Atatürk ile Saidi Nursi'nin kavgası
Abone olSaid-i Nursi Kurtuluş Savaşı'na verdiği destekle Mustafa Kemal'le aynı safta yer aldı. Meclis'te törenle karşılanan Said-i Nursi, bir süre sonra Gazi ile ile ters düştü...
Emre Aköz'ün Sabah Gazatesi'ndeki yazı dizisinin bugünkü bölümü:
1922'de Ankara'ya giden Said Nursi için Millet Meclisi'nde 'hoş
geldiniz' töreni yapıldı. Said Nursi'nin Rusya'daki esir kampından
kaçıp Almanya üzerinden İstanbul'a dönüşünü 25 Haziran 1918 tarihli
Tanin gazetesi okurlarına şöyle duyurmuştu: "Kürdistan ulemasından
olup talebeleriyle beraber Kafkasya cephesinde muharebeye iştirak
eylemiş ve Ruslar'a esir düşmüş olan Bediüzzaman Said Kürdi Efendi
ahiren şehrimize muvasalat (ulaşma) eylemiştir." Enver Paşa başta
olmak üzere askeri ve dini çevreler Said Nursi ile konuşuyorlardı.
Ona yeni görevler vermek isteyenler vardı. Ancak Said çok yorgundu.
Hem bedenen, hem de zihnen... RİSALELER'İN FATİHASI Onun en büyük
isteği, savaştığı sırada kaleme aldığı tefsir kitabını bastırmaktı.
Enver Paşa buna katkıda bulunmak istiyordu. Öyle mi yapalım, böyle
mi yapalım derken neticede kitabın kağıdını Enver Paşa sağladı ve
İşaratü'l-İ'caz basıldı. Sonraki yıllarda Said Nursi bu kitabını
'Risale-i Nur' külliyatının 'fatihası' olarak niteleyecekti. Ama
yine de 'Nur Hareketi'nin başlamasına daha çok vardı. Savaş Bakanı
Enver Paşa'nın yüklemek istediği görevleri kabul etmeyen Said
Nursi'ye hizmetlerinden dolayı yüz elli lira ve madalya verilmişti.
İNGİLİZLER'E TÜKÜRÜN Bu arada Darü'l-Hikmeti'l-İslami açılmıştı. Bu
bir tür İslam akademisiydi. Kuruluşun üyeleri arasında, daha sonra
İstiklal Marşı'nın sözlerini yazacak olan Mehmet Akif (Ersoy),
İzmirli İsmail Hakkı, Kuran tefsiri hâlâ yaygın biçimde okunan
Elmalılı Hamdi (Yazır) da vardı. Kendi talep etmemesine karşın Said
Nursi de 'akademiye' üye yazılmıştı. Ancak hastalığı yüzünden bu
görevini yerine getiremiyordu. Bu arada savaş kaybedilmiş, İstanbul
işgal edilmişti. İmparatorluk dağılmaktaydı. Said Nursi işgalcilere
karşı 'Hutuvat-ı Sitte' adlı bir kitap yazmıştı. Kitap gizlice
basıldı ve el altından dağıtıldı. Said Nursi gazetelerde
"İngiliz'in yüzüne tükürün" diye yazılar kaleme almaktaydı. İngiliz
yanlıları onu ihbar etmişti. İşgal kuvvetleri peşindeydi. ONLAR ASİ
DEĞİL Mütareke döneminde Bediüzzman'ın en büyük, en önemli çıkışı
Anadolu'da, Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde yürütülen Kurtuluş
Şavaşı'na verdiği destekti. 11 Nisan 1920 tarihinde dönemin
şeyhülislamı, Dürrizade Abdullah Efendi, Kuva-yı Milliye'nin
aleyhine bir fetva yayınladı. Ortalık birbirine girmişti. Bazı
müftüler ve din alimleri harekete geçip 'karşı fetva'lar verdiler.
Şeyhülislam'ın fetvasına karşı çıkanlar arasında Said Nursi de
vardı. Özetle şöyle diyordu: "Bu fetva geçersizdir. Çünkü
İngilizler'in emri ve baskısı altında yayınlanmıştır. Düşman
işgaline karşı savaşanlar asi değildir." Bu tavır Said Nursi'ye
büyük prestij kazandırmıştı. Mustafa Kemal'le tartışma Said Nursi
1923'te siyasetçileri ve yöneticileri dine davet edince Paşa'yla
arasındaki ilişkiler bozuldu. Said Nursi'nin İngilizler'e ve
onlarla işbirliği yapanlara karşı mücadele etmesi, Kurtuluş
Savaşı'nı desteklemesi Ankara'nın dikkatini çekmişti. O dönemde
Mustafa Kemal Paşa, mücadelesine destek bulmak için hocalarla ve
Kürt ileri gelenleriyle arasını sıcak tutuyordu. Çünkü bu gruplar
halkı etkileyerek kurtuluş mücadelesine katılmalarını, maddi ve
manevi yardımlar yapmalarını sağlıyor, ayrıca Ankara yönetimine
meşruiyet sağlıyordu. Mustafa Kemal Paşa, Said Nursi'yi Ankara'ya
davet etti. Aynı daveti daha sonra Mareşal Fevzi Çakmak ve eskiden
tanıdığı Van Valisi Tahsin Bey de tekrarladı. Said Nursi önce iki
talebesini Ankara'ya milli hükümeti desteklemek üzere gönderdi.
