az sonra Atatürk gelmiş ve sofradakilere “Bu
iş bitti!” demişti.
İkilinin ne konuştuğunu ise İnönü hatıratında şöyle
özetleyecekti:
“... Trene girer girmez Atatürk beni yalnız yanına aldı.
'Akşam vuku bulan çekişmelere, hadiselere, tartışmalara
kısaca işaret ederek, şimdiye kadar, beraber çalıştığımız zamanda
pek çok defa kavga etmişizdir dedi. Ama bu kadar açıktan, bu kadar
serti olmamıştı. Bu sebeple sizin çalışmanıza biraz aralık vermek
doğru olacaktır' dedi. Ben, onun bu sözünün çok isabetli
olduğunu söyleyerek atılgan bir tavırla, samimi bir tavırla
karşıladım. Çok müteşekkir olurum dedim. Onun üzerine derhal benim
yerime getirmek istediği zatın adını söyledi. Celal Beyi
getireceğim dedi. Pek münasip olacağını, isabetli olacağını
söyledim. ..”
İnönü’ye göre, kış boyunca hemen her hafta kendisini köşke çağıran
Atatürk’le ilişkileri, Atatürk’ün 1938 ilkbaharında İstanbul’a
gitmesiyle kopmuştu. Kazım Özalp’e göre, Atatürk, hastalığı
sırasında İnönü’nün kendisini ziyaret etmemesine çok
üzülmüştü..
***
Cumhuriyetin kurucusu iki kader arkadaşının ilginç anısı
böyleydi..
Aslında başvekil başbakan İnönü'ye karşı Reisi Cumhur
Mustafa Kemal Atatürk başkanlık dersi veriyor
gibi..
Fazla yoruma gerek yok
Çok şey anlatıyor...
Kıssadan hisse gibi..
Kaynakça: 2011; Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten
Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, 2010; Şükrü Arslan, “Neden İnönü
Değil, Niçin Bayar?”, Resmi Tarih Tartışmaları-3, Editörler: Fikret
Başkaya, Sait Çetinoğlu, Özgür Üniversite Kitaplığı, 2007.