Bediüzzaman ise İstanbul'daki mücadelesini sürdürmek istiyordu.
Ancak çağrılar yoğunlaşınca 1922'de Ankara'ya gitti. Halk ve bazı
milletvekilleri onu istasyonda karşıladı. Böyle etkili bir kişinin
Ankara'ya gelmesi sevinç vericiydi. MECLİS'TEKİ TÖREN 9 Kasım 1922
günü Bediüzzaman, Meclis'te 'hoşamedi' edildi. Yani resmi bir 'hoş
geldin töreni' düzenlendi. Alkışlarla karşılandı. Dua etmesi için
kürsüye davet edildi. Said Nursi kürsüye çıkarak Anadolu gazilerini
kutladı, zafere ulaşmaları için dua etti. Dışarıdan bakıldığında
bir sorun yoktu. Kurtuluş Savaşı başarıya koşuyordu. Millet Ankara
hükümetinin çevresinde yeniden birlik oluyordu. Meclis 1 Kasım
1922'de saltanatı kaldırdığını resmen açıklamıştı. Cumhuriyetin
ilanına doğru kaçınılmaz bir süreç başlamıştı. Daha önce, 1908'de
Meşrutiyet'i destekleyen, halkın yönetime katılımını arzulayan Said
Nursi için saltanatın kaldırılması karşı çıkacağı bir durum
değildi. Ancak bir nokta vardı... Bu kritik nokta Said Nursi'nin
fikir ve inanç alemine uygun değildi. Bediüzzaman, Ankara'da dinden
uzaklaşıldığını görmüştü. Mesela milletvekillerinin çoğu namaz
kılmıyordu. Dine ve dini değerlere karşı bir ilgisizlik
görülüyordu. HEM İLİM HEM BİLİM Durum gerçekten böyle miydi? Bence
bunun pek önemi yok. En azından Said Nursi durumu öyle algılamıştı.
Ve bu, onun gibi bir din aliminin kabul edeceği bir gelişme
değildi. 47 yaşındaydı. O güne dek din, hayatının merkezinde yer
almıştı. Aklı, bilinci, mantığı, ruhu hep onun çevresinde oluşmuş
ve işlemişti. Üstelik pozitif bilimlerin önemini kavramış bir din
adamıydı. Onun 'kurtuluş' formülü 'ilim+bilim'di. Yani: Aynı anda
Kuran ve fen. Medresede bilim, üniversitede din okutulmasını
arzuluyordu. GAZİ'YLE TARTIŞMA Gidişattan memnun olmayan Said Nursi
19 Ocak 1923'te 10 maddelik bir bildiri yayınladı. Tek cümleyle
özetlersek bildiri yöneticileri dine davet ediyordu. Bildiri etkili
olmuş, bazı milletvekilleri tekrar namaza başlamıştı. Hatta eski
mescit artık yetmiyordu. Bu gelişme başta Mustafa Kemal Paşa olmak
üzere başka planları olan önder kadroyu rahatsız etmişti. Çünkü
onlar egemenliği dinle değil milliyetçilikle pekiştirmek istiyordu.
Birlik ve bütünlük böyle sağlanacaktı. Mustafa Kemal Paşa, Said
Nursi'ye çıkışmıştı. Özetle, "Biz senden neler bekliyoruz, sen
neler yapıyorsun; aramızda ihtilaf yaratıyorsun" demişti. Said
Nursi ise ona namazı savunan sert bir cevap vermişti. Onun 'Hubab
Risalesi'ni matbaasında basan muhalif ikinci gruptan Ali Şükrü
Bey'in öldürülmesi bardağı taşıran damla oldu. Said Nursi artık
Ankara'da bir yerinin kalmadığını anlamıştı. İstanbul'a gitmesinin
de bir anlamı yoktu. Yeni düzende onun sözünü dinleyecek kimse
olmayacaktı. YENİ SAİD'E DOĞRU Kararını verdi: Artık inzivaya
çekilecekti. 'Eski Said' dediği dönemi geride bırakacak... Yani
artık bir 'aksiyon' adamı olmayacak; kendini dine ve fikirlerini
yaymaya adayacaktı. "Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım"
diyerek 3 Mayıs 1923'te onu Van'a ve 'Yeni Said'e götürecek olan
trene bindi. Yazı: Emre Aköz Kaynak: Sabah Gazetesi